Herkese, işin uzmanına bile, ne yapması gerektiğini anlatıp duruyoruz. Yeni annelerin ortak kaderi olduğunu sanıyorum. Daha önce çocuk yetiştiren; konuyla ilgisi olan olmayan; anneniz-babanız; kayınvalideniz-kayınpederiniz; alışveriş yaptığınız marketteki kasiyer… Selam verdiğiniz herkesin sizin çocuğunuzla ilgili fikri mutlaka ama mutlaka var. Çocukla 7-24 vakit geçiren siz olsanız bile fikir sahibi olan onlar. Acıkan bebeği onlar biliyor, sütün kalitesini uzaktan anlıyorlar, uyku eğitiminin mutlaka verilmesi gerektiğini anlatıyorlar. Bebeği kucaktan uzak tutmak gerektiğini başarı hikâyesi olarak aktarıyorlar. Öylesine bir yükleme yapılıyor ki anneye adımını ‘yanlış yapıyor muyum acaba?’ diye atıyor anneler neredeyse. Bir de annenin bebeğinin yaşamını sürdürmesi noktasında özellikle kaygı duymasını dolayısıyla bebeğe bakımın devamlılığını sağlayan birtakım hormonlar da salgılanıyormuş. Bir de iç ses var yani susmak bilmeyen.


Aslında sağlıklı bireyler yetiştirmek için sağlıklı ve farkında ebeveynler gerekiyor, bunda herkes hemfikir. Bunun olabilmesi gelecek nesil açısından çok değerli. Burada herkesin geçmişinden getirdiği anı bagajı, eğitimi, ekonomik koşulları, ailesi, kendini tanımlayış biçimi, karakteri gibi o kadar çok değişken var ki.


Benim için şu sıralar en önemli şey Uras’ın kendini özgür hissetmesi, sınırları çok sonra gelir kendiliğinden. İsteklerinin derhal yerine gelmesi doğduğu andan itibaren asla ötelemediğim bir konu zaten. Bir şey yapmaya çalıştığında kendi başına yapmaya çalışmasına izin verdiğim, denemesi için ortam yarattığım, gözümü dikip onu rahatsız etmediğim, tercihlerine saygı duymayı alışkanlık haline getirmeye çalıştığım bir alt yapı hazırlıyorum.


İstiyorum ki suyla oynarken isterse suyu döksün, üstü de ıslansın ama bedeni suyu hissetsin. Oyun için aldığım kumu bırakıyorum avuçlarına her yere saçılsın. O minicik elleri bir daha hiç o kadar minik olmayacak diyorum her gün. Bırakayım da bu kadar küçük olmanın tadını çıkarsın. Ayaklarının üzerinde durma gayreti başladı. Tutunabildiği her yerde bunu yapmaya çalışıyor. Daha yere yeni basmaya başlamış minik ayaklarının peşindeyim. Gün boyu çok yorucu oluyor tabi ama yeter ki ayakları yere sağlam bassın.


Anneler böyle olumlu kazanımları sağlamak için uğraşırken bir güruh var ki en rahatsız olduğum türden. Yaftalamaya kendini adamış bir grup. Ben oyuncağına uzanmaya çalışan çocuğuma yardım etmemeyi tercih ediyorum ki sorumluluk duygusunun temelleri atılsın. Onun ulaşmaya çalıştığı sonucu erkenden ona sunmuyorum, sonuçla değil çabasıyla ilgileniyorum. Yanında sadece dakikalarla sınırlı kalan biri, gördüğü bir harekette basıyor etiketi ‘ayy çok sorumsuz olacak.’


Bebek ya bu bakıyor etrafa sürekli anlamaya çalışıyor ve kendine gülümseyene gülümsüyor, gülümseyen kız ise eyvah geliyor oradan bir yafta daha; ‘çok çapkın olacak.’

Dikkatin tamamı kendinde olsun istiyor bebeğim haliyle başka biriyle ona göre uzun bir zaman konuşunca huysuzlanıyor ve çeşitli sesler çıkarıyor, eyvah bir tane daha ; ‘çok huysuz olacak.’


Sesini duymak muhtemelen hoşuna gidiyor, cırtlak cırtlak bağırıyor ve yorum gecikmiyor ‘yaygaracı olacak.'

Esmerleri sevecek, sarışınlara bayılacak, bu seni çok yoracak, o olacak bu olacak… Bu konuda olumlu, faydalı şeylerle yorum yapan o kadar az ki… Bunların hepsi olabilir ama hiçbiri de olmayabilir. Nedir bu kadar kehanet sevmemizin sırrı? ‘Kendini gerçekleyen kehanetleri ‘ çok seviyoruz bilimsel olmayan adıyla ‘ben demiştim’ciliği. Dediklerimiz aslında belki de yapılıyor işte oraya buraya onun için kelimeler özenle seçilmeli. Özellikle de kayıt altındaki bebekler, çocuklar için...


Filmlere konu olan Stanford Hapishanesi Deneyi (Das Experiment Filmini tavsiye ederim) ‘ne benzetiyorum ben bu konuyu. Verilen roller neyse aslında bir süre sonra o rollere kapılıp gidiyor insanlar. Tertemiz bellekleri etiketlerden uzak tutmakta fayda var. Kendi karakterleri ile ilgili üçüncü şahıslar tarafından yapılan bulandırmalar yersiz. Biz ailelere düşen şey en derin ve sağlam çember olarak bu biriciklerimizi etiketlerden uzak tutmak. Bu yaftalarla herkes kendi derinindekini yansıtıyor muhtemele. Dolayısıyla daha duru zihin ve ruhlarla karşılaşsın minik bedenler.


Onlar öylesine önyargılardan, değerlerden, baskılardan, kurallardan, kaderden, yapmacıklıktan uzak ki kelimeleriniz varmasın onları kirletmeye.


Bengü Kantekin Günal


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bengü Hanım, kaleminize sağlık. Aslında tüm bizim gibi bu süreci ilk defa deneyimleyenlerin sesi oldunuz.. her bir yazınızı keyifle okuyor, bir sonrakini merakla bekliyor olacağım.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.