İki gün önce konuk olduğum bir canlı yayın programında benim dışımda konuklardan biri de, Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Demet Lüküslü idi. Programda Türk Gençliğinin politik-apolitik duruşu, birkaç hafta öncesine kadar farklı algılanırken şimdi gençlik hakkında çok çok farklı bir tablo çizildiği gibi konular konuşuldu. Şahsen ben çok etkilendim ve pek çok şey öğrendim anlattıklarından. Kendisi beni kırmadı ve şu günlerde çok yoğun olmasına, sürekli programlara çağrılmasına rağmen aklıma takılan, merak ettiğim tüm sorularımı yanıtladı. Uçarı, bihaber gençliğe ne oldu, nereden öğrendiler siyaseti, aslında kim bu gençler… ve daha pek çok soru… İşte Demet Lüküslü ile röportajım…


Daha birkaç hafta öncesine kadar zamane gençliği hakkında “ülke sorunlarından bihaber, apolitik, aklı bir karış havada” deniyordu. Bugün ise gençlik tam tersi davranış sergiledi ve Türk Gençliği meydanlarda şu an. Siz ne diyorsunuz bu duruma?

Evet son on gündür herkes bundan bahsediyor ve bu ani değişime şaşırıyor gibi öyle değil mi? Oysa ki ben doktora tezim için gençlerle derinlemesine görüşmeler yapmaya ilk başladığım 2001 yılından itibaren aynı şeyi söylüyorum. Tezim ilk olarak 2009 yılında Türkiye’de “Gençlik Miti”: 1980 Sonrası Türkiye Gençliği başlığıyla bundan yaklaşık dört yıl önce İletişim Yayınları’ndan yayımlandı. Ben o zaman da bu kuşağın ülke sorunlarından bihaber, apolitik, aklı bir karış havada olan bir gençlik olmadığını savunuyordum. Şimdi de savunuyorum. Tek fark o zaman ben tezimi gençlerle yaptığım derinlemesine görüşmelerle, bu görüşmelerden yaptığım alıntılarla kanıtlamaya çalışıyordum. Oysaki şimdi karşımızda tezi kanıtlayacak eşi görülmemiş bir gençlik hareketi var. Böylece gençleri günah keçisi yapan ve onlardan dert yanan algının çöküşünü gördük hep beraber. Değişenin gençlerin kendisi değil onlara karşı bakışın olduğunu düşünüyorum ben.

Gençler siyasetle ilgili miydi yoksa Gezi Parkı eyleminden sonra mı bir ilgi oluştu?

Gençler ülkede olup bitenlerle ilgiliydiler, yaşanan sorunlardan ciddi bir şekilde etkileniyorlardı. Bu sebeple gençlerle görüşmeler yaptığımızda olup bitenlerden bihaber, hiçbir şeyin farkında olmayan bir kuşakla karşı karşıya değildik zaten. Ben bunu apolitizm literatüründeki ayrımla açıklıyorum. Literatürde apolitizm, aktif ve pasif apolitizm olarak ikiye ayrılır. Pasif apolitizm, siyasete sıfır ilgiden, tam bir bilgisizliği ifade eder- ki Türkiye gençliği açısından bu durum söz konusu değildi. Bir de aktif apolitizm vardır ve aktif apolitizm, bir taktik olarak siyasetin dışında konumlanmayı anlatır. Bana göre gençlerdeki aktif apolitizm idi. Kendilerini geleneksel siyasetin ve siyasal partilerin dışında bir yere konumlandırmayı seçmişlerdi çünkü geleneksel siyaseti ve siyasal partileri olumsuzlamışlardı. Bu aktif apolitizm, onlara bir yandan varolan siyasal ideolojileri ve siyasal partileri olabildiğince eleştirme serbestini sağlarken aynı zamanda onların farklı düşüncelerden gençlerle kutuplaşma olmaksızın bir arada durabilmesini, yaşayabilmesini sağladı. Ancak bir genç olarak endişeler, sıkıntılar ve sorunlar zaten hali hazırda vardı. Sadece bu dertler geleneksel siyasetin dili kullanılarak dile getirilmiyordu ve medya ve hatta akademik dünya- Türkiye’de gençlik üzerine çok fazla sayıda ve kapsamlı çalışmaların olmadığını düşünürsek- bunlardan bihaberdi. Bana Taksim Gezi Parkı ve ardından gelenler bu zaten var olduğu görülen endişe, sıkıntı ve sorunları su yüzüne çıkardı. Yoksa bir anda olmuş bir olaydan bahsetmek çok da mümkün değil. Durum daha çok bir birikimin patlaması özelliğini taşıyor bana göre…


Şu anda meydanlarda olan gençler 80 kuşağı mı?

Şu anda meydanlarda olan gençlerin büyük bir çoğunlukla 1980 sonrası dönemin yani 1980’ler ve 1990’larda doğanlar olduğu görülüyor. Yani 30’larında ve 20’lerinde olanlar. Ancak meydanlarda 20 yaşın altında önemli sayıda liseli olduğunu da unutmamak gerek. Ancak hepsi 1980 sonrası dönemin gençleri ve sizin de dediğiniz gibi şundan birkaç hafta öncesine göre farklı bir şekilde algılanıyorlardı.


Gençlerin (şu an 20 yaşında olan) gördükleri tek iktidar var neredeyse, bunun etkisi olabilir mi şu anda verdikleri tepkilerde?

Evet özellikle 20’li yaşlarında olanlar ve liseliler hayatlarında nerdeyse tek bir hükümet, tek bir lider gördüler. Bu sebeple önceki kuşaklardan ayrıldıklarını belirtmek gerek. Meydanlarda gördüğümüz gençlerin yekpare bir gençlik olmadığı, heterojen, birbirinden farklı gençlerle karşı karşıya olduğumuz. Bu tabii ki çok doğal çünkü zaten tüm dünyada gençlik sosyologları günümüz gençlerinin çok heterojen olduğunu, tek bir gençlikten bahsetmenin zor olduğunu belirtiyorlar. Bence Türkiye açısından ilginç olan, bu farklı gençlik gruplarının farklı aşamalarda da olsa ülkenin başbakanı tarafından eleştirilmiş olması. Bu açıdan paradoksal bir şekilde meydanlarda görülen öfkenin yöneltildiği siyasal lider Recep Tayyip Erdoğan’ın bu farklı gençleri bir araya getiren bir yanı var. Karikatür dergilerini okumayı seven gencinden, Behzat Ç. dizisi izleyicisine, heavy metal müzik dinleyenine, Emek Sineması izleyicisine, internet sansürlerine mazur kalan gençlerine farklı kitleler Başbakan’a karşı muhalefette bu sayede birleşebildiler. Sonrasında da zaten Başbakan bir kelime kullandı ve tüm “rahatsız” olanları birleştirdi: Çapulcu. Karşımızda kutuplaşmış, ideolojik bir kitle değil de aktif apolitizmi bir taktik olarak kullanan gençlerle karşı karşıya olduğumuz için de farklı sloganlar atan ve başbakan’ın farklı yüzlerine kızgın olan gençler farklı slogan ve nedenlerle de olsa aynı meydanda birleşebildiler bana göre.


Bu farklı bir kuşak… Esprileri ile eylemleri ile çok farklılar… Nedir bu neslin özelliği? Geçmiş 68 kuşağından farkı ne?

Aslı Telli Aydemir’in derlediği Katılımın “e-hali”: Gençlerin Sanal Alemi diye bir kitap var. Oradaki farklı makaleleri incelediğimizde sosyal medyayı gençlerin nasıl kullandıkları ve kullanılan mizahi dil ortaya çıkıyor. Bu kitapta ben de farklı internet sitelerinden yola çıkarak “yeni” gençlik hareketlerinin özellikleri üzerine kafa yormuştum. Yeni gençlik hareketlerinin sosyal medya ile beraber şimdi sokağı da kullandıklarını görüyoruz. İlk olarak 68 kuşağından farklı bir söylem ile karşı karşıyayız. Çünkü Türkiye’de 68 kuşağı siyasi bir dile, meta-söyleme ve kutuplaşmalara sahipti. Halbuki bu kuşağın ideolojiler üstü/ geleneksel siyaset üstü bir yerde kendilerini konumladıklarını görüyoruz. Kullanılan dilin meta söylemlerden değil, bugün olup bitenle, gündelik hayat ve popüler kültürden beslendiğini görüyoruz. Bu da onların genelde ideolojilerin yaptığı gibi altın çağ bir geçmişe ya da geleceğe değil bugüne odaklanmasını sağlıyor. Mesela hükümet Topçu Kışlası projesi üzerinden geçmişe gönderme yaparken, gençler “parkımı bırakmam, o şimdi benim parkım” diyor. Bütün bunlara ek olarak mizahı etkin kullanan yeni bir gençlik hareketiyle karşıya karşıya olduğumuz görülüyor. Espriler yine bugünkü hayattan, popüler kültürden esinleniyorlar.


Yeni gençlik hareketlerinin bu farklılığını siyasal partilerin, en başta da iktidar partisi liderinin, yorumlamakta zorluk çektiğini, anlamaya çalışmak yerine suçlamaya, marjinalleştirmeye çalıştığı görülüyor. Sadece iktidar partisinin değil diğer partilerin de olanları kendilerini onaylayan, elini rahatlatan bir hareket olarak görmesi bir o kadar acıklı bana göre. Alınması gereken bir mesaj varsa o da geleneksel siyasetin bu gençlerin beklentilerini, sorunlarını ve ihtiyaçlarını anlamaktan ve temsil etmekten çok uzak olduğudur.

Gençlik sosyolojisi nedir?

Gençlik sosyolojisi özellikle 1960’larla beraber gençlerin dünya sahnesinde oynadıkları önemli rolle paralel bir şekilde önemli çalışmalar ortaya koymaya başlamış, toplumsal kategori olarak gençlik üzerine, kuşak üzerine kafa yoran bir alan. Gençlik döneminin toplumlardan toplumlara, dönemden döneme, kültürden kültüre nasıl değişimler gösterdiğini analiz etmeye, anlamaya çalışıyor. Maalesef ki Türkiye sosyolojisinde gençliği toplumsal bir kategori olarak analiz eden, gençlerin toplum içinde yaşadıklarını anlamaya çalışan araştırmaların sayısı çok fazla değil. Bu sebeple Türkiye’de gençler üzerine yapılan çalışmaların sayısı ve niteliğinin artmasını çok önemli olduğunu düşünüyorum. Doktoramı Paris’te yapıp döndükten sonra “gençlik sosyolojisi” dersleri vermeye başladım. 2006 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ve tam zamanlı olarak çalıştığım Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde “gençlik sosyolojisi” dersleri veriyorum. En son geçen dönem Galatasaray Üniversitesi’nde de eğitim ve gençlik sosyolojisini harmanlamaya çalışarak “Eğitim, Gençlik ve Toplum” dersini verdim.


Teşekkürler Demet Lüküslü

Demet Lüküslü kimdir?



1977’de İstanbul’da doğan Demet Lüküslü, Üsküdar Amerikan Lisesi ve Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi’ndeki eğitiminin ardından yüksek lisans ve doktorasını Paris’te Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de (EHESS) sosyoloji alanında yapmıştır. Doktora tezi Türkiye’de “Gençlik Miti”: 1980 Sonrası Türkiye Gençliği başlığıyla 2009 yılında İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Lüküslü, doktora sonrası farklı açılardan Türkiye’de gençlik konusu üzerine çalışmalar yapmıştır ve halen Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Hakan Yücel ile birlikte farklı araştırmacıların son dönemlerde Türkiye’de gençlik üzerine yaptıkları yüksek lisans, doktora tezleri ve TÜBİTAK araştırmalarını derledikleri Gençlik Halleri: 2000’li Yıllar Türkiyesi’nde Genç Olmak başlıklı kitap yakında Efil Yayınevi tarafından yayımlanacaktır.





Röportaj için lütfen tıklayın...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.