“Karnıma yumruk yemişim gibi nefessiz kaldım. Not defterimi masama bırakıp tuvalete gittim hemen. Klozetin kapağını açıp kustum. Sonra yüzümü yıkadım. Makyajım aktı, onu temizledim ama tazeleyemedim.”

“Adını ne koymayı düşünüyordun?”

“Kimin?”

“Doğacak çocuğunuzun!”

“Ne diyorsun ya Ertan! Ben burada iki gözüm iki çeşme ağlıyorum...”

“Sen ne yaptığının farkında mısın Sinem? Hoşlandığın ve senden hoşlandığını belli eden adama sekreteri ‘eşiniz arıyor’ dedi diye neredeyse hayatla göbek bağını keseceksin. Atila diyelim evli...”

“Diyelim evli mi? Sekreter ‘eşiniz arıyor’ dedi. Ötesi var mı?”

“Adam belki boşanıyor. Yüzük takmadığını söylemedin mi? O pozisyondaki bir adam evliyse yüzük takar. Bayilerine sevimli görünsün, derli toplu bir hayatı olduğunu göstersin diye. Ben sizin piyasada, yüzük takmayan üst düzey yöneticinin evli olduğuna inanmam mesela. Bunun altından bir şey çıkma ihtimali yüksek.”

Çaycı Ali haklı yani.”

“Hı?”

“Yok bir şey, aklıma bir şey geldi de.

“Bitirmeme izin ver allah aşkına, kesme sözümü.”

“Tamam, dinliyorum.”

“Diyelim ki Atila evli.Sen niye darmadağın oluyorsun? Gidip tuvalete kusmalar, arabada radyoyu, evde televizyonun sesini açıp böğüre böğüre ağlamalar. Hilmi meydana çıktığında da aynı şeyi yapmıştın. Daha kim olduğunu bilmeden, tanımadan anlamadan, neredeyse evleneceğin erkek olarak görmüştün.”

“Haklısın ama şimdi ne yapacağımı, Atila’ya nasıl davranacağımı bilemiyorum. Yarın sabah kafede buluşmak için sözleştik ama hiç gidesim yok.”

“Saçmalama. Git. Sen zaten oraya gitmiyor musun sabahları? Bu gece yat uyu, hiçbir şey düşünme artık. Yarın bakarsın, duruma göre alman gereken tavrı düşünürsün. Hadi yarın konuşuruz.”


İnsanın konuşabileceği bir erkek arkadaşı olması ne kadar önemli. Şanslıyım Ertan gibi bir arkadaşım olduğu için. Bir kız arkadaşımla konuşsam, yakınım yok o ayrı mesele de, iki kız konuşup konuşup birbirimizi haklı buluruz, birbirimizi doldururuz, Atila’dan da bütün erkeklerden de nefret ederiz.


Telefonumu sessize aldığımı, ekranı gelen mesajla aydınlandığında hatırladım. Hilmi bana iyi geceler diliyor. İyi insan lafının üzerine ararmış diyeceğim ama... Acaba neden yakamdan düşmüyor? Şimdi buna kafa yoracak halim yok.


Eğer Atila direktörüm olmasaydı, sabah onunla buluşmaya asla gitmezdim. Ama işimden olmak istemiyorum. Gözyaşı dökmekten şişen gözlerime, birkaç saatlik uykudan çöken yüzüme buz masajı yaptım. Makyajla biraz renklendim.


Sanki sözleşmişiz gibi, aynı anda ahşap kokan kafenin kapısındaydık. Fikrini sormadan masalardan birine oturdum, Atila yanımdaki değil de tam karşımdaki sandalyeye geçti. Gerginliğim biraz azalsın diye işten söz açtım.

“İki butik ajansı arayıp görüşmek istediğimizi söyledim. Bizden randevu bekliyorlar.”

Karşılık vermeyince devam ettim.

“Promosyon malzemeleri için çalışabileceğimiz birkaç alternatif tedarikçi araştırıyorum. Onlar da bu hafta netleşmiş olur.”

Hiç tepki vermeden bana bakmayı sürdürdüğünü görünce, söyleyecek bir şeyler aradım.

“Üç yıldır aynı şirketlerle çalışıyorduk, yenilik bizim için de...”

Atila sözümü kesti.

“Bunları konuşmak için çok fırsatımız olmayacak mı Sinem?”

Bana ilk defa ismimle hitap ediyor. Altında çalışan insanlara ismiyle hitap etmesi normal.

“Evet” dedim, içine şeker atmadığım çayı karıştırırken.

“Yorgun görünüyorsun.”

“Uykumu alamadım.”

“Ağlamışsın da.”

Beklemediğim kadar direkt konuşuyor. Keşke gelmeseydim diye geçiriyorum içimden, karşısına bu halde çıkmasaydım. Trafikte kaldım filan diye bahane üretebilirdim, doğrudan işe giderdim. Çayımdan bir yudum aldım, önüme baktım, bir şey demedim. O bir şey söyleyene kadar, cevap vermemeye başımı kaldırıp gözlerine bakmamaya kararlıydım.

“Bir şeye üzülmüşsün.”


Gözlerim doldu. Zaten ağlamış bir insana bunu söylersen onu daha fazla ağlatırsın. Ne yaptığının farkında değil mi? Yeni işe başladığı şirketin yakınlarında, ekibinde çalışan bir kadın karşısında ağlarken, o şirkette çalışan diğer kişilere görülmekten endişe etmiyor mu anlamıyorum. Ben kendi adıma huzursuzum. Gören ne düşünür?

“Ama belki de o kadar üzülecek bir şey yoktur.”

“Atila Bey iyi hissetmiyorum, konuyu değiştirsek...”


Telefonu çaldı. Ekranında yazan isimsiz numaraya yüzünü buruşturarak baktı. “Pardon Sinem” deyip açtı.

“Efendim.”

“...”

“Müsait değilim şimdi, öğle üzeri arayayım seni.”

“...”

“Toplantım var yetişemem, bugün sen alırsan sevinirim.”

“...”

“Hafta sonu zaten benimle olacaklar, çalıştığım için bugün gelemediğimi söylersek anlarlar. Ama ikimizin de aynı şeyi söylemesi lazım.”

Gevşetmek ister gibi kravatını eline götürdü.

“Senden bir ricam var.”

“...”

“Beni işyerinden arayıp ‘Eşiyim’ diye mesaj bırakma lütfen.”


O telefonu kapatırken, ben içimden adeta iltihap boşandığını hissettim.


Telefonu kapatırken bana bakıp gülümsedi.

“Kalkalım mı?”


Gelecek bölüm 20 Kasım 2017 Pazartesi günü hthayat.com’da...


Diğer bölümler



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.