Geceyi uyur uyanık geçiren Bahadır, erkenden yeni pantolonuyla gömleğini giyip kafeye gitti. Kahvenin yanına ilk defa kruasan yerine ay çöreği istedi. İki masa ötede oturan iki kadının önce ona gülümsediklerini sandı. Ama baktıkları yere gözlerini indirince anladı ki aslında gülüyorlar. Bahadır gömleğinden sarkan ipin ucundaki karton etiketi görünce önce utandı, ama sonra hemen kendini toparladı. Ayağa kalkıp iki kadına doğru yürüdü. Sarkan etiketi tutarak, her zamanki pişkinliği ile durumu lehine çevirmeye çalıştı:

“Makasınız var mı acaba?”

Şaşıran kadınlar gülerek cevap verdiler:

“Maalesef...”

Bunun üzerine kasaya gitti, makas yerine uzatılan bıçakla ipi kesip etiketi çöpe attı, ilgiyi üzerine çekmekten memnun bir halde yerine döndü. İki kadından hangisini markaja alsa diye düşünürken telefonu çaldı. Emniyetten aradığını söyleyen sesin önce dolandırıcı olduğunu düşündü. Ancak arayan kişi, dün öğle saatlerinde çalınan eşyalarının şu an kamyonda bekletildiğini, eşyalarını geri alabilmesi için ilgili prosedürü tamamlamak üzere karakola davet edildiğini söylüyordu.

“Hemen geliyorum” deyip telefonu kapatan Bahadır, heyecanla ayağa kalktı.


Karakolda önce Melodi’yi teşhis etmesini istediler. Bahadır ne zaman, nerede tanıştıklarını, kendisini gazeteci olarak tanıtıp tabletinden bazı haber fotoğrafları gösterdiğini, hiç şüphelenmediğini, geceyi beraber geçirdikten sonra onu evde bırakıp çıktığını, döndüğünde evinin soyulduğunu gördüğünü anlattı. Neden durumu bildirmediği sorulunca ise iş adamı olduğunu, itibarının zedelenmesini istemediğini, olayın basına yansımasından çekindiği için karakola gitmediğini söyledi.


Eşyalarının nasıl bulunduğunu merak ediyordu. İlgili evrakı imzalatan polis, kamyonun yolda tesadüfen çevrildiğini, şoförünün hırsızlıktan sabıkalı olduğu fark edilince kasanın açıldığını ve eşyalarla beraber yolculuk eden dört kişinin aranan organize hırsızlık çetesi üyeleri olduklarının anlaşıldığını bildirdi. Üçü olayı inkâr ederken, aralarından biri adresi vermiş, böylece Bahadır’ın bilgilerine ulaşılmıştı.


Son olarak kamyonun çekildiği yere gidip eşyalarını görmesi, ona ait olduklarını gösteren tutanağı imzalaması gerekiyordu. Bu aşamayı da tamamladıktan sonra evine geçecek, eşyalarını geri taşıtacaktı. Karakoldan çıkarken teyzesi aradı. Bahadır, kapıda durup sabahki sürpriz gelişmeleri özetlerken, karşısında selfie çeker gibi poz veren genç adamın elindeki telefonla aslında onun fotoğrafını çektiğinin farkında değildi.


Bahadır eşyaları yukarı taşıyanlara, aralarında çok kıymetli parçalar bulunduğunu söyleyip birkaç kez çok dikkatli olmaları gerektiğini tekrarladı. Ne var ki eşyaların bir kısmı çoktan zarar görmüştü. Bembeyaz kanepenin arkası boydan boya çizilmişti. Süs eşyalarının bir kısmı kırılmış, bütün giyecekleri askılarıyla beraber dertop edilmişti.


Geri taşıma işlemi bittikten sonra Bahadır evden çıktı. Ofise geçip birkaç telefon görüşmesi yapması, birkaç evrak imzalaması gerekiyordu. Yolda giderken akşam bir kutlamayı hak ettiğine karar verdi. Beş yıldız verdiği kadınlardan birini yemeğe davet ettiği bir mesaj yazdı. Ev dağınık olduğundan, yakınlardaki bir otelde yer ayırttı. Cevap alacağından emin, ofisten içeri girdi. “Kaybetmek bir ruha haliyse, kazanmak da bir ruh halidir” dedi kendi kendine. Şansının döndüğünü, kazanmaya başladığını düşünüyordu ki, sekreteriyle çaycı ve iki çalışan, yanına koşup bir ağızdan konuşmaya başladılar.

“Bahadır Bey geçmiş olsun. İyi misiniz?”

“Verilmiş sadakanız varmış.”

“Başınızdan sadaka çevirin.”


Bahadır duyduklarına anlam vermeye çalışırken, sağdaki masadaki bilgisayarın ekranında açık duran pencereyi fark etti. Karakolun kapısında telefonda konuşurken çekilmiş fotoğrafı ona bakıyordu. Elini kaldırıp iyiyim anlamında bir işaret yaptıktan sonra odasına geçti. Jaluzileri indirip bilgisayarını açtı. Üç büyük gazetenin manşetinde fotoğrafının altında şunlar yazıyordu:

“İş adamına soygun şoku!”

“İş adamını soydular”

“Bir gecelik ilişki başına ne işler açtı!”


İki saat önce karakolda verdiği ifade önce özetlenmiş, sonra ağzından çıkan birebir kelimelerle haber metnine kopyalanmıştı. Selfie çektiğini sandığı genç adam polis muhabiriydi ve ayağına gelen fırsatı tepmemiş, birkaç günün en çok okunacak haberini hemen yazıp gazeteye göndermişti. Keşke ifade verdiği polise “lütfen basına sızmasın” deseydi. Ama demesine gerek var mıydı? Zaten bundan korktuğu için şikâyette bulunmadığını söylememiş miydi?


Bahadır’ın midesi kasılıyor, nefesi kesilecek gibi oluyor, yüzü, kulakları yanıyordu. Yerin dibine geçtiğini hissediyordu. En çok da, kimliği tamamen deşifre edilmesin diye yüzünün buzlandırılması ve adi suç işleyenlerden bahsedilirken yapıldığı gibi ismiyle soy isminin baş harflerinin kullanılmasına içerlemişti. Şimdi müşterileri ona salak gözüyle bakacaktı. Çalışanları ona acıyacaktı. Bütün arkadaşları, o güne kadar onu tanıyan bütün kadınlar arkasından gülecek, onunla alay edecekti. İşte biri başlamıştı bile. O gün fazla mesai yapacak telefonuna ilk acımasız mesaj düşmüştü bile.


“Sen bir yerleş evine de, akşam yemeği işini bir daha konuşuruz B.G.”


16. bölüm 22 Haziran 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bahadirin karizmasi cizildi-:)okurken sanki bir dizi izliyorum gibi gelecek bolumu merakla bekliyorum..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.