Dün güne ne güzel başlamıştım. Fakat iyi son olmadı. Yine seyirciyi ağlattı yönetmen. “Uğrarım belki” demişti ya, öğleden sonra aniden çıkıp geldi. Habersiz. Öyle güzel oldu, öyle iyi geldi ki anlatamam. Anlatmam. Anlatırsam hepinizin “Off içim şişti” diyeceğinizi düşünüyorum. Sonra karamsar yazıları beğenmiyor ki hiç kimse. Bir sohbet, bir muhabbet. Dolaptan soğuk su, sigara ve çokça sohbet. “Çay, kahve?” diyorum istemiyor. Benim su şişemden içi yanmışcasına azar azar defalarca içiyor. Eskisi gibi. Yediğimiz içtiğimiz aynı tastan, nefesimiz bir. Bu benim o kadar hoşuma gidiyor ki bu şişe artık kutsal bir nesne. Su bitiyor başka şişeden o şişeye dolduruyorum yine içiyor. Allahım bu anlar bitmesin ben su taşırım. Hz. İbrahim’e su taşıyan karınca misali. Sohbetini ne çok özlemişim, doyamıyorum. Arada çalan telefonları bile artık batmıyor. Kaç saat, kaç dakika geçti, bilemiyorum. Saate bakasım yok. Gideyim diyor bir ara. Biraz daha, ne olur. “Tamam” diyor. Karnın aç mı? Bir şeyler yemeğe gidelim mi? “Tamam” diyor. Hazır her şeye “tamam” derken, araya birkaç istek daha sıkıştırasım var. Büyü bozulsun istemiyorum. Tatile gidecek. Yarın sabah. Bana evinin anahtarını veriyor. “Çiçekleri sularsın.” “Bir de televizyonu diğer odaya taşıdık, çalıştıramadık. Bakabilirsen...” Ne demek? Bakmam mı? Çiçeklerle de konuşurum, dertleşirim onları sularken. Seni şikayet ederim.


Televizyona da bakarım. Bu evin anahtarı 7 yıldır cebimde. Ta ki bir kaç ay önce kilidi değiştirmek zorunda kalmış olana kadar. Bu evde anılarım var. Hayallerim var. Her kenar-köşesi elimden geçmiştir. Beraber aldığımız her eşyasında ayrı hikayeler saklı. Her kuytusunda aşk, her santiminde gözyaşı gizli. Sadece artık yatak odasına girmem. Orasını kilitle istersen giderken. Beraber seçtiğimiz mobilya... Ahh... Yatak. Artık bana yasak. Namahrem. Artık orasının başka sahibi var. Yahu bir çiçek sulayacaksın nerelere girdin. Sanki seni kovan vardı oradan. Sen küstün boş yere. Kaçan sendin. Sus otur yerine! Anahtarı vermesi bile dünya kupası almaktan öte. Çok güzel yemek yedik. Onun sevebileceğini bildiğim bir menü ve ortam. Önceden çalışılmış pozisyon. Kızarmış patatese bol ketçap-mayonez döktü, karışmadım. Kola istedi, itiraz etmedim. Yüksek sesle telefonla görüştü gülümsedim. Çok mutluyum. Uzun zamandır böyle zevkli yemek yemedim. Koca tabağı sildim süpürdüm. Yeni oyuncağı fotoğraf makinesini inceledim giderken arabada. Sonra nerden açtıysa eskilerden konuşmaya başladı. Vurdu da vurdu eski hatalarımı, yaptıklarımı yüreğime, yüzüme on dakikalık yolda. Bu tatilden önce son gün, bu muhteşem geçen birkaç saat böyle mi bitmeliydi? Bırakıp giderken bu bana reva mıydı? “Hasretlik çekme şimdi, öl” der gibi. Zorla bir iki cümle çıktı ağlamaklı titrek sesle ta derinden. Indim arabadan. Allahım, bana dayanma gücü ver. Ardından bile bakamadım. Eve gittim. Uyumuşum. Allah’a şükürler olsun. Hayat devam ediyor. 14.07


Meserifi


Fotoğraf: Matt Tillett

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.