Çok iyiydi, nazikti, her açıdan yardımcıydı. Ama onunla aramda sanki görünmez, ancak benim hissedebildiğim bir boşluk vardı. Sokakta yürürken, arabada yan koltukta otururken, karşılıklı yemek yerken, yan yana uykuya dalarken onu uzak hissediyordum.


Ona bakarken kim bilir kaç kere “Bu adamın yanında ne işim var?” dediğimi hatırlıyorum. Birbirimizden çok farklıydık. Onun severek dinlediği müzik bana derhal kesilmesi gereken gürültü gibi geliyordu. Birlikte izleyelim diye seçtiği filmler onu duygulandırırken beni sıkıyordu. Onun katılarak güldüğü espriler bana saçma, hatta bazen aptalca geliyordu. Hayatını fazla kontrollü yaşıyor, duygularını hep geriye itiyor, isteklerini bastırıyordu. Meselâ canı akşam televizyon izlerken çikolata çekiyordu, ama “çok yağlı” deyip yemiyordu. Sabah canı biraz yürüyüp dışarıda kahve içmek istiyordu, ama iki gün sonra teslim edeceği iş yüzünden hemen bilgisayar başına oturuyordu.


Ancak Sedat’tan ayrılmamın sebebi bunların hiçbiri değil. Benim gibi evlilik meraklısı bir kadının yüzük beklemek yerine başka biriyle olmayı tercih etmesinin tek sebebi, içinden gelen sesi dinlemesi. Başka bir şey değil. Makul hiçbir açıklamam yok, sadece Atila’yla olmak istedim.


Sedat benim kırılma noktam. Ona kadar hiçbir erkeğin karşısına geçip şu sözleri yan yana getirememiştim.

“Bu ilişkiye devam edemeyeceğim. Ben ayrılmak istiyorum.”

Atila olmasaydı diyebilir miydim, ayrılabilir miydim bilmiyorum. Aklım, hazırladığım kahveleri bahane ederek hemen her gün mesaj yazan, beni arayan Atila’dayken Sedat’ın yanında duramadım.

O güne dek kimseden ayrılamamıştım, çünkü daima evlilik teklifi beklentisi içindeydim.


Ancak bugün, Atila’dan da ayrıldıktan sonra, kendime itiraf ediyorum ki, Sedat ile ilişkimi bitirirken de Atila’yla evlenme beklentisi içindeydim. İkisini kıyaslamıştım. Mademki evlenmek istiyordum, o zaman beni heyecanlandıranı seçmeliydim.


Bu iki erkeğin hayatıma girmesinin bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Evlilik beklentisi içinde yaşamaktan vazgeçmeyi ve bir erkeğe gerektiğinde “Hayır” demeyi onlarla yaşadığım ilişkiler içinde öğrendim.


Bu öğrenmenin çok kolay olduğunu söyleyemem. Sedat’a ondan ayrılmak istediğimi söylemek için on beş gün kıvrandım. İki hafta geceleri düşünmekten uyuyamadım. İtiraf etmek zorundayım. Sedat’tan ayrılırken, onun bana sağladığı imkânlardan da ayrılmam gerekecekti ve ben bunu göze alamıyordum. Arkadaşının kafesi tarçınlı, zencefilli kahve siparişini kesecekti. Sedat aracılığı ile reklam ajanslarından özel sipariş alamayacaktım. Ayrıca hesap ettiğim bir şey daha vardı. Atila ile ilişkim yürümezse, Sedat’a dönemeyecektim.


On beş günün sonunda uykusuzluktan bitkin düşmüş bir halde, bu hesaplarla bir yere varamayacağımı gördüm ve bir seçim yapmak zorunda olduğumu kabul ettim. Her şeyi, herkesi aynı anda elimin altında tutamazdım. Yanında fena vakit geçirmediğim ama sevmediğim bir adamla olmak yerine, sevme ve beraber mutlu bir hayat sürme ihtimalim olan bir erkeğe gitmeyi tercih ettim.


Sedat beni sakince dinledi. Sonra dedi ki:

“Şaşırmadım Sinem. Mutlu olmadığını hissediyordum.”

Bir an önce onun evinde kalan eşyalarımı almak, evimdeki eşyalarımı vermek ve bir daha onunla hiç karşılaşmamak istiyordum. Ayrılmak isteyen taraf olmak ne kadar zormuş.

Ben Sedat’ın evine gitmedim. Aynı gün akşam üzeri ondaki eşyalarımı getirdi, bendeki eşyalarını aldı. Giderken kapıda durup,

“Atila’ya selam söyle” dedi.

Elim kapı kolunda kaldım.

“Söylerim” diyebildim.

Hisleri güçlü olan, sadece kadınlar değil demek ki.


Salona yürürken vücudumdan iltihap akıp gitmiş gibi hissettim. Atila’ya benim kahveleri bahane etmeden mesaj yazdım.

“Atila, yarın akşam yemeği için müsait misin?”


37. bölüm 3 Ağustos 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.