Karar verdim.


Yine o tutamayacağım kararlardan olsun istemiyordum bu sefer.


Çok değil 1 sene önceki hırslarımı dengelemeye, tüm çevredekilerin yaşamaya alışkın olduğu hayat akışının bir gün bozulabileceğine ihtimal vermeye, o mükemmel kariyer hedefinin eninde sonunda gitmek istediğim tatil için bir para kaynağından başka bir şey olmadığını anlamaya karar verdim.


İnsanları kırmamakla kendini üzmek arasındaki o ince çizgiyi hiç unutmamaya, ilişkilerimde her seferinde çözümcül olan taraf olmamaya, başkalarının hedeflerini kendime bir çıta olarak belirlememeye, her hafta bir film izlemeye karar verdim.


İçimden her geçeni söylememeye, karşımdakinin yanlışlarını gereğinden fazla düzeltmemeye, tatillerde mesela sadece tatil yapmaya, günlük rutinimi henüz başlayamasam da değiştirmeye, erken kalkmaya, kahvaltı yapmaya, belki birkaç nefes egzersizi yapmaya, her gün yarım saat edebi eser okumaya karar verdim.


Bütün bu kararları ne mutlu ki bir hastalığın haberini aldığımda vermedim. Hiçbirimiz bu ve bunlara benzer kararları vermek için ailemizden birinin ya da kendi bedenimizin hasta olmasını beklememeliyiz.


Eğitim ve öğretim hayatım 18 yaşına kadar Türkiye’nin küçük bir şehrinde yetişen bir insan için başarılı ve adeta kusursuz çalışan bir saat gibiydi. Tam zamanında hukuk fakültesine girmiş, tam zamanında çıkmıştım. Akademisyen (Üniversite hocası) olmayı o kadar önce hedeflemiştim ki üniversitenin 2. sınıfında gerekli dil kurslarına yazılmıştım bile. Çok değil lisansımı bitirdikten 2 sene sonra hayalime kavuşabilmek için, en yakın arkadaşlarımı, kutu gibi şirin evimi bırakarak taşındım. Hayallerim artık benimdi ve saat durmadan işlemeye devam ediyordu.


Akademik çalışma yapanların çoğu doktoranın ne kadar sancılı bir süreç olduğunu aşağı yukarı bilirler. Olsun hiç mühim değildi, birincilikle verdiğim doktora mülakatının beraberinde getirdiği bence büyük ama esasen küçücük gurur idare eder sanmıştım. Etmedi.


Etrafımdaki herkesi saran akademik yükseliş hırsı beni de sarmış, çocukluğumdan beri düşkün olduğun sanatın, hemen hemen her alanına olsa da bilakis fotoğrafçılığa olan ilgim bile, çantasında bekleyen fotoğraf makinemle birlikte tozlanıyordu. Çünkü önümde hayatımın “en önemli” sınavı, başka bir deyişle doktora tez aşamasına geçmek için verilmesi gereken “yeterlilik sınavı” vardı. Çevremde çeşitli aşamalarda olan akademisyenlerin kimi için bu sınav geri de kalmış kimi için ise başarı çanları yeni çalmıştı. Birçok kişinin tek tavsiyesi “kendine iyi bak” değil, “iyi çalış” yönündeydi artık.


Gezmedim, en yakın arkadaşımla, ailemle tatilimi erteledim, İngiltere’de çektiğim fotoğrafları bilgisayarda işlemeyi erteledim, hadi gel diyenlere gelemem dedim, yılbaşına evde girdim, eski dost İstanbul boğazının kokusunu unuttum, tiyatroları takip bile etmedim, hangi film Oscar almış ilgilenmedim, konserleri unuttum, ah o tasarım festivalleri onlara bile uzaktan baktım. Erteledim, erteledim ve erteledim. Ertelediğim her şeyin hayalini kurdum, içimde büyüttüm, beklettim.



Sözlü şekilde ve en düşük unvanın “doçentlik” olduğu beş kişilik bir jüri karşısında verilen bu sınav için güzel bir elbise, yeni ayakkabılar aldım. Sabahleyin annem ve babamla geçerken babamın muhtemelen kutlama yemeği için düşündüğü yerde sınav sonrasında benim ağlamalarımla birlikte yemek yemeye çalıştık. Saat bu sefer tam tıkırında değildi. Sınavı verememiştim. Şimdi çok komik gelse de büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bütün o söylemler sonra ne yapacaktım?


Bu sınava senede iki kere girebiliyorsunuz ve ben ikincisinde, - üzerimde yaklaşık 5 senelik bir elbiseyle- 6 ay sonra muvaffak oldum. Ama İngiltere fotoğrafları çok eskimişti silmek zorunda kaldım. Bazı filmlerin Oscar ödülü almasının üzerinden neredeyse 2 sene geçmişti. En yakın arkadaşlarımla beraber bir sofrada oturmayalı da. Bunlara benzer bütün o ertelemeler geride kalmıştı. Ama sabrederek tekrar çalıştığım sürede düşündüklerimin ve yaşadıklarımın tecrübesi de kararlarıma temel oluşturmuştu.


Ertelediğim her şeyi gecikmeli de olsa şimdi yapabilirim elbet, ama eksilseydi hayatımdan bir kişi bile bir tek onunla yaşamadığım küçücük bir an öylece kalırdı yüreğimde. Bu yüzden o çevremizi saran müthiş hırslarla; telafisi olan bir sınavı, verilecek bir projeyi, yetiştirilecek bir sunumu, belki de gidilecek bir toplantıyı, hayatımızın merkezine koyacak kadar yanlış olan bu sistemde; sorumluluklarıma hak ettiği kadar değer vermeyi, yani YAŞAMAYI ertelememeye karar verdim.


Yaşamayı ertelemeyin, bir gün ertelediklerinizin erişemedikleriniz olmaması için.



Aybüke Demir

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.