Yeni yılın ilk sabahı sokaklar bomboş. Kediler, köpekler bile sağa sola sinmişler. Hafiften kar atıştırıyor. Beremi indirdim, ellerim montumun ceplerinde yürüyorum. Burnumla ayak parmaklarım donmaya başladı. Cadde üstünde girip bir yere oturuyorum. Araba hırıltısı, insan gürültüsü duymadan dışarıda olmak ne güzel. Pencerenin dışındaki durgunluğa bakıyorum. Muhtemelen elli yıllık evli bir çiftle işe giden yorgun adam, gazete bayii, koyu gri gökyüzünde bir görünüp bir kaybolan kış güneşi, boş durağı es geçen belediye otobüsü, ağaçlardan düşen yapraklar sessiz ve altyazısız bir film gibi.


Uçağım akşam üzeri kalkıyor. Heyecanlıyım. Gideceğim yeri, kalacağım oteli, kursa katılacağım kafeyi, orada günlerimin nasıl geçeceğini düşününce karnımda kelebekler uçuyor. Koskoca bir ay... Tadını çıkaracağıma dair kendime söz verdim.


“Nasıl da yaptım ama! Ben yaptım, gördünüz mü?” duygusunda değilim ve böyle olduğu için çok memnunum. Daha ziyade aklımdan şunlar geçiyor: “Olabiliyormuş. Yapabiliyormuşum. Kim bilir, istersem daha neler yapabilirim...” Heyecanım, sadece gitmekle ilgili değil. Öğrenmeyi özlemişim. Kendimi huzurlu ve güvende hissediyorum.


Annem dün “Bir İtalyan damat getirirsin artık” deyince güldüm. Biri densiz bir laf edince artık hiç kızmıyorum. Çünkü bir biçimde aklımdan geçeni bana söylemiş olduğunu artık biliyorum. Gerçi ben tam olarak “damat” dememiştim düşünürken, ama o da olur. Göreceğim.


Yılbaşı gecesini tek başıma geçirmeyi tercih ettim. Ertan yeni sevgilisiyle beraberdi, evine davet etti ama gitmedim. Geçen yılın son gününü düşününce içimden gelmedi. Ondan başka davet edecek veya davet edeceğim kimse de yoktu. Arkadaşım yok duygusunu da atlatıyorum sanırım. Ben bu kadar düzeldikten sonra o da olur. Pazardan, marketten alınacak, edinilecek bir şey değil ki arkadaş. Bir şeyler paylaştıkça, yarışmadıkça, kıskanmadıkça insanın arkadaşı da olur.


Sokakta yürürken cep telefonuma konuşuyordum. Oturunca defterimi çıkarıp yazmaya başladım. Şimdi kalkıp biraz yürüyecek, başka bir kafede konaklayacağım. Çünkü bir çift geldi. Kısık sesle tartışıyorlar. Kadın ağlıyor. Gözyaşı, bugün görmek isteyeceğim son şey.


Telefonuma konuşuyorum şu an. Yani konuşarak yazıyorum. Geceyi tek başıma geçirdim, sabah da tek başımayım ve yalnızlık hissi içinde değilim. Garip. Kendime “Gene yalnızsın” diye acımıyorum. Eskiden sanki bir kuyunun dibindeydim, hep orada kalacakmışım gibi geliyordu. Zaman içinde fark ettim ki, aslında kuyunun dibinde kalmayı tercih eden benim. Yani düşük ruh halinde olmayı, oralarda dolanmayı, olumsuzluklardan beslenmeyi alışkanlık edinmişim. Başka türlüsünü de bilmiyorum. Başka türlüsünü bilmemek, başka türlüsünü asla öğrenemeyeceksin demek değil. Nasıl öğrendim? Hayır, yalnız değilim. Tanımladığım, beraber mutlu olacağıma inandığım insana rastlayacağımı biliyorum. Bunun için acele etmeme gerek yok.


Tam bunu dedim, Atila’dan mesaj düştü.

“Yeni yılda bütün mutlulukların seninle olmasını dilerim. Umarım görüşürüz.”

Şu ağaçlardan düşen yapraklar gibi oradan oraya uçuşan, savrulan bir adam. Bir şeyler isteyen ve fazla kıpırdamadan isteklerinin kendiliğinden gerçekleşmesini bekleyen biri. Eskiden ben de böyleydim. Aslında bu yıl öğrendiklerimden biri de bu. Eleştirdiğine benziyorsun. Ona benzememek için onu eleştirmekten vazgeçmen gerekiyor. Ne kadar az eleştirirsen o kadar kendine, kendi içine bakıyorsun.


Cevap yazmayacağım Atila’ya. Çünkü telefonumda mesajları olsun istemiyorum. Onun mesajlarından açılan yere yenileri gelir, yeni birinden. Aramda bir daha hiçbir şey olmayacak kişilerin ilgisiyle egomu şişirmem doğru değil. Sırf düşünülme, aranıp sorulma, beğenilme fikrinden vazgeçemediğim için bu mesajları hayatımda tutabilirdim. Yenilenmek için eskileri bırakmaya ihtiyacım var.


Şimdi de Müfit’ten mesaj geldi.

“Her şey gönlünce olsun.” Al sana, kuyunun dibinde yaşayan birinden arabesk bir dilek. Türkçesi şu: “Bana gelmedin, bana 'evet' demedin, gittin, beni yalnız koydun ama ben senin için yine de iyi şeyler diliyorum.” Haydi oradan, yalancı!


Yeni yılın ilk iyi dileklerini karşılıksız bırakmak doğru mu acaba? İçimdeki sesi dinliyorum. O soruyor şimdi: Sence bunlar iyi dilekler mi? Bence hayır. İyi kelimeler yan yana gelince sadece cümle oluyor. Söyleyene bakacaksın. Söyleyenlere bakıyorum. Hayır, bunlar iyi dilekler değil. Eh, o zaman?


İçimde şöyle bir istek, duygu var: Gitsem ve bir daha dönmesem! Artık başka bir yerde yaşasam. Bambaşka bir hayatım olsa. Gördüğüm, tattığım, yaşadığım her şey temelli değişse.


Hayal etmesi bile güzel.



Son


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Lütfen devam etsin . Sinem gercek aski ve mutlulugu yakalasin lütfennn
    CEVAPLA
  • Misafir Keşke devamı gelse. Sinemin gercek aşkını bulması gibi
    CEVAPLA
  • Misafir iki gecede bitirdim
    CEVAPLA
  • Misafir çok güzeldi:) teşekkürler.
    CEVAPLA
  • Misafir aaa evet ya cok uzuldum :(
    CEVAPLA
  • Misafir Son olması üzdü :( başka bir yazı, başka bir serüven bekliyoruz Perihan Hanım...
    CEVAPLA
  • Misafir SON DEMEYiN LüTFEN.TAKiP EDiY0RUM SABıRSıZLıKLA PAZARTESiYi YAZıLARıNıZı BEKLiYORUMMMM :(
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.