Küçücük bir odada kocaman, yuvarlak bir masa var; hani şu kimsenin kimseden kaçamadığı masalardan. Masanın etrafındaki yüzler sürekli değişir. Gelenler ise hep davetsiz misafirdir. Bitip tükenmeyen tartışmalar durağıdır burası.


İşte, yine masa bir anda dolmaya başladı. Dört kişi aceleyle yerlerini aldı. Her zamanki gibi kimse birbirini dinlemeden konuşmaya başlıyor.


Sesi en çok çıkan Sema’nın annesi, ilk kendini dinleten oluyor. Sema’nın 34 yaşında hala yalnız olma nedenini, Sema’nın teyzesine benzemesine bağlıyor. Sema’nın teyzesi, en son onu isteyen doktoru da geri çevirmiş ve tüm ömrünü yalnız geçirmiş. Bir abla olarak Sema’nın annesi bu duruma hep içlenmiş. Şimdi bu iki yalnız kadının kaderlerinin aynı olacağından oldukça emin. Son bir umut, gelmiş geçmiş tüm nasihatleri sıralıyor.


Söz almayı beklerken içinde kabaran öfkeye daha fazla hakim olamayan Sema’nın dayısı, yumruğunu masaya indiriyor. Herkes birbirine soran gözlerle bakıyor ve uzun bir sessizlik oluyor. Öfkesinin biraz dinmesiyle bakışları bir noktada, uzaklardan gelen bir sesle konuşmaya başlıyor. “Seneler önce annem, Meryem ve Meryem’in annesi ile hastanede tanışıyor. Meryem, anneme doktor sırasında beklerken çok yardımcı oluyor. Hastane çıkışı bir çay bahçesinde soluklanıyorlar. Annem Meryem’i, Meryem’in annesi de annemi çok beğeniyor. Tanışmalarından iki ay sonra annem “Meryem’i istemeye gidiyoruz. Ayağımıza gelen böyle bir kısmeti tepmek olmaz” diye bir heves yanıma geldi. Fakat o sıralar kız arkadaşım Sibel ile beraberdik ve kuracağımız yuvanın hayaliyle birbirimizi ısıtmaya çoktan başlamıştık. Durumu açıklarken annemin yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. “Ne halin varsa gör” diyerek odamı terk etti fakat o an asıl terk ettiğinin ben olduğumu anladım. Tam 14 yıldır Meryem ile evliyim. Allah var, iyi kadındır Meryem; anneme kız evlat, oğluma da iyi bir ana olmuştur. Fakat bunca yıldır ben her gece Sibel ile uyur, her sabah Sibel’e “Günün aydın olsun” derim.” Sema’nın dayısı son sözünü sözlerken artık sesi uzaklardan bile duyulmaz oluyor.


Bunu fırsat bilen, Sema’nın ortaokul öğretmeni Asiye Hanım, her zamanki otoriter tavrıyla konuşmaya başladı. “Kız çocukları kendi ayakları üzerinde durmalıdır yoksa o ayaklar sadece bir evin koridorlarında, ömür boyu koşturup durur. Sizler, mevkiinizde ne kadar yükselirseniz, o kadar az ezilirsiniz.”


Sema’nın mahalleden çocukluk aşkı Ali, söz almak istediğini belirtmek için boğazını temizledi. Ali, biraz çekingen, biraz heyecanlı, biraz da yerinde duramayan o çocukluktaki haliyle konuşmaya başladı. “Küçükken Sema ile okul sonrası elimizde somun ekmeği mahalledeki abla ve abilerinin peşinden koşturup dururduk. Fakat her gün mutlaka sadece ikimizin başrolde olduğu oyunlar da oynardık. Birbirimizi gördüğümüz anda gözlerimizin içi gülerdi. Etraftaki çocuklar “Ali Sema’ya aaaşık” diye takıldıklarında, önce onlara kaşlarımızı çatar sonra da kızaran yüzlerimizi saklamaya çalışırdık. Uzun süre onunla yaşadığım bu sevgiyi aradım karşıma çıkan insanlarda. Tabii, ancak bir çocuk bu kadar saf sevebilir ve sevilmeye izin verebilirmiş, sonradan öğrendim. Ne şans ki bir gün gözlerimin içine onun gibi bakabilen, hayatımdaki başrollerden birini verebileceğim kişiyle karşılaştım. Sema sayesinde fark edebilmiştim onu. Şimdilerde, elimizde ekmek, çocukların peşinde koşturup duruyoruz onunla. Hayattaki en değerli şeymiş aile.


Odanın karanlık bir yerinden Sema’nın görünmesiyle herkes bir anda Sema’ya dönüşüyor. Başıyla her birini selamlıyor ve son sözleri o söylüyor. “Sizleri duyuyorum ve her birinizin bana anlatmak istediklerine minnettarım. Yaşamım herkesinki kadar eşsizdir ve bana özeldir. Şimdi izninizle, hayat beni bekler.”


Sema odadan mırıldanarak çıkıyor.


İnsan kısmı bir misafirhane,

Her sabah yeni birisi gelir.

Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,

Aniden farkına varmak bir şeyin,

Hepsi beklenmedik misafir.

Hepsini karşılayıp eğle!

Evini vahşetle süpürüp,

Bütün mobilyalarını boşaltan

Bir kederler kalabalığı bile gelse.

Her geleni alnının akıyla misafir et.

Olur ki yeni bir zevk getirmek için

Boşalttılar evini.

Karanlık düşünce, utanç ve garez,

Hepsini gülerek karşıla kapıda

Ve buyur et içeri.

Minnettar ol her gelene

Kim gelirse gelsin.

Çünkü bunların her birisi

Öte taraftan bir kılavuz

Olarak gönderildi.


Mevlana Celaleddin Rumi



Naciye Kavas

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.