Perili Fatma - 10


“Şu mavi güllerden bir demet versene bana.”

“Misafirliğe mi götüreceksin?”

“Yoo, eve alıyorum. Niye sordun?”

“Mavi gül ciddi yerlere gider. Şöyle kırmızılı-pembeli şenlikli bir şey yapayım sana ben.”

“Ama ben mavi gül seviyorum.”

“Ama kırmızı-pembe hanede muhabbeti artırır. Sen beni dinle.”

“İyi hadi... Öyle olsun bakalım.”


Perili, Seval’le konuşabilmek için demeti hazırlamayı ağırdan aldı.

“Araya goncalar da atarım böyle ki tazelenesiniz.”

Seval komik bir şey duymuş gibi güldü.

“Hadi bakalım.”

“Geniş vazoya koyasın. Işığa yakın yerde tutasın. İki günde bir saplarının ucundan azıcık kesesin.”

“Ay geç bunları, yeni bir şey söyle.”

“Bu sapları saksıların dibine koyasın, sakın ha atmayasın. Üç aydan önce de saksının toprağını değiştirmeyesin.”

“A-aaa nerden çıktı ayol bu?”

“Bitirmedim, dinleyesin.”

“Söyle.”

“Vakti geldiğinde gülleri evine en yakın, mümkünse evini gören bir ağacın dibine koyasın.”

“Ay ilahi... N’olcak sonra?”

“Hanene tatlı dil, muhabbet getirir.”

“Öyle mi diyorsun?”

“Öyle derim, doğru derim. Deneyesin, sonra bir daha gelesin.”

“İyi tamam. Kaç para veriyorum?”

“Benden evinize hediyedir.”

“A-a niye?”

“İçimden öyle gelir.”

“Olmaz öyle. Al şunu.”

Perili, iki eliyle Seval’in elini kavrayıp, uzattığı para içinde kalacak biçimde kapattı.

“Çiçekler bahanedir. Bana Perili Fatma derler.”

Hazırladığı demeti uzatıp,

“Allah muhabbetinizi artırsın” deyip kalktı, bohçasını aldı, tezgâhtakilere döndü.

“Ben giderim. Buralar size emanet.”


O âna kadar Perili Fatma’yı ciddiye almayan Seval, elinde güllerle arkasından seslendi.

“A-aa dur nereye gidiyorsun?”

Perili Fatma duymazdan geldi.

Bu kez arkasından koştu.

“Dur bekle Perili Fatma, sen fal da bakıyor musun?”

Perili yürümeye devam ederek cevapladı.

“Bakarım.”

“Bana da bakar mısın?”

“Bakarım.”

“Gel bana gidelim.”

“İşim var.”

“Ne zaman gelirsin?”

Perili durdu. Gözlerini kapattı, açtı. Mehmet’le karşılaşmamak için ne yapacağını düşünmüştü.

“Üç gün sonra saat üçte gelirim. Üç şartım vardır. Evde erkek olmayacak. Benden sonra kapıdan kimse ne girecek ne çıkacak. Duyduklarını kendine saklayacaksın.”

“Olur, peki. Ama benim iki oğlum var. Biri on iki, öteki on dört yaşında. Onları da mı evde tutmayayım?”

“Yok. Onlardan zarar gelmez.”

“Tamam. Bak şu sokaktan gireceksin. Sağdaki iki katlı, bahçeli mavi ev.”

Perili cevap vermeden yürümeye devam etti.

“Anladın mı?”

Dönüp Seval’e bakan Perili dedi ki:

“Evine gidesin beni bekleyesin.”


Daha diyecekleri vardı ama sustu. Seval’in tavsiyeden önce ayara ihtiyacı vardı. Onunla üç gün sonra ilgilenecekti. Şimdi Perşembe Pazarı’na gidip önceki hafta sipariş ettiği çamaşırları almak istiyordu.


O ara kırmızı saten gecelik çok gidiyordu. Hiç şaşmazdı. Bir mahallede biraz güzelce bir kadının, eğer bu kadın bir de yeni gelinse, seçtiği çamaşır kıymete binerdi. Onun aldığına bakan kadınlar “Bir tane de bana ver” derler, eğer yoksa gelene kadar beklerler, ille de aynı çamaşırdan giyerlerdi.


Öğleden sonra kalabalığı artan pazarda, her zaman uğradığı tezgâhın tenha olduğunu görünce Perili sevindi. Olur da müşterilerinden biri çamaşırları nereden aldığını görür diye orada beklemeye çekiniyor, siparişlerini hemen alıp oradan uzaklaşmak istiyordu. Atletinin üzerine üst üste rengârenk sutyenler geçirmiş tezgâh sahibi, tezgâhın ortasında ayakta dikilmiş, müşteri çekmek için bağırıyordu. “Ay ay ay... Bitti bitiyor... Gitti gidiyor... Sihirli sutyenler bitti gidiyor.” Perili’yi görünce, tezgâhın gerisindeki ortağına göz etti. Gecelikleri alan Perili, Perşembe Pazarı’nın diğer ucundan çıktı.


Susamıştı. Limonata içmek için köşe başındaki pastaneye girdi. Ayaküstü içip çıkacaktı ama gözü vitrindeki muzlu pastalara takılınca içinden “Kendime bir ziyafet çekeyim be ya” diye geçirdi.


O oturduğu masada ziyafet çekerken, yanındaki masada iki kadın kısık sesle hararetle bir şeyler konuşarak kahve içiyorlardı. Biri kahvesini bitirdikten sonra,

“Ay ben bunu kapatıyorum. Artık atıverirsin bir şeyler” dedi.

Yanındaki sıkkın bir halde cevap verdi:

“Ama ben hiç bakamam biliyorsun.”

Perili, dudakları kıpır kıpır, tabağı fincanın üzerine kapatıp hafif hafif sallayan kadınla göz göze geldi. Bakışlarını kaçırdıysa da kadının ısrarlı sorularına mani olamadı.

“Sen bana fal bakar mısın?”

“Yok.”

“Bakarsın bakarsın.”

“Kaç para istiyorsun?”

“Bakmam dedim be ya.”

“Ne olur baksan sanki. Bir gönül işi var, bilirsin sen bu işleri.”


Perili’nin hiç fal bakası yoktu. Hakkında hiçbir şey bilmediklerinin falına bakmak prensiplerine de tersti. Gelgelelim, kadın bu kadar ısrar edince dayanamadı.

“Tamam soğuyunca gelirim yanınıza.”


Geveze birine fal bakmaktan daha eğlenceli ve kolay bir iş yoktu.


11. bölüm 6 Mart 2018 Salı hthayat.com’da...


Diğer bölümler











Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.