Camilla Läckberg’in polisiye türündeki romanları sadece İsveç’te değil, tüm Avrupa’da çok satan listelerinin en tepesinde. Gittiği ülkelerde “rock yıldızı” muamelesi görüyor, imza günlerinde izdihamlar oluyor. Onunla röportaj yapmak için davet edildiğim Stockholm’de buna bizzat şahit oldum. Kitapçı vitrinleri baştan aşağı Camilla Läckberg posterleriyle süslüydü. Kafelerde, parklarda herkesin elinde onun romanları vardı. Düşünün; röportajdan sonra bindiğim taksilerin şoförleri ve kaldığım otelin çalışanları için bile Läckberg’e kitap imzalatmak zorunda kaldım.


Size İsveç’in Agatha Christie’si diyorlar. Hayranı mısınız?

Hem de nasıl! Polisiye romanlara âşık olma sebebim o. İlk kez 7 yaşındayken, babamın kütüphanesinde bir romanını bulup okumuş ve öylesine büyülenmiştim ki bir çırpıda bütün kitaplarını bitirmiştim. Şimdi de günümüz polisiyelerini fazla sert buluyorum ve eski usul polisiyeleri okumaya devam ediyorum. Onlarda, artık kaybettiğimiz farklı bir lezzet var.


Daha önce ekonomistmişsiniz. Nasıl yazar oldunuz?

En büyük hayalim polisiye romanlar yazmaktı ama bir türlü zaman bulamıyordum. En kötüsü cesaretim yoktu. Sonunda eski kocam Noel hediyesi olarak beni bir yaratıcı yazarlık kursuna yazdırdı. Artık görüşmesek de ona hayatım boyunca müteşekkir kalacağım. Kurs kendime güvenmemi sağladı. “Vay be, meğer yazabiliyormuşum” dedim. Buz Prenses’e de zaten orada öğrenciyken başladım. Sonra 2 yıl gece gündüz bu romanla uğraştım, o ayrı.


Ve işinizden istifa ettiniz...

Sevmediğim bir işi sürdürmek yerine hayal ettiğim işi yapacaktım. Kendimle ilgili en gurur duyduğum şey bu: Bir hayalin peşinden giderek tüm hayatımı değiştirmeye cesaret etmem.


Kurstaki en yararlı tavsiye neydi?

“En iyi bildiğin şey neyse onu yazmalısın” demişti öğretmenimiz. Romanlarımda kendimi yazmıyorum ama başta annem olmak üzere tanıdığım herkesin çaktırmadan içeri sızdığını fark ediyorum. Olaylar hep doğduğum küçük kasabada geçtiği için de çok rahatım. Yazarken yolumu gözüm kapalı bulabiliyorum.


"Yazarlık yalnız yapılması gereken bir iş"

Okurların ilgisi karşısında ne hissediyorsunuz?

Buz Prenses’i yazarken sadece annemin okuyacağını sanıyordum. Beni bile şaşırtarak inanılmaz satış rakamlarına ulaşıp çok popüler oldu. Dünyanın her yerinde bir sürü okurumun olması, her seferinde sadakatle bir sonraki romanımı beklemeleri şahane bir şey. Geçen ay İspanya’daydım. Herkesin elinde kitaplarım vardı, imza günlerinde izdiham yaşandı. Kendimi bir rock star gibi hissettim. Ama sonuçta yazarlık yalnız yapılması gereken bir iş. Kalabalıkların sevgisi alışkanlık haline gelirse, insan üretemeyebilir.


Sizi çok az tanıyorum ama insanlarla iletişiminiz kuvvetli bence.

En büyük malzemem insanlar ve kurdukları ilişkiler. Kafelerde rahat etme sebebim de bu. Ara sıra yazmayı bırakıp arkama yaslanıyor, kahvemi içip kekimi yerken etraftaki insanları seyrediyorum. Susmayı başarabilenlerden değilim, biri ilgimi çekerse gidip çekinmeden sohbet edebiliyorum.


Röportaj: Gülenay Börekçi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.