17 yıl önce, son çocuğum Connie’yi doğurduğumda, 63 kiloydum – ideal ağırlığımdan 6 kilo fazla. Bolca egzersiz yapıyor, günde 4-5 km yürüyordum; ancak bir yandan da bolca yemek yiyordum.


Yapılı olmaktan nefret ettim; yağ katmanlarımı saklamak için kendimi bol kıyafetlerle sardım. Her türlü diyeti yapmayı denedim ve üç yıl boyunca başarılı bir şekilde sürdürdüğüm Atkins diyeti ile 19 kg vermeyi başardım. Sonra, hafta sonları 24 km koşmaya başladım; ama bu egzersiz, daha çok acıkmama sebep oldu ve tekrar kilo almaya başladım. 54 yaşıma geldiğimde, belim neredeyse tamamen kaybolmuştu.


O sıralarda, doktorum 76 kg olan ağırlığımın, tansiyonumun, kan şekerimin ve kolesterolümün sağlıklı olamayacak derecede yükseldiğini onayladı. İnternette kilo vermeye dair bulabildiğim her türlü rehberi okudum ve bir yandan kalori saymaya bir yandan da egzersiz yapmaya başladım. Spor salonunda egzersizle geçirdiğim uzun saatler ve köpeğimi gezdirme seanslarım işe yaradı ve güç bela yeniden kilo vermeye başladım.


Ama yine, egzersizle birlikte açlığım artmıştı; spor salonunda 500 kalori yaktığımda, kendimi 500 kalorilik yiyecekle – genelde çikolata ya da kek formunda – ödüllendiriyordum. Ailemle benzer makul porsiyonlarla besleniyordum; ancak 1.80 boylarındaki eşim ve oğlumun makul porsiyonu, benim için çok fazlaydı.


Geçtiğimiz ekim ayında, köpeğim yüzünden dizimi kırdığımda, doktorlar, en az üç ay boyunca egzersiz yapamayacağımı, hatta yürümemin bile altı ayı bulabileceğini söylediler. Hayat, oturduğum kanepe üzerinden çok karanlık görünüyordu – ağrı kesiciler, kırık tahtaları ve koltuk değnekleri. 9,5 kg verip 63,5 kg’a düşmeyi başarmıştım ve şimdi de geri aldığım her kilo ile bunaltıcı düşüncelere sürükleniyordum.


Egzersiz yapamayacağımdan dolayı kilo alma paniği ile tüm porsiyonlarımı yarıya indirdim – annemin önerisi üzerine. Porsiyon bozukluğu, gerçek bir şey; araştırmalara göre, bugünkü porsiyonlar, yirmi yıl öncekilerin neredeyse 2 katı kadarlar.


Tek hedefim, kilo almadığımdan emin olmaktı ve soframdakileri azaltmak, sahip olduğum tek seçenekti. Ailem ve arkadaşlarım eve o kadar lezzetli yemekler getirdiler ki tıkınmak çok kolaydı. Haftalar içerisinde, insanlar daha çok kilo verip vermeyeceğimi sormaya başladılar. Alçım çok ağırdı ve iki ayağımın üzerinde duramıyordum; bu yüzden kazadan yaklaşık 3 ay sonra tartılabildim ve 6,5 kg daha verdiğimi gördüm.


Bu sefer, neredeyse hiç çaba sarf etmedim. Ara sıra yediğim çikolatalar, kekler, pastalar önceden yediklerimin neredeyse yarısı kadardı ve ağırlığım, deyim yerindeyse eridi gitti. Diyetimi basit tuttum – ve hala da öyle. Kahvaltıda iki yemek kaşığı yulaf lapası. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve yiyorum – meyveler ikindi ve kuşluk vakitlerinde olmak üzere. Öğle yemeğinde ise genelde salatanın yanında 1 yemek kaşığı humus, 2 dilim somon füme ya da yarım kibrit kutusu kadar gorgonzola peyniri.


Ekmek sevgimi kaybettim; artık hiç yemiyorum. Öğle yemeğinden sonra genelde iki kaşık yoğurt yiyorum; bazen yanında 5-6 çilek, ahududu ya da yabanmersini ile. Akşam yemeğinde ise ailem için ne varsa – kızarmış tavuk, biber, körü, gulaş vs.


Yani şu anki öğünlerim, önceden yediklerimin yaklaşık 1/3’ü kadar ve gerçekten hiç acıkmıyorum. Hareketsiz olup inanılmaz miktarda kilo verilebildiğini gördüğümde şaşkına döndüm.


Yeniden ince olduğum için çok heyecanlıyım; ama asıl yararı şu ki kendimi çok sağlıklı hissediyorum. Şimdiye dek 22 kg verdim; 44 bedenden 38 bedene düştüm. Bir sonraki ay, spor salonuna geri döneceğim, yeniden yürümeye başladım; ama egzersizin sağlık açısından yeri doldurulamaz faydaları olduğunu bilsem de gerçekten kilo vermemin tek yolu, daha az yemek.




Kaynak

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.