Spermiyogram sonuçlarını alıp aylardır boşuna çile çektiğimizi öğrendikten birkaç gün sonra benim HSG randevum var. Ödüm kopuyor. Acı çekeceğime dair o kadar çok şey okuyorum, bir takım kafamı kaldıramadığım kadın sitelerinden o kadar gereksiz detay öğreniyorum ki ayağım geri geri gidiyor. Ama doktorun söyledikleri aklımda, ikimizin de bu işlemleri yaptırması gerek. Gebelik için sperm ne kadar şartsa tüplerin açık olması da o kadar şart.


Sabahın köründeki randevumuza Serhatımla gidiyoruz. Yeni açılan üniversite hastanesinin koridorları boş, HSG çekilen koridorda ise bir adam elinde bir kadının çantasıyla oturuyor. Telaşlı bir hali var gibi. Serhata bakıyorum kocam da telaşlı. Elimizde evraklarla koridora mıhlanmış oturaklara yerleşiyoruz.


Bir çığlık! Aman allahım! İçerideki kadın çığlık atıyor. Kendimi mezbaha önünde bekleyen bir koyun gibi hissediyorum. Kalbim yerinden çıkacak. İç sesim kadına çamur atıyor, canı çok tatlı herhalde. Başka türlü rahatlayamayacağım. Ağrı eşiğimin yüksek olduğunu, çok kısa süreceğini falan düşünüp duruyorum. Kapı açılıyor. Kadın içeriden iki büklüm ve gözleri yaşlı vaziyette çıkıyor. Göz göze geliyoruz, gülümsemeye çalışıyor. Kadınları ne çok sevdiğimi düşünüyorum, bana güç vermeye çalışıyor.


Bir hemşire adımı söylüyor, içeri giriyorum. Soyunmam ve gösterdikleri yere oturmam gerekiyor. Kendimi serbest bırakmamı salık veriyorlar. Oda soğuk, kendimi salmam mümkün değil. Korkuyorum. Velhasıl çarşı fena halde karışmış durumda. Hâkimiyetimi kaybetmemek için her şeyi öğrenmeye karar veriyorum ve yapacakları işlemi anlatmalarını rica ediyorum. “Bu çengelle rahmi itip tüplerinize basınçlı bir şekilde bu sıvıyı göndereceğiz” diye başlayan konuşmanın devamını dinlemek istemediğime karar veriyorum. Başlayalım ve bitsin!


Gerçekten çok canım yanıyor, daha sonra bu işlemin anestezi ile yapılmasının daha uygun olduğunu öğreneceğim. Paraya pula, teknolojinin varsıla hizmet eden bir halt oluşuna falan ağız dolusu küfrederek, biraz ağlayarak kapıdan çıkıyorum. O esnada hemşire bana sonuçları yarım saate alabileceğimi, küçük tıkanıklıkların bu işlem sayesinde açılabildiğini söylüyor. Kadının suratına yılan gibi tıslamamak için kendimi zor tutuyorum.


Ceket atsan hamile kalan kadınların sülalesinden geliyorum, bu mevzulara düşmüş olmaya ayrıca gıcık oluyorum. Yarım saat geçiyor, elimize bir cd tutuşturuluyor. Hemşirenin yüzüne bakıyorum. “Tüpler açık, rahim yerli yerinde, geçmiş olsun.” diyor.


Kocamın kendini “suçlu” ilan ettiği günlere hoş geldik.


Yazının beşinci bölümü 4 Kasım Pazartesi hthayat.haberturk.com’da!


Önceki yazılar






Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.