Kavaklarla başlıyor. Bir adam elindeki sopayla kavaklara vuruyor. Aslında kavaklar ona emanet. Dövdüğü kavakları sevmek zorunda kalacak. Ama filmden sahneler anlatıp, üstüne de sonunu söylemek âdetimiz değil. Sadece biraz, belki o kavakların esintisi gelsin üstünüze diye. Bir de filmin vereceği tedirginliği biraz hissedin diye.


Yönetmenliğini Emin Alper’in üstlendiği, başrollerini Tamer Levent, Reha Özcan,Mehmet Özgür, Berk Hakman, Furkan Berk Kıran ve Banu Fotocan’ın paylaştığı Tepenin Ardı, seyirciyi “Düşman nerede” sorusuyla baş başa bırakan bir film. Afişinde de yazıyor: “Hep bir düşman var!” Tepenin Ardı tipik bir taşra filmi aslında. Ailenin erkekleri ilk çağlardan kalmışlar sanki, ateşin başında, öfkeleri var, bir günaha ortak olmadan önce son demlerini yaşar gibi, ellerinde rakı bardakları, akıllarıysa uçkurlarında. Bütün kompleksleriyle, o delik deşik olmuş karakterleriyle, “Bu dağların, kavakların, keçilerin hatta etrafta dolaşan tek kadının da sahibi benim” diyor her biri, ayrı ayrı.


Mehmet’in karısı Meryem’le ailenin küçük kız çocuğu Aliye evde. Görev bekliyorlar. Ya “Çay yap” diye seslenilecek ya da “Meyve soy!” Son Derece mütevazı bir film gibi dursa da Tepenin Ardı bu basit, küçük hikâyesiyle insanın canını sıkmaya yetiyor. Emekli orman işçisi Faik’in ve ailesinin sıradan hayatları bir toplu cinnetin 90 dakikalık özeti. Filmin başrolündeki kavaklar estikçe ailenin ikiyüzlülüğü seyircinin suratına çarpacak.


“Seyirci gülmek istiyor!”

Yurtdışından bavuluna ödüller toplayarak dönen bu film, belki bizim de ikiyüzlülüğümüzün bir özetidir. Zira filmi gösterecek salon bulmakta zorluk çekildi. Emin Alper’le görüşmemiz bu soruyla başlıyor. Aynı hikâye Çoğunluk, Vavien gibi filmlerin de başına geldi. Çok beğenildi, ayaklarda alkışlandı da bu filmleri kaç kişi seyretti? Bizim insanımız filmde bile olsa kendiyle yüzleşmeyi sevmiyor mu? Bir Recep İvedik filmine koşa koşa giden seyirci, neden “sanat sepet” filmlerine gitmiyor?


Emin Alper, Türk seyircisine haksızlık etmemek gerektiğini düşünüyor. “Berlin’de de, Tayvan’da da bu film gösterilirken kitlelerin filme koşması gibi bir durum olmadı. Bu noktada filmin içeriği de filmin dili de bir etken. Seyircinin görmek istediği şeyler var. Seyirci eğlenmek, hızlı bir şeylere, aksiyona bakarken kendini unutmak, gülmek kahkaha atmak istiyor. Bunun dışında bir konuya girmiyor, kafa yormak istemiyor. Dünyada seyirci kitlesi değişiyor ama bu tip filmlerin seyirci kitlesi daha sınırlı maalesef” diyor. Ayrıca bu durumun sadece Türkiye’ye özgü olmadığında ısrar ediyor.


Alper, filmde evrensel bir sürecin anlatıldığını, dünyanın her yerinde gösterildiğinde insanların kendilerinin anlatıldığını düşündüğünü söylüyor. Bu çok iyi bir haber. Alper’e göre her toplumda bugünde ya da tarihinde benzer husumetler, benzer çatışmalar var. “Bu film Türkiye’de yapıldığı ve çekildiği için tabii ki akla ilk Kürtler geliyor. Yanlış değil. Ama eksik. Her türlü günah keçisini anlatıyoruz biz” diye de ekliyor. Tepenin Ardı, Ermenek ve çevresinde geçiyor. Orası neresi? Burası Emin Alper’in şahsi hikâyesinde yeri olan bir yer, zira 10 yaşına kadar bu yaylalarda büyümüş. Emin Alper, Karaman Ermenek doğumlu. Rahmetli babası avukat, annesi öğretmen. Senaryoyu yazarken hep aklında olan yer Balkusan Köyü’ymüş. Yörük ve aile çatışma hikâyesi de Emin Alper’e çok tanıdık. Çiftlik sahipleriyle otlak bulmaya çalışan yörükler arasında çok dava olurmuş. “Babamın Yörük müvekkilleri vardı, onların evinde yaylada kalırdık” diye anlatıyor. Köy halkı da çok ilgilenmiş ekiple, “Avukat beyin oğlu film çekiyor” diye yardımcı olmuşlar.


Filmin senaryosunu ilk 23 yaşındayken yazdığında, senaryoyu ilk okuyan Zeki Demirkubuz’muş. Demirkubuz güzel ama ağır diye eleştirince biraz daha pişmesi için dosya rafa kalkmış. Ve yıllar içinde de bu son halini almış.


Alper, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan’la eskiden beri tanışıyor, ama onların tahtına veliaht gösterilmek gibi bir derdi yok. Bunun iyi bir şey olduğunu lakin üstünde ciddi bir baskı oluşturduğunu söylüyor. Alper, “Veliaht olmak istemem, zaten farklı sinema kulvarlarındayız. Bu ikinci filmimde iyice ortaya çıkacak. Yapabilirsek inşallah” diyor.


İkinci film 2014’te

Emin Alper politik filmler yapmaya çalışıyor. Diğer senaryolarının da öyle olduğunu söylüyor, “Doğrudan teması öyle değil ama gönderme yaptığım zemin politik. Benim senaryolarım romana benzer. Oyuncu üzerine senaryo yazacağımı da sanmıyorum” diye anlatıyor yazma sürecini.


Peki daha ilk filmden bu kadar ödül almak bir baskı yaratmış mı? Elbette iyi tarafları var, zira bir sonraki filmin finansmanını daha kolay halledeceklerini söylüyor. Bir sonraki filme Ocak 2014 gibi başlamayı planlıyor, senaryo da aşağı yukarı ortaya çıkmış. “Kış bitmeden başlamam lazım, Türk sinemasında kış filmi pek çekilmiyor. Oyuncuların çoğu, ekipler, kameramanlar hep dizilerde çalışıyor. Onları beklemek gerekiyor. Ama bir daha yaz ışığında film çekmek istemiyorum. Ağustos ışığı görüntüyü çok çiğleştiriyor. İkinci filmin konusu kış atmosferine de uygun. Yazın çekersem o filmi harcamış olurum” diyor.


Haber: Elif Key

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.