Yolda karşıdan karşıya geçerken eski sevgilimden bir mesaj geldi. "Eski sevgilim" dediğim de tam altı yıl önce ayrıldığım kişi. Mesaj iki ay öncesine aitti ve bana o an gelmişti. O an ise benim mesaj için durmamla bir arabanın kırmızı ışıkta parmaklarımın ucunu sıyırarak son gaz geçip rüzgarıyla nefesimi kestiği andı. Sonrası mı, sonrası bundan önceki 37 seneye hiç benzemedi. Meğer bu dünyada benimle yıllardır sırt sırta yürüdüğünü sandığım ölüm, bu bir adım yakınıma gelenle bir değilmiş.



Salonumuzda koltuğun üzerine çıkıp söylenerek pilini çıkardığım fakat annemin yerine tekrar astığı bir saat var, işte o an ilk defa bu saatin sesini duymak istedim çünkü zaman durmuştu ve kendimi bir yere sabitleyemiyordum. Ölümü küçüklüğümden bu yana kendime yakın bulmuşumdur, adeta acil çıkış kapımdır, tıpkı bu insanlar gibi:


“Dedem, annemlerin bu hafta beni görmeye gelemeyeceklerini söyledi, kimse beni sevmiyor, ama ölünce görecek onlar..”



“Artık bu aileye dayanamıyorum, kimse beni anlamıyor, ölünce nasıl da ağlayacak herkes, işte o zaman anlayacaklar beni..”



“Hadi bıraktı beni, tamam ama neden aynı sınıfta olduğum Necla ile görüşmeye başladı hemen? Bu dünyayı terk edeceğim ve o ikisine bana bunu yapmak neymiş göstereceğim..”



“Makarnanın dibi tuttu, bir makarna yapmayı beceremiyorum, değil ki sınavı kazanıp üniversiteye gireyim... Sınav da ne sınavmış; ailemle birlikte herkesin Sırat Köprüsü mübarek, madem öyle, asıl Sırat Köprüsü’ne gideyim de görsün herkes..”



“Acıyor, çok acıyor, aşk acısına neden 'yanmak' diyorlar sadece anlamadım; ben bunu yaşadım. Gözümü ilk açışımda bir alev sarıyor her yerimi ve ben cayır cayır yandığım bir sabaha daha gözlerimi açmak istemiyorum artık..”



“Üniversite sınavını dereceyle kazanan ben, şimdi derste on dakika geçiremez oldum; önce elim titremeye başlıyor, bir korku kaplıyor tüm vücudumu, birden bir yumruk yiyorum göğsüme ve orada öylece kalıyor. Kötü notlarla başladı bu belirtiler ve giderek de şiddetini artırdı. Artık tahammülüm kalmadı, bu hallere düşeceğime...”


“Dört yıl bu mesleğin hayaliyle okudum, uykusuz gecelerle ulaştım bu diplomaya, benim ardımdaki emekler bir kişinin hayat görüşüne bırakıldı, madem çocuklarımızın bana ihtiyacı yok öyleyse pes ediyorum...”



“Her sabah aynı güne uyanıyorum, mevsimler bile birbirini izliyorlar değişerek, bense hep aynı hüzünle günü karşılıyor ve aynı hüzünle de günle vedalaşıyorum. Hayatta hiçbir amacım yok, hiçbir şey anlamlı gelmiyor bana. Madem bu kadar griyim, arafta kalacak olsam bile daha renkli olacaktır her şey...”



“Bunu bana nasıl yapar, tam 19 yılımı verdim ona, baba oldu benim sayemde, bir yuva inşa ettim perdesinden kaşığına, bensiz çorap alamayan adam, "Hayatımı yaşamak istiyorum" diyerek arkasını dönüp gitti. Ama yok öyle "Beraber büyüdük fakat farklı yönlerde ilerledik" lafları filan, şu haplar var ya, asıl onlar hayatını nasıl yaşayacağını gösterecek sana...”



“Bir babanın en önemli görevi ailesini beslemektir, babalar bunu yapar, bunu yapmalı. Müdüre 'Evde üç boğaz beni bekler akşamları ve bu ayki maaşımla kıza kışlık ayakkabısını alacağım çünkü bir aydır her yer buz, tıpkı kızımın o küçük ayakları gibi' diyemedim, olmaz olsun böyle baba...”


...sevildiğinin ispatı için o sevgiye sonsuza kadar veda etmek.

...anlaşılmak için bir daha hiç anlatma şansının olmayacağı bir yere gitmek.

...birilerine vermek istediğimiz dersi asıl kendimiz almamış olmak.

...başaramama korkusundan, denemenin sonucunu hiç öğrenememek.

...aşkın verdiği heyecan ve büyüyü tadanlar, bitişindeki acıya cesareti olanlardır, öğrenememek.

"...notlar mı bizi tanımlayan, yoksa bir nota ulaşabilme çabamız mı tüm hayatımızda yanımızda olan? diye düşünememek.

...çocuklara ilk öğretilecek ne olursa olsun vazgeçmemek

...göğün mavisini, bir insanın gülüşünü, ailenin kalp atışınla bile yüreklerinin hoplayışını görememek

...yalnız doğup yalnız ölüyorsak her birimizin hayatı sadece ona aittir, kabul edememek

...son nefesimiz bir oh nefesi mi, yoksa kapının bu tarafında kalanlara verilen bir müebbet mi, muhakeme edememek.


Orada herkesin ulaşabileceği bir kapı var ve bu kapı nereye açılır, isteklerimize bizi kavuşturur mu, yoksa sonsuza kadar onlardan uzaklaştırır mı, bilmiyorum.


Bildiğim tek şey ise “Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum..” Lucretius


Naciye Kavas

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.