"Kendini bilmek" diye afili bir kavram var ve bu kavram çok uzun zaman önce tapınaklara bile adını yazdırabilmiş. O kadar derin bir ifade ki insan neresinden tutacağını, bununla ne yapacağını bilemiyor. Fakat döndüğümüz her köşede, değiştirdiğimiz her yolda da karşımıza dikiliveriyor.

Diyelim ki elektrikli diş fırçası aldınız, günümüzdeki tüm cihazlar gibi bunun da orasında bir tuş, burasında bir sinyal, şurasında bir delik vardır. Alışveriş yapmak zevklidir fakat eve gelip o cihazla baş başa kalmak ve kendi kendine kurulup çalışamayacağını bilmek işkencedir. Önce bu narin fırça ile bir süre bakışırsınız, sonra tabii ki pes edersiniz ve bir o tuşa bir bu tuşa basıp, arkasını çevirip, aman da pili varmış, yok yok şarjı varmış, iyi de şarj aleti neredeymiş diye küçük bir mücadeleye girişirsiniz. Yine kazanan bizim o küçük fırça olur ve 9 dile çevrilmiş fakat bir sizin dilinize çevrilmemiş olan kitapçığa boynunuz bükük dalmak zorunda kalırsınız.


Tüm teknik detaylara burnunuz yukarıda, "Hımmm, iyiymiş" diyerek göz gezdirdikten sonra sabırsızlıkla "Bu Allah'ın cezası..." -şeyyyy, değil tabii ki- "Bu şirin şey nasıl kullanılıyor?" kısmını ararsınız. Ve işte karşınızda; fırçanızın parçaları şöyle takılır, fırçanızın tuşları şu işe yarar, cihazınızın şarjı böyle yapılır falan da filan kısımları sonunda sizi aydınlatır.


Yeterince aydınlandıktan sonra, "Heyyy sakın ama sakın bunları yapma, aman diyeyim uzak dur şunlardan, asla ama asla buna kalkışma, kendine gel; sen kim oluyorsun da cihazı şarajda unutuyorsun?" diyerek size göz dağı veren bir bölüm gelir. Bu kısmı da alnınızın akıyla atlattıktan sonra ola ki bir arıza çıktı, "Sağına soluna bakmadan, başın önde doğruca servise git" tavsiyeli, sonunda da "The End" yazan bölümü bitirirsiniz.

Evet, cihazın teknik özelliklerine, kullanım koşullarına ve acil durum talimatlarına artık hakimsinizdir.

Gelelim dünyadaki en karmaşık yapıya sahip olan bizlere. Maalesef ki doğduğumuzda ne ailemizin eline ne de bizim elimize kullanma kılavuzumuzu veriyorlar. Hiç kimsenin bilmediği bir yerden alınıp bu dünyaya teslim ediliyoruz. Önce dünyadaki her şeyle sadece bakışıyoruz; ellerimize, ayaklarımıza, duvara, tavanın köşesindeki örümceğe merakla ve bir mucize görmüş gibi bakakalıyoruz. Biz bunları yaşarken birileri de bizimle o duvara bakmak, dinlediğimiz sese kulak kabartmak yerine elimize bir oyuncak tutuşturup bizi televizyonun önüne bırakıveriyor.


Parmağımızı önce kendi gözümüze ve ağzımıza sonra başkasının gözüne ve ağzına sokuyoruz ama o da nesi ellerimize bir bez parçası sarılıyor; eldivenmiş bu, kendimize zarar vermememiz için. Bedenimize o ilk ve kısa dokunuşun, her detayını hayranlıkla seyredişin ardından aynı dikkatle bir daha hiç bakmıyoruz ne aynada ne de banyoda.


Ve hayata adım atıyoruz; başımıza sürekli bir olay geliyor ve büyüdükçe işler iyice çığrından çıkmaya başlıyor. Nelerden mutlu olurum, üzülünce ne yaparım, beni öfkelendiren benzer olaylar nelerdir, korktuğumda hangi role girerim ve bitmeyen merakım, tutkum nelere karşı var sorularını soramıyoruz kendimize çünkü bunların hissetmek olduğunu bilmiyoruz.


Yaşadıklarımız farklı sahnelerde ve farklı insanlarla aynı şekilde tekrarlanıyor. Oysa öğrenmemiz gerekir ne olduğunda başımıza ne geleceğini ve ne tepki vereceğimizi, aynı çukura her seferinde düşmeyebileceğimizi.


Beslenmeden tutun, uyku düzenine kadar herkesin farklı yapıda olduğunu, kendimiz için iyi olanı ancak deneyimleyerek ve gözlemleyerek bulabileceğimizi bilemiyoruz.


"Sakın güçlü görünmeye çalışma! Aman diyeyim, üzüntünü, öfkeni içine atma! Bak, ölümü gör, başkalarına gösterdiğin merhameti kendinden esirgeme" tavsiyelerinin ise ancak belli bir yaştan sonra kıymetini anlayabiliyoruz.


Sağlık maalesef ki insanoğlunun en zayıf noktasıdır. Peki biz sadece akciğerden mi ibaretiz, yani bu aklımızı kemiren, şu anda olmayan ama bizi yine de korkutan, birden enerjimizi tüketen şeyler... Bunlar nereden geliyorlar? Ve en önemli soru; bunların kalıcı tedavisi için kimden yardım alarak güvenli bir şekilde ilerleyebiliriz?

Kendimizi Kullanma Kılavuzumuz ancak ve ancak biz yaşarken yazılabiliyor. Fakat maalesef, oluşan bu kılavuzun yazarı da biziz. Kimse bizim yerimize yaşadıklarımızdan sızan bilgileri toplayıp, analiz edip bir sonuç çıkaramaz.


Çantanızı, ceplerinizi bir karıştırın bakalım; var mıdır kullanma kılavuzunuz!


Naciye Kavas

Fotoğraf: Chaithanya.krishnan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ben söylediklerinize katılıyorum.kimsenin kullanma klavuzu yoktur.insan anca bazı şeyleri yaparken neler yapabildiğini görür yada fark eder.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.