Yağmurlu, insanı eve mahkum eden havada Türk kahvemi alıp, gazetelerin başına geçtim. Ekonomi sayfalarını en ince detayını okuyana kadar kahvemi çoktan bitirmiş, çayımı yudumlamaya başlamıştım. Ekonomik verileri düşünüp yazacağım yazıyı toparlamaya çalışırken gözüm televizyona ilişti. Kemal Sunal’ın kocaman gülümsemesiyle o soğuk hava bir anda ısındı.


Ekonomik verilerin yorduğu düşüncelerim Kemal Sunal’ın saf, şaşkın halleri ile bir anda farklı bir yol aldı. Müjdat Gezen’in kitabından uyarlanan ‘Köşeyi Dönen Adam’ filminde, Kemal Sunal saf, aşık, fakir bir odacı rolündedir.


ABD'deki amcasından kendisine büyük bir miras kaldığı haberi üzerine fakir odacı Adem (Kemal Sunal) birden mahallesinde ve çalıştığı yerde günün adamı olur. O zamana kadar kızı Şükran 'ı (Meral Orhonsay) vermeye razı olmayan babası (Ali Şen) Adem'in kayın pederliğini kabul eder. Bir süre sonra Amerika'dan miras gelir.


Herkesin merakla beklediği zengin amcadan gelen hediye canlı bir eşektir. Gelen eşekle birlikte yer alan mektupta eşeğin çok değerli, paha biçilmez bir elmas yuttuğu yazıyordur. Mister Dört Nala'nın karnındaki elmasın çıkması için Adem’in etrafndaki kişiler seferber olurlar. Kendisine yüz vermeyen Şükran, müstakbel kayın pederi, iş yerinde yüzüne bakmayan iş arkadaşları arasındaki yaşananlar komik bir halde anlatılmaktadır. Aslında ABD’li zengin amcanın istediği şey zenginlik karşısında Adem’in etrafındaki insanların gerçek yüzünü görebilmesidir.


Her ne kadar filmde insanların paraya düşkünlüğü, kolay zenginliğe kavuşma hayali için eşeğin tuvaletini yapmasını beklemeyi bile göze almaları komik bir dille anlatılsa da bu hikayeden bana farklı bir tat kaldı. Bu tat da aslında acı bir gerçeği fısıldıyordu.


Yüzyıllar boyu ekonomilerde zenginlik hayali ile çılgınlık olarak nitelenen bir sürü hikaye yaşanmıştır. Lale soğanı çılgınlığı, Güney Denizi balonu gibi olaylarda insanlar kısa sürede değerlenen lale soğanı veya Güney Denizi şirketlerinin hisse senetleri gibi şeylerin peşinden çılgınca gitmişlerdir. Hala da farklı ürünlerin, farklı varlıklara taşıdıkları değerin çok üstünde değerler yüklenerek peşinden gidilmeye devam edilmektedir. ABD’de yaşanan emlak balonu, son dönemde yaşanan bitcoin çılgınlığı da yüz yıllardır bu çılgınlığın devam ettiğinin göstergesidir.


Bütün bu çılgınlıkların ardında aslında insan doğasında var olan ‘kolay’ yoldan elde etme güdüsü yatmaktadır. Kolay yoldan zengin olmak, kolay yoldan ünvan sahibi olmak, kolay yoldan zayıflamak… Kolay yoldan kastettiğimiz şey ise uğraş vermeden, mücadele etmeden, bedel ödemeden elde etmektir. İşte sırf bu yüzden her yıl başında Nimet Abla’nın önünde yılbaşı piyangosu için kuyruklar uzanmaktadır. İşte bu yüzden at yarışı, süper loto gibi bahis oyunlarına milyonlar harcanmaktadır.


Gelişmekte olan ülkelerde ise bu kolay yoldan zengin olma güdüsü başka bir hal alır. Kişi başına düşen milli gelirin düşük olması, eğitim düzeyinin düşük olması, ihraç edilen ürün sayısının sınırlı olması gibi nedenlerle gelişebilmeleri, büyüyebilmeleri için ciddi bir dönüşüme ihtiyaçları vardır. Oysaki bu dönüşüm hiç tek olay değildir. Hiç kimse böyle bir maliyet ödemek istemez. Gelişmekte olan ülkelerse hiç istemez. Çin, Hindistan, Kore gibi ülkeler ciddi bedellere katlanarak bu dönüşümü gerçekleştirmiş, ekonomik gücü elde edebilmişlerdir.


Gelişmekte olan ülkelerin bir kısmında ise sırf bu nedenlerle zenginliğe ulaşmanın kolay yolları aranır. Bunun için de kimi zaman xxx şehrinin yakınlarında doğal gaz rezervi bulunduğu hikayesi yazılır kimi zaman kentsel dönüşüm senaryoları hazırlanır kimi zaman borsanın yabancı akınına uğradığı haberleri konuşulur. Velhasılıkelam kolay yoldan zenginlik için farklı farklı hikayeler yazılır.


Bu hikayeler tıpkı eşeğin yuttuğu paha biçilmez elmas gibi herkesi heyecanlandırır. İşte o ülkenin insanları da eşeğin yuttuğu paha biçilmez elması eşeğin çıkartmasını bekleyenler gibi hikayenin gerçekleşmesini beklemeye başlarlar…


Ponçik: Gelişmekte olan ülkeler, büyüme, kalkınma yolunda gerekli dönüşümü gerçekleştirmedikleri sürece eşeğin karnındaki elması beklemeye mahkumdurlar.


Ekonomik gücünü elde etmiş ülkelerinse hikayelere ihtiyacı yoktur. Onlar zaten bedelini ödeyerek kendi hikayelerini çoktan yazmıştır.


Peki ya siz hangi ülkenin insanısınız? Eşeğin karnındaki elması bekleyen ülkenin insanı mı? Kendi hikayesini yazmış ülkenin insanı mı?


Yazı: Dr. İlknur Üner


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.