Bennett Miller 2011’de seyrettiğimiz “Kazanma Sanatı”nın (Moneyball) ardından bir kez daha spor filmlerinin klişelerini tersyüz ediyor. Film başarıdan çok yalnızlığa ve trajediye odaklanıyor. Öte yandan, Miller’in ilk filmi “Capote”- den bu yana, gerçek hayat hikâyeleriyle ilgilendiğini ve bu konuda Hollywood tarzının dışında alternatif yaklaşımlar denediğini söylememiz de gerekiyor.


Biniciliğe karşı güreş

“Foxcatcher Takımı” iki ana karakterinin psikolojik sorunları, kompleksleri ve saplantıları üzerine kurulu bir film. Miller’in derdi Mark Schultz (Channing Tatum) ve John Du Pont’un (Steve Carell) sorunlarına herhangi bir teşhis koymak değil. İkisine de dışarıdan, soğukkanlı bir gözlemci gibi bakıyor, yorumu da seyirciye bırakıyor. Mark Schultz, çok başarılı bir taktisyen ve antrenör olarak tanınan, aynı zamanda aktif bir güreşçi olan abisi Dave Schultz’un (Mark Ruffalo) gölgesinde kalan bir sporcu. Abisiyle güreştiği sahnede gösterildiği gibi, içinde saldırgan bir yan da var. Altın Madalya aldığı 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları’nda Reşit Karabacak’ın kolunu kırdığını hatırlatalım. Yine de Mark, sosyalleşme sorunlarına rağmen sessiz, zararsız, hatta çocuksu bir karakter. Baş döndürücü maddi bir teklifle onun sponsorluğunu üstlenen ünlü sanayici John Du Pont ise karşımıza çıktığı ilk andan itibaren psikolojik sorunlarını saklayamayan tuhaf ve tekinsiz biri. Steve Carrell, yüzüne duygusal ifadeler vermekte zorlanan, içinden ne geçtiğini tam olarak anlayamadığınız Du Pont’u, makyajın da yardımıyla rahatsız edici, itici bir karakter haline getiriyor. Du Pont sahip olduğu maddi iktidara dayanarak hükmetmeyi seven biri. Yalnızlığı, mutsuzluğu ve komplekslerini parasıyla aşmaya çalışıyor. Binicilik sporunu ve atlarını çok seven annesine (Vanessa Redgrave) karşı inatla bir halk sporu olan güreşi destekliyor. Ayrıca Amerikan milliyetçisi ve silahları seven bir militarist.


Mark, Du Pont’da eksikliğini çektiği baba figürünü buluyor. Du Pont ise Mark’ın başarıları, ilgisi ve sevgisiyle yetinemiyor; abisi Dave’i de istiyor. Zaten filmde Miller’in odaklandığı asıl konu Du Pont’un mutsuzluktan kaynaklanan bu dehşet verici doyumsuzluğu... İnsanlara para veriyor ama karşılığında ruhlarını da yiyip bitiriyor. Mark’ın bir toplantıda yaptığı konuşmada, Dave’in ise bir belgeselde kendisiyle ilgili söyleyeceklerini önceden belirlemek istemesi, bu doyumsuzluğu en iyi gösteren bölümler. Annesine şov yapmak için güreşçilere koçluk yapmaya çalıştığı sahne ise unutulacak gibi değil... Tüm bunları kapitalizm ve sistem eleştirisine bağlamak mümkün. Ama Miller, Du Pont üzerinden güç sahibi sorunlu insanların çevrelerinde ne tür hasarlara yol açabileceğine bakıyor sanki.


Anlatım serinkanlı ve yalın

“Foxcatcher Takımı”nın sevmediğim yanı, özellikle son bölümlerde trajik ve çarpıcı finale seyirciyi iyi hazırlayamamış olması. Miller ve senaryo yazarlarının finali boşlukta bırakmayı istedikleri belli ama öyküyü tatmin edici bir finalden mahrum bıraktıkları kesin. Yine de önemli bir film olduğunu düşünüyorum. Bunda Bennett Miller’in oyunculara geniş ve yaratıcı bir alan açan, seyircinin duygularını yönetmeyen sakin ve yalın anlatımının da büyük bir katkısı var.



Filmin notu: 7

Yazı: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.