Müfit, mektubun sayfalarına şöyle bir bakıp arkasını döndü, her birini katlayıp zarfın içine yerleştirdi. Ne yapacağına karar verememiş gibi bir an durdu, sonra yavaş adımlarla bahçeye çıktı. Oturup dışarıda okuyacağını sandım ama köşeyi dönüp gözden kayboldu. İlkbahara kadar kapalı olan arka bahçeye geçtiğini anladım. Tuvalete gidip kapıyı kilitledim. Klozetin üzerine çıkıp yarı açık pencerenin arasından gözetlemeye başladım. Elindeki dört sayfayı okurken ne yapacağını görmek istiyordum. Sinirlenecek miydi, sakin mi davranacaktı? Özür dilenen kişi olarak büyüklenecek miydi, yoksa yumuşayacak mıydı? Telefonunu alıp hemen eski sevgilisini arayacak mıydı?


İşte insan kendi derdine düşünce, kendi endişelerine, korkularına teslim olunca, böyle benim gibi kendi kendine sahneler hayal ediyor. Kendi dediğine inanıyor, inandığının doğruluğundan şüphe etmiyor, başka bir ihtimal olabileceği aklının ucundan bile geçmiyor. Ben klozetin üzerinde, hayal ettiğim sahnelerden birinin gerçekleşmesini beklerken Müfit yere eğildi, cebinden çıkardığı çakmakla sayfaları tek tek yakmaya başladı. Mektubu tamamen yok etmek istiyor olmalıydı ki, söndükçe çakmağı tekrar tekrar ateşledi. Artık yakamadığı küçük beyaz kâğıt artıklarını zarfa koydu, en son onu alev alırken seyretti.


Müfit’ten önce salona döndüm. Bana ayırdığı kahve makinasını temizlerken yanıma geldi. Ben onun dönüşünü fark etmemişim, mektubu ona geç verdiğimi de bunun için özür dilediğimi de unutmuşum gibi elimdeki bezle makinayı silmeye devam ettim. Okumadan yaktığı için sordu:

“Mektubu getiren kafede oturdu mu, yoksa dışarıdan gelip zarfı bırakıp gitti mi?”

“Şu masada oturuyordu. Elinde kâğıt kalemle bir şeyler yazıyordu. Çıkarken bana verdi. İsmini sordum ama beni tersledi. ‘Sen sadece ver’ dedi.”

O arada aklımca kendi hıncımı da aldım, bana karşı davranışından ötürü Müfit’i ona karşı kinlendirdim.

“Ne kadar oturdu?”

Eski sevgilisinin bana terslenmesiyle değil de kafede ne kadar oturduğuyla ilgilenmesinden ötürü uğradığım hayal kırıklığını fark etmesin diye makinaya dönüp cevap verdim.

“Saat tutmadım ama herhalde bir saat oturmuştur.”

Yüzümü gizledim ama kelimelerimle kendimi ele verdim. İnsanın zikri neyse fikri de o.


Akşam Ertan’la konuştuk biraz. Ben Müfit’in, eski sevgilisini sildiğinden eminim ama başka şeyleri kurcalamakla meşgulüm. Bir şeyler yolundayken, memnun olmayacağım başka şeyler aramak benim tabiatım. Belki de şu an kendime haksızlık ediyorum, bilmiyorum.


“Adamın aklı eski sevgilisinde değil Sinem, öyle olsa mektubu okurdu. Kadının işyerine gelmesinden rahatsız, ne kadar oturduğunu sorması doğal.”

“Biliyorum.”

“Niye memnun değilsin o zaman? Sesin düşmüş.”

“Müfit gibi bir adamın onun gibi bir kadınla nasıl beraber olabildiğini düşünüyorum. Geceyle gündüz gibiler.”

“Nasıldı ki kadın?”

“Süslüydü. Mesela dudakları ve tırnakları kıpkırmızıydı. Gözlerini göremedim, kenarları taşlı, kocaman harflerle markası yazan, yüzünü kaplayan bir gözlüğü vardı. Çok yüksek topuklu ayakkabı giymişti. Ne bileyim, Müfit sade bir adam. Ama hepsinden önce Müfit kimseye onun gibi tepeden davranmaz. Yani onda ne buldu acaba?”

“Müfit’in onda ne bulduğunu mu arıyorsun, onda bulup da sende ne bulamayacağını mı?”

“...”

“Kendini o kadınla kıyaslama Sinem.”

“Ama o tipte bir kadından hoşlanıyorsa bu bir sorun. Ben o kadın gibi değilim. Müfit şimdi benimle ilgileniyorsa...”

“Bu sana bir şey anlatmalı değil mi Sinem?”

“Ne anlatmalı?”

“Artık o tipte bir kadından hoşlanmadığını...”

“...”

“Bu sana yetmiyor mu?”

“Hayır Ertan.”

“Neden yetmiyor Sinem?”

“Geçmişte böyle biriyle beraber olması, bana geçmişte nasıl biri olduğunu gösteriyor.”

“Senin geçmişte beraber olduğun erkekler, senin geçmişte nasıl biri olduğunu gösteriyor mu?”

“Evet.”

“O zaman, bugün artık o dönemki gibi biri olmadığını da gösteriyor.”

“Evet, değiştiğim doğru.”

“Sen değiştiysen Müfit de değişmiş olabilir.”

“Evet.”

“En büyük ortak yanınız bu. Farkında değilsin. O da sen de büyük şirketlerde çalışmaktan vazgeçmişsiniz kendi işinizi yapmak için. İnsan işini değiştirmek istiyorsa yenilenmek istiyor demektir. İş hayatında keskin değişiklikler yapanlara bak, genellikle kimle beraberlerse ayrılırlar, taşınırlar, hayat tarzları değişir.”

“...”

“Düşünüyorsun dediklerimi, çünkü mantıklı geliyor.

“Mantıklı geliyor da Ertan... Yine de içime sinmeyen bir şeyler var. Müfit’i tanımadığım için herhalde. Yani geçmişte nasıl biri olduğunu merak ediyorum ama, aslında bugün nasıl biri olduğunu da tam bilmiyorum.”

“Hemen tam bilemezsin ki... Yavaş yavaş öğreniyorsun işte. Adam seni yemeğe davet etti. Haftada kaç gün kaç saat aynı kafede berabersiniz. Tanımak için fırsat.”

“Öyle değil mi?”


Öyle aslında. Ama içime sinmeyen bir şeyler var. Neden huzursuz olduğumu düşünürken Müfit’ten mesaj geldi.

“Yarın sabah müsaitsen kahvaltı edelim mi?”


Dişlerimi fırçalarken aynada kendime baktım. Müfit’in davetinden mutluyum fakat içimden bir ses 'Yarın sabah onunla kahvaltı etme' diyor.

“O zaman içindeki sesi dinle Sinem” diyorum.


30 Ekim 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...




Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.