Saatlerce evde hayatımı, bağışlanmaz büyük günahlarımı, seviştiğim kadınların narin vücutlarını, dudaklarını, sigara dumanın havada ahenkle nasıl yayıldığını ve geçmişimi düşündükten sonra nereden geldiğini bilmediğim ani ve geçici bir arzuyla sokaklara vurdum kendimi.


Denizin loş ve yalnızlık dolu kokusu, kalbime ve ciğerlerime; dalgaların sessiz isyanı ise kulaklarıma yabancı değildi. Sokaklarda, belediye otobüsüne diğerlerinden daha evvel binmek için adeta düşmanın gavur kurşununa yem olamamak adına koşuşturan yoksul yiğitlerin telaşına, yetişkinliklerini üst sınıfın yanında hizmet ve yalakalıkla, yaşlılıklarını ise onların artıkları ile sürdüren ve Tanrı'nın kendilerine merhamet etmemek konusunda ısrar ettiği insanların sonsuz dramına, belediyenin genellikle her seçim öncesi mütemadiyen yenilediği ancak ne hikmetse bir türlü bitiremediği bozuk kaldırıma, sonsuz sigara izmaritlerine, erotik film afişlerine, siyasilerin kendilerini koyun gibi gütmekten, kendilerinin de güdülmekten, utanç duymadığı insanların duvarları doldurduğu trajikomik yazılara rastladım. Kısaca bütün çıplaklığıyla insanın ve insanlığın bütün hallerine…


El değmemiş gerçeğe, ansızın, denk gelmek haliyle şaşırtıcı oluyor. Kaldırımlarda sanki, o vakte kadar sırf varoluşsal iç güdümü doyurmak ve biraz da vakit geçirmek amacıyla seviştiğim kadınları ve onların bana keskin bir şekilde hesap sonra bakışlarını gördüm. Hepsi yatağa girmeden evvel üzerlerinde ne varsa aynı kıyafetlerle kaldırımda adeta boy sırasına dizilmiş ve benim tıpkı askerlerin komutanlarına karşı sonsuz saygı ve sadakat besledikleri gibi (ki bunun asıl adı gönüllü itaattir) benim kendilerine vereceğim emri bekliyorlardı.


Galiba tam olarak böyle değildi… Sonra kaldırım sonlarına doğru rahmetli arkadaşımı gördüm, epeydir görüşemiyorduk. Neredeydi, ne haldeydi, nasıldı bilmiyordum. Doğrusu merak da etmiyordum. Birden yanımda bitti ve yine her zamanki gibi konuşmaya, söylenmeye başladı.


Efendim toprağın altında hayat daha bir başkaymış; bambaşka bir alem imiş; insanın aklı bunu idrak edebilmekten bütünüyle yoksunmuş, görmeyeli dili epey ağırlaşmış. Umarım bir daha görmem. Ondan güçlükle kurtulabildim…


Kadınları anlıyorum da ona neden rastladım? Oradakilerde nihayet bizim arkadaşın artık ne mal olduğunu anladılar da bunu aralarında barındırmamaya mı karar verdiler diye düşünmedim değil


Mahallemizin ihtiyar bakkalı Hüseyin amca ve onun kara kaplı borç defteri de elbette kaldırımın sonlarına doğru kendilerini belli ediyorlardı. Hüseyin amca, rüyama dahi alacaklarıyla gelmiş ve bundan gram utanç duymamıştı. Paranın modern ve bilinçli kölesi olan Hüseyin amca çoğu zaman emeğinin karşılığını alamaz, ne kadar uğraşırsa uğraşsın o hep imrendiği ahlaksız zenginlerden biri olamayacağını diğer insanların kendi hakkında düşündükleri hissettikleri zamanla değişse bile, cebine girenlerin değişmeyeceğini, büyük ihtimalle zamanla azalacağını bilmezdi.


Sanırım ondaki bu asılsız ümit… Ki ümit en olmayacak ve imkansız şeylerin arzu ettiğimiz şekilde gerçekleşebileceğine duyduğumuz inanç ve istektir.


Sanırım öldükten sonra da yaşamaya ve var olmaya devam edeceğim...


Ardından aşık olduğum ve bana yüz vermeyen (tıpkı daha sonrakiler gibi) ilk kızı gördüm, Sanırım benden hala hoşlanmıyordu ve ben de onu ilk günkü gibi sevmiyordum.


Eskiden onu unuturum diye korkar ve yüce Allah'a yalvarırdım. Onu hayatımdan çıkarsa dahi aklımdan, kalbimden bir an dahi çıkarmaması için ama şimdi benim için o kadar da önemli olmadığını fark ediyorum.


Ziyadesiyle kıymetlendirip sahiplendiği şeylerin aslında düşündüğü, hissettiği, arzuladığı kadar olmadığını görmek insanı acı dolu bir sevince sevk ediyor.


Sefa Taşkın


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.