Herkes kendini tanıdığını düşünür, nerede ne tepki vereceğinden, hangi durumda ne düşüneceğine kadar her konuda kendisi hakkında olan bitene hakim olduğunu düşünür. Ben çoğu zaman kendini dinleyen bir insan olmuşumdur, düşüncelerimi dinlerken onları kontrol edebilirim çünkü. Ağzımdan çıkan cümleleri kontrol edebildiğimden çok daha fazla hem de. Peki ya etmezsem?


Sessizliği tercih ettiğim bir akşam daha… Mutfağa gidip mis kokulu kahvemi hazırlarken, bir müzik açıp öylece gecenin sessizliğinin içinde o ince tınıları dinlemeyi, kendi düşüncelerimle baş başa kalmayı bekliyorum. Kahve makinesinden uyarı gelince, en sevdiğim kupama doldurup odamın yolunu tutuyorum.


İçeri girdiğimde hemen pencerenin önündeki kalorifer peteğinin üstüne kupamı yerleştirip odanın diğer köşesindeki pufu da önüne çekiyorum. Pencereyi sonuna kadar açıp ekimin üşütmeyen hafif serinliğinin yüzüme vuruşuyla aradığım ortamı yakaladığımı düşünüp hemen pufun üstüne oturuyorum. Kahvemden bir yudum alıp etrafa bakınırken telefonumun ışığı yanıyor. Gereksiz bildirimlerle dolu ekranı açıp hiçbirine bakmadan playlistten bir müzik seçiyorum.


Telefonu peteğin üstüne koyup kahveden bir yudum daha alırken ilk defa uzun zamandır yapmaya cesaret edemediğim şeyi denemeye koyuluyorum; düşüncelerini serbest bırakmak.

Gecenin karanlığına ve ekimin hafif rüzgarının ağaç dallarını oynatışına dalıp giderken, aslında ne kadar güçsüz olduğumu düşünüyorum. Herkesin hayatta güçlü durması gerektiği anlar olmuştur. Ben şimdiye kadar birçok sınavdan geçmeme rağmen hiç ne kadar zorlandığımı etrafa belli etmedim. Başıma ne gelirse gelsin, halledene kadar kimseye dert yanmadım. Hep ben başkalarına güç verdim, destek oldum. Peki ben? Yirmi senelik hayatımda başkalarına destek olmak ve hayatın benim karşıma çıkarttığı zorluklara, omzuma bindirdiği yüklere karşı hep güçlü durmak beni yormamış mıydı? Başkalarına gösterdiğim özveriyi neden kendime göstermiyordum? Kendi yorgunluğumdan, güçsüzlüğümden, halsizliğimden hep kaçmıştım şimdiye kadar. Bunun beni ne kadar yıprattığını değil başkalarına göstermek, kendime bile itiraf etmekten kaçmıştım. Peki şimdi neydim ben?


Bedeni yirmi ama ruhu elli yaşında bir kadın mı, hala güçsüzlüğünü gizlemeye çalışan, dizleri kanasa da yerden kalkıp oynamaya devam eden sekiz yaşında bir çocuk mu? Hafif aralık bıraktığım kapının sert bir rüzgarla çarpması bütün düşüncelerimden arınmama sebep olurken ilk defa kendimden korkmuştum. Düşüncelerimi kontrol edemediğim zaman bambaşka birine dönüşmekten korkmuştum.


Aslında bu da yalandı. Ben kendi içimdeki ben’le tanışıyordum, kendimle kaçak dövüşmekten yorulduğum bir andı bu. İçimdeki ben'i fark ettiğim ilk an…


Ve ondan ne kadar kaçmak istesem de bir kere tanışmıştım artık. Kendimi sürekli o pencerenin önünde bulup, düşüncelerimi kontrol etmekten yorulduğum her an bunu yapacaktım, farkında bile olmadan.


İrem Karataş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Sanki tüm kelimeler, cümleler beni anlatıyor. Bazen iç sesimizi dinlemeliyiz sanırım
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.