Bekâr kadının günlüğü – 7


Ertan benim neredeyse çocukluk arkadaşım. Diyebilirim ki bütün nazımı çeken, beni terk etmeyen tek erkek. Birbirimizin bütün gönül hikâyelerini biliriz. Aynı okulda okuyup aynı işyerinde çalışıp birbirinden destek görünce sağlam bir dostluk oluşuyor. Hayır, aramızda hiç kadın-erkek elektriği oluşmadı. Hayatının aşkından ayrıldıktan sonra üç ay evimde kaldı. Ne zaman bir sevgilisiyle arası bozulsa araya girdim. Gerçi araya girecek en yanlış insandım çünkü çiftler ayrılınca mutlu oluyordum. Her neyse bu sabah Ertan’ın benimle pastaneye gelmekten, canı istemiyorsa bile dere otlu poğaça yemekten başka şansı yok.


Orada buluşalım, hemen berabermişiz gibi davranma, gerekirse ben davranırım!” İtiraz etmedi, tecrübeli. Daha önce de benzer sahneleri oynamışlığı var.


Gittiğimde Ertan oradaydı. Sabahın erken vakti, Hilmi muhtemelen yirmi dakika sonra filan gelir diye düşünüyorum. O geldikten on dakika sonra da biz kalkarız. Planım bu. Yani buydu... Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ertan tuvaletteyken Hilmi geldi. Diğer iki masa doluydu, bana döndü:


Bu sabah size eşlik edebilir miyim?”

Afalladım.

“Evet, tabii” diyebildim.

“Ben Hilmi.”

“Sinem.”

“Sizi yeni görüyorum burada.”


Cevap vermeme fırsat kalmadan Ertan geldi. İki erkek tanıştılar.

Ertan “Memnun oldum” deyip bana baktı, nasıl davranması gerektiğini anlamak için.

“Tamam, akşam ararım” dedim. Sanki biraz önce konuşmuşuz da Ertan zaten kalkmış gidiyormuş gibi.


Hilmi’nin kafasında soru işareti oluşturmak istemiştim. Bir arkadaşım mı yoksa birlikte miyiz kafası biraz meşgul olacaktı. Fakat Hilmi, Ertan’a samimi bir biçimde gülümseyip iyi günler diledi. Kıskançlık veya merak ifadesi görmedim ve bu beni huzursuz etti. Konuşmayı ben devam ettirdim.


“Geçen haftalarda bu sokaktan tesadüfen geçerken keşfettim. Gökdelenlerin arasında, üzerinde sadece Pastane yazan bir tabela ilginç geldi. Poğaça kokusu, tahta bahçe kapısı, çardak, altında üç tane küçücük tahta masa... Ne bileyim sevdim, o gün bugündür geliyorum.”


Daha kısa bir cevap verebilirdim ama lafı uzattım, bunun için de biraz utandım.

Tesadüfler güzeldir” derken çapkınca gülümsedi.

“Ya siz? Ne zamandan beri Pastane’nin müdavimisiniz?”

“Aşağı yukarı bir yıl. Zaten açılalı o kadar olmuştur.”

Ona başka sorular sormak için can atıyordum ki, konuyu değiştirerek bana pas attı.

“Ne iş yaptığınızı tahmin edeyim.”

Gülümsedim.

“Halkla ilişkiler.”

Bakışlarında bir tuhaflık var. Çapkın mı yoksa çapkın mı olmaya çalışıyor anlayamıyorum.

“Sayılır.”

“Pazarlama?”

“Bildiniz. Pazarlama Hizmetleri Müdürü’yüm.”


Nerede? Ne zamandan beri? Tam olarak ne yapıyorum? Niye Pazarlama Müdürü değilim de Pazarlama Hizmetleri Müdürü’yüm? Bu tam olarak ne demek?


Ona cevap verirken onun da benzer bir iş yaptığını düşündüm. Yoksa niye bu kadar soru sorsun ki? Ben de ona işiyle ilgili sorular soracaktım ki, ağzında sakız varmış gibi konuşan uyuz kadın bahçe kapısından içeri girdi. Salına salına geldi, eğilip Hilmi’yi yine sesli sesli öptü. Yanağındaki hafif ruj izini silmemek için kendimi zor tuttuğum Hilmi bizi tanıştırdı.


“Sinem.”

“Banu.”

Bana şöyle bir bakıp mırıldanarak “Merhaba” dedi. Sandalyesini Hilmi’ye döndürüp oturdu. Ona "Uyuz Banu" kesinlikle çok yakışıyor.

“Naber tatlım?”

“İyidir. Haberler sende.”

Şuh bir tavırla elini uzatıp Hilmi’nin yanağına dokundu.

“Rujum bulaşmış.”

Hilmi hınzırca güldü. Peçeteyle yanağını sildi.


Beğendiğim adam, gözümün önünde bir kadınla cilveleşiyor ve ben ikisini seyrediyorum. Gelen sıcak çayı yanlışlıkla üzerine devirmek istiyorum Uyuz Banu’nun. Şöyle ayağa kalkarken hafif masaya tutunup, elimi kaldırırken tersiyle bardağı olduğu gibi üzerine dökebilirim. Gözümde canlandırınca gayri ihtiyarı tebessüm ettiğimi anlıyorum. Hilmi cilveleşmelerini sevimli bulduğumu düşünüyor herhalde. Renk vermemem açısından iyi, Hilmi’ye ona dair hislerimle ilgili mesaj veremememden ötürü kötü bir durum.


“İzninizle” deyip kalkıyorum, bir elimle masadan destek alıyorum. Eyleme geçeceğim ama Uyuz Banu’nun çayından bir yudum alası tutuyor. Planım suya düşüyor.

Hilmi beni tanıdığına memnun olduğunu söyleyip beklemediğim bir dilekte bulunuyor.

“Yarın görüşmek üzere.”

O sırada Uyuz Banu’nun telefonu çalıyor. Göz ucuyla bakıyorum, ekranda “Aşkım” yazıyor. Nitekim telefonu şöyle açıyor:

“Aşkım... Nasılsın?”

“Aşkım” mı?... Telefondaki aşkıysa Hilmi neyi? Acaba Hilmi’nin eski sevgilisi mi? Yoksa Aşkım dediği adamı Hilmi’yle mi aldatıyor? Aralarında nasıl bir ilişki var?


Hemen Ertan’ı aramam lazım.


Devamı 28 Ağustos 2017 Pazartesi...


Diğer bölümler







Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ay çok iyi ya sabırsızlıkla beklemeye devam ediyorum
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.