Hastaneleri bilirsiniz. Soğuk, kasvetli, ilaç kokan yerler… Yaşayanlar iyi bilir. Birinin acısını dindirirken diğerinin acısı olma nedenidir “ölüm”. Sirenlerle gelen, gelince sessizlikte kendini gizleyen kaderin bir sonudur. En sevdiklerini götürür bir de. Hani en çok sevdiklerini! Önce gözlerden birkaç damla yaş dökülür sonra bir ırmak olur çağlar, ardından düz vadi içinde yatağını bulur çığlık atan küçük tanecikler. Yatağı düzleşince şiddeti durağanlaşır sanılır ancak akıntıya devam ederler yolunda…


Görünüşte pek bir şey yok gibidir, fakat kimse bilmez; akarsular vadi oluşturabilmek için toprakta derin yollar oluştururlar. Tebessümün olduğu her dudak, hiçbir şey olmamış gibi sergilenen o tavırlar, ‘iyi’ olduğuna işarettir insanın. Acıyı yüreğinin derinliklerine kazıyan güçlü insanlardır, tebessümü yüzünden alıkoymayanlar.


4 Mart Pazartesi sabahıydı. Her şey öyle çabuk olmuştu ki; tanıdığım o vücut öylesine yabancılaşmış ve ben sana hiçbir şekilde yakıştıramamıştım ki 4 harf iki hece o kelimeyi… Ertesi gün defnedilmeden önce son defa dokunup, öptüğümde ancak anlıyordum gidişini. Her bir gününün asırlara bedel olduğu 2 yıl olacak neredeyse.


Şimdi; dışarıda yağmur yağıyor, Ben yine seni yaşıyorum zihin köşelerimde. Pencerem buğulanıyor, Adını fısıldıyorum nemli cama. Birkaç damla akmasına neden oluyor fısıltım. Tek kelimelik bir fısıltı büyüyor, kocaman bir çığlık oluyor; fırtınalar koparıyor içimde. Dışarıda rüzgâr esiyor, titretiyor ağaçları gövdesindeki yapraklarla, Sarsılıyorlar büsbütün... Kökleri sağlam olacak ki, devrilmiyor hiç biri... Seni her baştan yaşadığımda misal verilen ağaçlar gibi oluyorum, burası sıcacık... Ama içimde bir yerler yokluğunun rüzgârları ile üşüyor, bedenim titriyor, benliğim sarsılıyor... Sonra hatırlatıyorum kendime; '' O hep 'Sende', içinde...''


İşte o vakit savurucu rüzgâr deviremiyor içimdeki 'Sen'i... Derken; geniş, kitaplarla dolu masamın üzerinde yer alan resminin hemen yanındaki sütlü kahvemin kokusu geliyor burnuma. Ruhum zerreciklerine kadar sızlarken başucunda beklediğim gecelerde uyumamak için fincanlarca içtiğim kahvelerim, o zeytin karaların geliyor kahvelerimin önüne. Serbest bıraktığım özgür gözyaşları Böylece akıyor kahvelerimden, zeytinlerine… Özlüyorum yine içimdeki ‘Sen’in sahibini. Bakışlarını, tebessümlerini, gülüşlerini, kahkahalarını özlüyorum; bana seslenişini, sesini özlüyorum; gözlerindeki mutluluğu, sevinci hatta gözyaşlarını bile özlüyorum… Öpe öpe doyamadığım o güzelim yanaklarını, pamuk ellerini özlüyorum. Kokunu özlüyorum, hani o ipek saçlarının ipek teninin kokusunu… Seninle geçirdiğim her dakikamı, her saniyemi özlüyorum. Ellerim bana senden bir parça bıraktığın yastığına kayıyor şimdi. Sen gideli günler oluyor, aylar oluyor, hangi gündeyiz bilmiyorum. Yağmur yağıyor, toprağını ıslatıyor. Ve ben… Özlüyorum seni büsbütün…



Sümeyye (Sümela) Karaca




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Can canandir dedilleri bi olsa gerek
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.