“Nasıl desem... Bahar gibisin.”

Gece esintisinde çiçekli elbisesinin etekleri uçuşan genç kız, iltifat edeni görmek için başını çevirdi. Bahadır elindeki sigara paketini uzattı.

“Sigara içmiyorum” karşılığına şaşırmış gibi yaptı.

“O zaman hava almak için çıktın.”

Genç kız, arkasını dayadığı duvardan doğrulmadan başını önüne eğdi. Saçından bir tutamı parmağına dolayarak şarkı mırıldanmaya başladı.

Bu hareketi Bahadır, devam edebileceğine dair bir işaret olarak yorumladı.

“Haklısın. Bazen kapalı yerler beni de sıkıyor.”

Birkaç saniye bekledi, ses çıkmayınca denemeye devam etti.

“İçerisi gürültülü biraz, değil mi?”

Genç kız dönüp dikkatle Bahadır’a baktı, sonra kendine engel olamamış gibi güldü.

“Üzerinde koyu kumral yazar ama kafayı simsiyah eder.”

Bahadır afalladı.

“Alnındaki izleri asetonla silebilirsin. Ama saçına değmesin dikkat et. Benden sana tavsiye. Eğer devam edeceksen işinin ehli bir kadın kuaförüne git. Market rafından aldığın boyayla kendi saç tonunu tutturman neredeyse imkânsız. Yirmi günde bir sadece dipleri değil tamamını boya. Yoksa boz ayı kürküne döner saçların. Üvey babam da senin gibi beyazlarını kapatmak için saçını boyuyor, ordan biliyorum. Çok pis bi şey.


Genç kız “İzninle” deyip içeri girerken, neye uğradığını şaşıran Bahadır hemen yürümeye başladı. Arabasını park ettiği yerin tersi istikamette olduğunu on dakika sonra ancak kavradı.


Sabah erkenden evden çıktı. Orta halli komşu semtte, gördüğü ilk berberin önünde durdu. Arabasının içinde bir saatten fazla dükkânın açılmasını bekledi.

“Sıfıra vuruyorsun.”

“Başın üşümesin abim. İstersen beş numarayla başlayalım.”

“Dediğimi yap sen.”

“Peki abim. Nasıl istersen.”

“Bitince sakalları da al.”

“Sakalın yok ki abim.”

“Al dedim.”

“Alırız abim.”


Dükkândan çıktığında saç sakal tıraşı olmuş gibi değil de yolunmuş gibi hissediyordu Bahadır, sanki çıplakmış da herkes ona bakıyormuş gibi.


Ofise vardığında kapıda burun buruna geldiği Çaycı Neriman önce onu tanımadı, sonra gayriihtiyari kısık bir çığlık attı.

“Aaa... Bahadır Bey...”

“Günaydın” deyip odasına kapanan Bahadır, toplantı vaktine kadar dışarı çıkmadı. Her zaman omuzları dimdik arkasına yaslanarak, etrafındakilere tepeden bakar gibi çenesini göğsünden uzaklaştırarak konuşurdu. Bugün ise daha ziyade önündeki ajandaya bakıyordu. “Hıhı”, “Evet”, “Tabii”, “Bir düşünelim bakalım” gibi kısa sözlerle bir an önce toplantıyı bitirmeye çalışıyordu.


İşlerini toparlayıp öğle üzeri arkadaşı Atalay’la buluşmak üzere ofisten çıktı. Buluşacakları restorandan içeri girdiğinde Atalay onu bekliyordu. Masaya varana kadar arkadaşı onu tanımadı. Gelecek soruları savuşturmak için önden önlemini aldı.

“Değişiklik iyidir. Eee sen söyle, kâğıtları ne yaptın?”

Konuyu borsaya getirdi ki Atalay’ın ilgisi dağılsın.


Bahadır’ın aynadaki suratına alışması üç gün aldı. Güneş gözlüklerini indirip “verimli kafe”ye gittiğinde saat iki buçuğa geliyordu. Yemek saatinden sonra gelenler, genellikle vakit sıkıntısı olmayanlardı ve Bahadır’ı ilgilendiren de bu grupta yer alan kadınlardı.


Burada tanıştığı kadınların bir kısmı Bahadır’a âşık oluyor ve duyguları karşılık bulamayınca onunla karşılaşmamak için bir daha kafeye gelmiyordu. Fakat günün hangi ânında giderse gitsin, masalardan birinde mutlaka, eğlenmekten öteye gitmeme konusunda anlaştıklarından biri oluyordu. Onlarla selâmlaşıp, bazen şakalaşıp başka masaya geçen Bahadır, yeni görüntüsünün genel olarak yaratacağı etkiyi merak ediyordu.


Endişesini gizleyen güneş gözlüklerinin arkasından diğer masaları inceliyor, ancak kimseden gazete veya çakmak istemeye cesaret edemiyordu. Kahvesini içerken, cep telefonuna tanımadığı bir numaradan mesaj geldi.

“Ayna gibi parlıyorsun!”


Aklından ilk geçen, bu mesajı o an orada bulunan birinin gönderdiğiydi ve başını kaldırıp etrafına bakmasına engel olamadı. Yaptığından pişman başını indirdi.

Telefonu elinde veya hemen önünde olan üç kadından şüphelendi ama hiçbirini tanımıyordu.


Yanındaki boş masada duran gazeteyi alıp okuyormuş gibi yapmaya başladı.

Cep telefonuna aynı numaradan bir mesaj daha geldiğini gördü ama kafede oturan birinin gönderme ihtimaline karşı, hiç fark etmemiş gibi davrandı. Telefonunu masada bırakıp tuvalete gitmek için kalktı. İçerisi kalabalıktı, şöyle bir göz attı ama ilk bakışta oturanların hiçbiri tanıdık gelmedi.


Hesabı ödedikten sonra, cep telefonunu keten ceketinin cebine koyup kalktı masadan. Yürürken telefonunun titrediğini fark ettiyse de elini cebine atmadan arabasına bindi. İlk ışıklarda mesajları okudu.

“O Clark Gable saçlarına kıydıysan kesin depresyondasın.”

“İlk ışıklarda telefonuna bakmak için can atıyorsun.”


Sonuncuyu okurken izlendiği hissine kapılıp telefonunu vites kutusunun yanına bıraktı.Yolda ilk uygun cebe girip numarayı aradı. Ama uzun uzun çalmasına rağmen telefon açılmadı.


Gece yarısı yatağa girene kadar mesajları aklından uzaklaştırmaya çalıştı. Tam uykuya dalmak üzereydi ki, başucundaki komodinin üzerine koyduğu telefonuna yeni günün ilk mesajı düştü.

“Kadının sabrını fazla zorlamayacaksın.”


5. bölüm 16 Mayıs 2018 Çarşamba hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Andropoz insani bu hale getiriyor, bahadir yaşlanıyor sun işte kabul et
    CEVAPLA
  • Misafir :-))))))
    CEVAPLA
  • Misafir Bahadir kendini genclestirmeye basladi-:)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.