Ne ekerseniz onu biçersiniz” özlü sözünü, kendi şematik tablosu ile örtüştüren “Black Mirror”, ödeyeceğimiz bedelleri ödemediğimiz takdirde, ucunun mutlaka bize dokunacağını anlatıyor. Şu, unutulmasın; kaçtıkça, takip edileceğiz. İnsan doğasını bozanın aslında sadece teknoloji olmadığını öne süren dizi, teknolojiyi bilinçsiz kullanmanın insanları deliye döndürdüğünü ve hayatlarını ebediyen kabusa çevirdiğini resmediyor. Bunu “çalınan yaşam” gibi düşünmek mümkün… İnsanın kendine yaptığı en büyük kötülüğün ve attığı çelmenin her zaman kendisi olduğunu sahne aralarına iliştiren dizi, artık buna bir son vermemiz gerektiğine inanıyor.


Hayatımızın içine usulca sokulan teknoloji her ne kadar hayatımıza kolaylık sağlasa da, aslında farkında olmadan hayatımıza zarar veriyor ve kimi zaman zararın önüne geçmek zorlaşıyor. Teknolojinin büyülü dünyasına dalarak robotlaşan bir toplum olduğumuza dair eleştirilerde bulunan “Black Mirror” dizisi, kapitalizmi dallandırıp budaklandırıyor, en nihayetinde her şey tüketim ve istismar psikolojisine dayanıyor. “Teknolojik istismar” kavramını seyirciye dayatan dizi, teknolojiyi yararlı emelleriniz için kullanmadığınız takdirde, teknoloji sizi sonuna kadar ele geçirir ve sonsuza değin onun esiri olursunuz ifadesinde bulunuyor. Bu, bir nevi köleliktir, yani körü körüne bağlanmak… Bir kere evet deyip, şartları kabul ettiniz mi, geri dönüşünüz yoktur.


Anti-teknolojik kökenli tekno-distopya türüne haiz dizi, didaktik okumalarla toplumu bilinçlendirme çalışmalarına ışık tutarak, toplumların geleceğinin tehlikede olduğunu ve bilincin yitirildiğini, doyumsuz arzular üzerinden anlatıyor. İçsel ve dışsal çöküşü aynı potada eriten dizi, duyguların teknoloji ile yok olduğunu ortaya koyarak, kıyametin kapımıza dayandığını yaratıcı ve episodik bir biçimde seyirciye anlatıyor.





İki yüzlü teknoloji

Çöküşümüzü hızlandıran tüketim teknolojisi, dijital çağın tüm imkanlarını önümüze sererek, etik ve ahlaki değerlerimizi yavaş yavaş kaybettiğimizi, iletişim çağının kötüye evirildiğinin sinyallerini veriyor. Üretilen teknolojik ürünler her ne kadar işimizi kolaylaştırsa da nafile!


İnsanların, insanlara ihtiyaç duymalarından ziyade, insanların makinelere daha çok gereksinim duyduklarını ifade eden dizi; onların neredeyse her şeyi çözeceği inancında olanlara, “teknoloji iki yüzlüdür ve beklemediğiniz anda sizi sırtınızdan bıçaklar” mesajını veriyor. Buzdağının görünen kısmı çok verimli olsa bile, görünmeyen tarafının çok tehlikeli olduğunu savunan dizi, avantaj ve dezavantajlardan oluşan bir sentezi kendi kurgusuna göre işliyor.


İnsanlığa hizmet eden ve yarar sağlayan herhangi bir buluşun bile bir ya da birkaç kusuru olduğunu farklı bölümlerle aktaran dizi, kusursuz olmadığımızın altını çiziyor. Neticede “Mükemmel üretim” mümkün değildir çünkü insan mükemmel değil. Genel itibariyle; sanal gerçeklik kavramıyla da yakınlık kuran dizi, kendi sanallığı içinde kaybolan ve ne yöne gideceğini bilmeyen insanların yaşam biçimlerini irdeliyor.


Tabii bir de şöyle bir mevzu var: zamanın gerisinde kalmamak ve içinde bulunduğumuz şartlara uymak için teknolojik ürünleri kullanıyoruz, kullanırken de akıllara şöyle bir düşüyor: “ne oldu da teknolojinin bu denli bağımlısı olduk?” İşte bu sorunun yanıtını ararken, aslında her şeyin bir yaptırımdan ve çoğulculuktan ibaret olduğunu anlıyoruz. Eskilerin yerine yenileri geçiyor ve ister istemez o düzenin bir parçası haline geliyoruz. Her şeyi zorla yapıyor olmak her ne kadar yıpratıcı olsa da, aslında kendi özgürlüğümüzü teslim ediyoruz. O noktadan sonra şikâyet etmek bir işe yaramıyor. Teknolojinin bizi kullandığını bile bile, biz de onu kullanmaya devam ediyoruz ve karşılıklı bir kullanım alanı oluşuyor. Yönetimi ele geçiren teknoloji, sosyal medya aracılığıyla özel hayatı ortadan kaldırarak, bize kaçacak alan bırakmıyor.





Manipule edilen insanlar

Düşüncelerin ve eylemlerin aktarılış biçimleri, zaman zaman yanlış anlaşılmalara neden olduğu için, kötü manipülasyona davetiye çıkarıyor ve manipüle edilen insanlar kendilerini bir süre sonra kandırılmış ve bunalmış hissediyorlar, bu da tükenmişlik sendromunu beraberinde getiriyor. Aşırı uçlarda yaşayan insanları kendine mıknatıs misali çeken teknoloji, onların zaaflarından faydalanarak, onlara hatalar yaptırtıp onları sömürüyor.


Elbette ki teknolojiyi kendi çıkarımıza göre kullanabiliriz, ancak neden ve sonuçlarını iyi analiz etmek gerekiyor. Artı ve eksilerini araştırmadan, ya da detaylı bir bilgiye sahip olmadan teknoloji ile içli dışlı olmak, tıpkı “Black Mirror” dizisinde olduğu gibi insanı ölüme sürüklüyor. En dikkat edilmesi gereken husus da insanı abluka altına alan bilgisayar oyunları.


Detaylı analize göre; insanlık neden bu hale geldi? İnsan neden içinde bulunduğu distopik düzenden şikâyet etmez? sorularına irdeleyici yanıtlar arayan “Black Mirror”, insanların gelecekte doğadan kopuk bir yaşam süreceklerini, aile kavramının yok olacağını, insanların tüplerden çıkacağını, ahlak ve din kavramlarının belki de tamamen ortadan kalkacağını ve insanların yüzyıllarca uyutulup bir mekanizmaya döneceğini öngörüyor. İletişimsizlik örneğini göz önüne seren dizi, siber suçların artış gösterdiğini ve siber alemin belki de birçoğumuzun algılayamayacağı bir yapıya bürüneceğini sert söylemleriyle ortaya koyuyor.





Dizi 4. sezonda ivme mi kaybetti?

Yalnız ufak bir sorun var o da şu: Channel 4 isimli televizyon kanalında yayınlanan dizi bir süre sonra internet televizyonu Netflix’e geçiş yaptı ve geçiş yapar yapmaz dizide büyük farklılıklar meydana geldi. Tabiri caizse aşırı cesur ve ironik sahnelerle dolu dizi, daha sade ve genele hitap eden bir diziye dönüşerek hedef kitlesini aşağıya çekti. Şu an toplam 4 sezon yayın yapan dizinin ilk üç sezonu insanı düşündürttüğü ve zorladığı için fazlasıyla kafa karıştırıcıydı ama gelin görün ki, 4. sezon bildiğimiz sularda yüzen, tehlikeyi minimum seviye indiren hikayelerin toplamından oluşuyor sanki… Hikayeler seyircide, her ne kadar ivedilikle mi yazıldı düşüncesine sebep olsa da, mantığı basite indirgenmiş olan “Black Mirror” bazı izleyenleri aşırı derecede tatmin etti, zira insanlar her daim kolay izleyebilecekleri şeyleri tüketmeyi seviyorlar. Aslında İngiliz dizilerinin özü, insanı sorgulatmaya yöneliktir, o nedenle kurgu ile hikâye bütünlüğü önem arz eder. Hikâye ne denli güçlüyse, dizinin altyapısı da o denli güçlüdür.


Geldik önemli bir meseleye… Black Mirror’un yeni sezonu için viral çalışma yapan ve dünyadaki birçok kişiye sosyal medya ve cep telefonu aracılığıyla “Yaptıklarını biliyoruz. Bizim neler yapacağımızı da izle ve gör” mesajını atan Netflix, büyük bir tedirginlik yarattı. Amacı ise “The Waldo Moment” bölümüne atıfta bulunmak! Bu atılan mesaj sosyal medyanın bizi gözetlediğini ve yanlış bir şey yaptığımızda hiçbir şekilde gözden kaçırmayacağını, hatta sosyal medyanın bir çeşit canavar olduğunu belirtiyor. Sosyal medya, insanı işte bu denli paranoyak hale getiriyor!


Sonuç olarak; “Black Mirror” sisteme yönelik cezalandırıcı motiflerle bezeli bir dizi olmanın ötesine giderek, bilim ve teknoloji arasındaki dalgalanmayı, gerçekleri ve ileride meydana gelebilecek ciddi sorunları kendi adalet sistemi üzerine oturtuyor. Dememiz o ki, kurallarını koyup, yapılması ve yapılmaması gerekenler konusunda seyirciyi uyarıyor. Seyircinin “Zararın neresinden dönerseniz kardır” düşüncesi ile özdeşleşmesi muhtemel…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.