Bir arkadaşım sordu geçenlerde:

- Nasıl başarıyorsun, her olumsuz koşulda bir olumlu yan bulmayı, dik durabilmeyi, kendini mutlu kılmayı?


Bir sırrı yok bu işin. Sadece belki de şu içi bin bir sihirle kaplı, ciddi tartışma konusu olan, üstüne sayfalarca konuşulan, yazılan, çizilen, hatta şaka konusu bile edilen “mutluluk” kavramını bir taşın altında aramadığımdandır.


Şimdi ben size mutluluk nedir desem bu ciddi bir (deyim yerindeyse) ahkam kesme olur iyisi mi ben kendimden örnekler vereyim.


Sosyal medya denen ve bence asrın en büyük mucizesi internet hayatımıza girene kadar hepimiz ne denli mutluyduk. Kendimize ait küçücük hayatlarımızda değil mi? Peki ne oldu da yirmi birinci yüzyılda beş yaşında bir çocuk dahi iki elini yanaklarının arasına alıp da “of çok mutsuzum” der oldu. Ya bebe senin daha ne yaşın, başın demeyin haklı çocuk.


Ne oldu ben söyleyeyim size naçizane kabul ederseniz. Bizim olmayana, eskiden mahalle önünde, kapı sohbetlerinde özenirdik yahut okulda çöp tenekesinde kurşun kalem sivriltirken yahut iş yerinde kahve sırasındaki sohbette. Şimdilerde ise klavye başında, ekrana bakarken…


Hakkında belki de en ufak fikrimiz olmadığı hayatlara, her gün paylaşılan hesaplardaki fotoğraf, video ya da her anın kayıt altına alınması telaşında özenmenin tüm hücrelerimize infüze olmuş hali içinde aslında neleri kaçırdığımızı unuttuk.


Misal şu ki; artık sabahları sadece işe yetişmek için kalkıyoruz birçoğumuz. İşlerimize yetişme telaşı içinde koştururken kaçırıyoruz çoğu şeyi. Hatta çok haklı olarak kafamızı biraz boşaltmak adına elimizde bizim olmayan hayatların yayın akışı kaydırıp gidiyoruz.


Oysa kafamızı bir an olsa gökyüzüne kaldırsak.


“Kadın işin, gücün şu şöyle, bu böyle” demeyin olur mu? Madem bu satıra kadar sabırla geldiniz, esas siz şimdi bundan sonrasını okuyun lütfen keyifle.


Çok ortalama bir hayatım var benim herkes gibi. Yaşadıklarım belki herkes kadar, belki herkesten az belki fazla. İnanın bilmiyorum ve ilgilenmiyorum da. Çünkü her zaman olduğu gibi ben, bana her mecranın iyi gelen yanlarını alıp, iyi kalmaya devam ederek yol alıyorum hayat denizinde yelkenlimle.


“İyi de bunca kötülük içinde iyi kalmak, umudu korumak kolay mı?” diyeceksiniz. Yani senin canın yanmıyor mu tüm bu olanlara? Ya da hiç mi özenmiyorsun?


Kolay olur mu hiç… Yanmaz mı canım. Hem de öyle yanıyor ki bazen isyan etmeye ramak kalıyor. Derken tam o anda öyle bir şey oluyor ki yeniden sönmeye yüz tutmuş umudun kor alevini harılandırıyor körükmüşçesine. Özenmiyor muyum? Özeniyorum tabii de ama filden uçmasını bekleyerek de geçirmiyorum tüm günümü.


Peki nasıl yapıyorsun bunu?

Zamanın akışını yönetmek ile ilgili bu belki de. Suyun tersine yüzmeye de çabaladığım anlarım var benim önünde tercihen sürüklendiğim anlarımda.


Annem “gün ışığını üstüne doğdurma” derdi. Her sabah mümkün olmasa da bazen kesinlikle EVET. Mesela bu sabah günlerdir boğuştuğum hastalık sonrası, öylesine kendiliğimden sabahın altısında uyandım. Baş ağrısız. Sıradan evimin sıradan balkonunda kendime bir bardak kahve ısmarladım. Bir yandan kahvemi yudumlarken. İnternet paketimden sosyal medyayı kullanarak müzik paylaşım sitesinden en sevdiğim şarkıyı açtım. Sonra diğerine geçtim. Üzerimde son derece sıradan kıyafetlerle dans ettim sıradan evimin, sıradan salonunda. Elimde özgürlüğüm var çünkü. Sonra evimin meleklerine baktım iki ve dört ayaklı iki minik melek. Herkesin inancı kendi içindedir. Ben de inandığım şeye kendi cümlelerimle teşekkür ettim. Sonra dedim ki dün dündü, bugün yeni bir gün.


Bıraktım kuş sesleri girdi eve. Perdeleri açtım. Henüz yeni aydınlanmaya başlayan günün ışığı sıradan evimin, sıradan mobilyalarına yansıdı.


Bıraktım beni hafif bir gülümseme esir alsın. Aldım elime kalemimi kendime yazdım bu notları.


Sonra dedim ki içimdeki bene. “Kötü hep vardı, hep de olacak. Ama sen kötü var diye hayata küsüp vaz mı geçeceksin? Çünkü iyilik gerek bize, iyilikler gerek dünya döndükçe.”


İşte sadece bu belki de mutluluğu birine, birilerine, bir şeylere bağlı yaşamamak. İçimizde falan mı bilemem mutluluk ama özetle “CARPE DIEM”


Bu arada kabul ederseniz; kahvenizi yudumlarken minik bir armağan size eşlik etsin. Herkesin bir yolculuğu vardır yapması gereken rotası kendine “Leftover Cuties - Places to Go” eşliğinde.


Sevgiyle ve güne…


Neriman Ekinci


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.