Hayatımızın her anında birileriyle diyalog halindeyiz. Yaşamın kanunu bu bizim için. Ekmek aldığımız bakkal sahibi bile hayatımızın bir parçası. Peki ya en yakınımızdakiler? Hani şu gitmeden, hastalanmadan, ölmeden bir türlü değerini bilemediklerimiz. Onları ne kadar seviyoruz? Daha doğrusu ne kadar hissettiriyoruz? Sevgimizi kendimiz tüketiyoruz bunu ne kadar biliyoruz?


Her şeyin başladığı bir nokta var yaşamımızda; bizi pohpohlayanların gerçek sevgiye sahip olduğunu zannetmeye başladığımız, önceliklerimizin rahatımız olmaya başladığı zaman. Hani şu "Amaan herkes"li cümlelerimizin başladığı, sığlaştığımız o gün. O gün bizler sevmekten yorulup sevilmek istedik. Peki gerçekten seven yorulur mu? Yorulmaz. Bizler sevmeyi bilemedik. Peki nasıl olur sevmek? Sevmek karşındakine alan tanımakla başlar. Bizler yıktık bütün duvarları, insanların karanlık noktalarına bile ışık tutmak istedik. Oysa oraya insan kendisi bile dokunamıyor. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Kırk defa gidip menüsündeki her yemeği tek tek tattığımız bir cafe oluverdi sevdiğimiz. Merak ettiğimiz hiçbir şey kalmadı. Kaçta açılır, hangi gün tatildir, garsonlar hızlı mı? Her şeyi bilir olduk. Peki kötü mü sevdiğimizi tanımak? Olur mu hiç? İnsan tanımadığını sevemez ki. Ama insan birinin bütün hatalarını kusurlarını bilince onu bir anda gözünde basitleştiriyor. O olmasa bile onun hakkında kararlar verebileceğine inanıyor. Çünkü "O daha başka ne isteyebilir ki ben onu tamamen biliyorum” düşüncesi kaplıyor insanı. Ama bir noktayı unutuyor. Asla bir başkası gibi düşünemezsin. Olaylar hiçbir insanda aynı cereyan etmez. Ve insanlar her gün değişirler. Çünkü her gün bir adım daha yaşar bir adım daha büyür zihin.


Senelerce beraber dostluk sürdürmüş insanlara ya da kırk yılı aşmış evliliklere bakın. İki nokta var. Birincisi: her şeyi bir anda yaşayıp tüketmemişler. Birbirleri için gizemli bir hazine gibiler her gün yeni bir şey öğreniyorlar birbirleri hakkında. Bir anda sevgi sözcüklerini dillerine geldiği gibi savurmak yerine her nefesi yürekten gelen bir bakışla bezeyip bakıyorlar birbirlerine. İkincisi: galeyana gelmek, suçlamak ya da anlamadan bilmeden önceden yaşadıkları bütün sıkıntıları sıralamak yerine herkesten önce birbirlerini dinliyorlar.


Yani, biz saygı sınırını aşmayı samimiyet olarak görmeye başlayınca sevgi alıp başını gidiyor.


Bir de bir nokta var ki en çok bu şekilde sömürdük sevgiyi. Ne mi yaptık? Sevgimizi paylaşacaktık, sevdiklerimizi değil. Bunu unuttuk. Sosyal medya ortamlarında sevgilerimizi yarıştırdık. Sonra da sevdiklerimizi. Sonra iki kişinin tatmin olması yetmez oldu. Takipçi sayısı kadar insanın tatmin olması gerekiyordu. O sıra iki kişinin tatmin olup olmaması önemsiz oldu. Biri daha erken uyandı bu yarışa ve olanlar oldu. Sonra onlarca şahitli bir seven çıktı ortaya seven ama sevilmediğini iddia eden. Ve niceleri sonra sevmek instagram biografisindeki bir sitemkâr cümleye sığdırıldı. Hepsinin ruhuna el fatiha.


Elif Şevval Ünver


Fotoğraf: Elizabeth Dejesus Cintron

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir nasıl haklı, nasıl acı.
    CEVAPLA
  • Misafir Tebrik ederim, çok güzel bir yazı olmuş, halimizi, yaralarımızı açmışsın
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.