Dışarıdaydık. Sözlerimi “Her şey için teşekkür ederim” diye bitirdim. Niye bilmiyorum ama tam olarak böyle dedim. Atila önce bana inanmadı. Güldü. Çantamı

alıp kalkarken şöyle dedi:

“Akşam seni ararım.”

Akşam gerçekten de aradı.

“Hafta sonu yakın bir yerlere kaçalım mı?” diye sordu.

Aklımdan “İyi fikir” diye geçirdim ve ona dedim ki:

“Atila, hafta sonu ben yakın bir yerlere kaçıyorum zaten. Sen çocukları ihmal etme.”

Sessizlik oldu.

Atila son kısmı yeşil ışık olarak algıladı. Naz yaptığımı sandı. Oysa ben sadece birkaç ay içimde tuttuğum öfkeyi atmaya ihtiyaç duyuyordum ve fırsatı kaçırmamıştım.


Atila’dan ayrıldığım günlerde Ertan’la konuşmayı kestim. Aramız bozulmadı. Hayatımı ondan gizleme kararı da almadım. Fakat her şeyi ona anlatıp, bana söyleyeceklerini doktor reçetesi olarak kabul etmemde bir sıkıntı vardı. Hep böyle mi yaşayacaktım? Hayatımdaki gelişmeleri yorumlayamayacak mıydım? Beraber olduğum erkeklerin deşifresi için hep Ertan’a mı ihtiyaç duyacaktım? Kendi kendime dedim ki:

“Eğer hayatımda bir şeylerin değişmesini istiyorsam, alışkanlıklarımı da değiştirmeliyim.”

Bu düşüncemi Ertan’a da açtım.

“Seni takdir ediyorum Sinem” sözlerini yarıda kestim.

“Sağol Ertan sağol.”

Başkalarının beni takdir etmesini beklemek istemiyordum. Bir süre gerektikçe ben kendimi takdir ederim.


Arada buluşuyoruz, sohbet ediyoruz ama asla detaya girmiyorum. Bunda Ertan’ın Sedef’le olmasının da etkisi var elbet. Kardeşinden ayrıldıktan sonra beraber olduğum kişiyle neler yaşadığımı öğrenmesini istemiyorum. Akıllı kız, laf arasında sorar, Ertan farkında olmadan ağzından kaçırır ona anlattıklarımı. Zaten hangi kadın akıllı değil ki bir erkeğin ağzından laf alma konusunda?


O hafta sonu küçük bir otele gittim. Dere kenarında oturdum, kuşların sesini dinledim ve akşam kendimi sümsüğün tekinin bana kur yapmasına izin verirken buldum. Gece yarısı karşıma neden bu sümsüğün çıktığını düşündüm. İsminin Bahadır olduğunu söyleyen sümsük gibi olduğum için olabilir miydi acaba? Aklıma Hilmi geldi. Onun gibi sahtekâr değildim ama ben de bir takım hesaplar içindeydim. Düşük bir ruh halindeydim. Şimdikinden çok farklı değildim. Yalnız kalmak, olmak istemiyordum. Beğenildiğimi bilmeye, görmeye ihtiyacım vardı.


Birinden ayrılınca niye biraz tek başımıza kalamıyoruz? Neden korkuyoruz anlamıyorum. Dünyada erkek kalmaz diye mi? Yeryüzündeki erkeklerden bir tane bize düşmez diye mi? Erkek sonu gelen bir şey mi? Vitrinde sergilenen pahalı mal mı? Şahsen erkeklere bakışım bu. Kendimden rahatsızım. Değişmek, düzelmek istiyorum.


Atila hafta sonu aradı, mesajlar bıraktı. Ayrılalım istemiyordu ama gelecekten de hiç bahsetmiyordu. Sanırım o da yalnız kalmak istemiyordu. Benden farkı, günü kurtarmaya bakmasıydı. Eğer insanın gelecekle ilgili tek planı, sonraki hafta sonu için kahvaltı mekânı seçmekse, böyle diyebiliriz bence.


Sedat’ın arkadaşının kafesine artık kahve hazırlamak için gitmiyorum. Siparişleri azalmaya başladı. Atila’nın çevresinden gelen taleplerin de sıfıra ineceğini sanıyorum. Tarçınlı ve zencefilli kahvelerim için internetten gelen siparişleri hazırlamaya devam ediyorum. Gözüme kestirdiğim birkaç kafeye kendim gidip kahve hazırlamayı teklif edeceğim. İşe yarayacağını sanıyorum.


Hayatımda bir şeylerin değişmesini bütün samimiyetimle istiyorum, bunun için alışkanlıklarımı değiştirmeye çalışıyorum. İşten ayrılarak muhteşem bir iş başardım. Bu karar başlı başına bir “iş”ti. Evet, işe gitmek beni çok mutsuz eden bir alışkanlıktı ve bundan vazgeçtim! Bazı günler evde kahve içerken, gün ortasında dizi izlerken, biraz uyurken bazen suçluluk duyuyorum. “Herkes işe gidiyor, yoruluyor, ben evde keyif çatıyorum” diye. Sonra hemen kendime geliyorum. Kendime tekrarlıyorum:

“Suçluluk duyacak hiçbir şey yok Sinem. Sen bir ofise gidip gelmeden çalışmayı tercih ettin. Toplu kahve, tarçın ve zencefil almaya giderken çalışıyorsun. Aldıklarını eve getirirken çalışıyorsun. Evde karışımları hazırlarken, kraft poşetlere doldurup iplerini bağlarken çalışıyorsun. Siparişleri görmek için bilgisayarını açtığın sırada çalışıyorsun. Siparişleri teslim ederken çalışıyorsun. Sadece çalışma saatlerin farklı. Bunu sen tercih ettin. Tercihinden memnunsun. İşe giderek çalışmayı tercih edenlere karşı suçluluk hissetmene gerek yok.”


Bu suçluluk hissi gerçekten benim olamaz. Çünkü kimseye bir zararım dokunmadan kendi işimi yapıyorum, üstelik başkalarına fayda sağlıyorum, keyif alacakları bir şeyler sunmaya çalışıyorum. Bu duygunun sebepleri üzerine düşüneceğim.


Alışkanlıklarımı nasıl mı değiştireceğim? Bana iyi gelmeyen, yaparken iyi hissetmediğim davranışlarımı, sözlerimi ve düşüncelerimi, bana iyi gelenlerle değiş tokuş edeceğim. Sabah erken uyanmak iyi mi geliyor, daha erken uyanıp güne yürüyerek başlayacağım meselâ. Kendimi eleştirdiğim sözleri artık söylememeye çalışacağım. “Salak ben”, “Bende zaten şans olsa”, “Aptallık ettim” türünden cümleleri kendi kendime çok tekrarladığımı fark ettim. Evde kendi kendimle fazla vakit geçiriyorum. Spora başlayacağım. Etrafımda olan bitene, etrafımda biten erkeklere değil, kendime odaklanacağım.


Hemen harekete geçiyorum. Şimdi evden çıkıp yürüme mesafesindeki spor salonuna kaydolmaya gidiyorum.


Dikkatimi kendime verme ve kendimi sevme konusunda yol almaya kararlıyım.


39. bölüm 10 Ağustos 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.