Geçen haftalarda bir eğitim danışmanıyla tanıştım. Hem eğitmen hem de koç. Umut Ahmet Tarakçı, devam ettiğim bir ebeveyn eğitim programına konuk konuşmacı olarak katıldı. Stres ve algı yönetiminin ne olduğu, stresten kurtulmak ile mutlu olmak arasındaki geçişi anlattı. Bir kadın olarak algıyı nasıl yönetmek konusunda doğru ve yerinde ipuçları verince, -bunu da başka bir yazıda anlatırım- kendisiyle özel bir röportaj yaptım. İlginç bir kişilik. Tehlikelerle dolu meslek yaşamında iki deprem, bir savaş görmüş, emekli bir denizci yarbay. Strese yenilmeden yaşamın değerini anlayıp, 3 lisans 1 doktora yapmış. Dünyadaki mutluluk ve stres üzerine yazılmış 4.000 kitabı saptayıp 300'ünü okumuş. Bir de kendi mutluluk kitabını yazıp, 'Umut' ismini almış ve en önemlisi, mutlu olmak için kendine söz vermiş biri. "Ölümü kucaklıyorum ve yoluma devam ediyorum" diyor.


Umut Ahmet Bey'e; Türk kadını neden mutlu değil, diye sordum, yanıtladı: Eğitilmemiş, mesleksiz, 'önce insan sonra adam'ı bulamayan, idare lambası gibi kadınlar... Dizilere saran, kendi mutsuzluğunu kızına dayatan, hayatın sillesini yiyen, yediğim önümde yemediğim arkamda diyen kadınların; sekse, çıkara, çocuk doğurmaya indirgenmiş ilişkileri... İbretle dinledim, Türkan Saylan ve Leyla Erbil'e saygıyla yazdım.

Türk kadını çok hırslı


Mutluluğun kitabını yazmış biri olarak, soruyorum, Türk kadını mutlu mu?

Mutsuz. Hem de yüksek oranda.


Mutlu olmak için ne yapmalı?

Türk kadını çok hırslı. Mutsuz oldukça hırslanıyor. Çok talepkâr. Ve alep ettikçe daha çok mutsuz oluyor. Yani denklemi yanlış yerinden tutuyor. Bir kere; mutluluğu için harekete geçen cins, kadın. Erkekten daha atak ve azimli, çok uğraşıyor. Mutluluğu fazlasıyla hak ediyor, fakat yöntem, tavır, yanlış. Yanlış yöne gittiğinden istediği şehre varamıyor. Mutluluk bu taraftayken; çok istiyorsunuz ama öbür tarafa ve çok hızlı bir şekilde gidiyorsunuz. O yüzden daha da mutsuzlar. Erkek ise daha yakın mutluluğa, çünkü yanlış tarafa gitmiyor. Daha mutlu, çünkü uğraşmıyor. Kadın daha mutsuz, çünkü uğraşıyor. Uğraştıkça ve yanlış yaptıkça da batıyor.


Kadın bu anlamda doğru yolu nasıl bulabilir? Nasıl öğrenebilir bunu? Ne yapmalı?

Koçlukta yaptığımız bir beceri vardır; bir yola çıkmadan önce gideceğin yeri çok net tarif et. Amacın ne, bu yaşamdan ne bekliyorsun, sorusunu çok net tarif etmeli. Bence kadın önce burada çuvallıyor. Çünkü kadının amacı, ondan önce birileri tarafından tayin edilip ona dayatılmış. Kadın bunu çoğu zaman kabulleniyor.

Toplum, erkek, aile, baba, değil mi?

Kadının rolü öyle ağır ve mutsuz bir rol ki... Bu rolü kendisi baştan tasarlamadığı, içeriğine tam vakıf olamadığı için, bunu kendi hedefi sandığından -ki bu en korkuncu-, böyle bir hedef koyuyor. Sonra da bu mutluluk hedefini doğru koymadığı, ters tarafa koyduğu için, daha doğrusu; toplum onu bu şekilde yetiştirdiği ve o da bunu kabul ettiği için "Evet benim hedefim bu" deyip, bu hedefi bir yere koyup, sonra da ona ulaşmaya çalıştığı için sıkıntı yaşıyor. Bu ulaşma yolculuğunda da mutsuz olacağı garanti. Çünkü çok yanlış bir hedef ve yöntemle gidiyor.


Beden kısıtlanırsa düşünce engellenir


Kadın ve erkek en çok nelerden mutlu oluyor?

Erkekte mutluluk, başarı ve hazza dayanıyor, kadında ise anlam ve hazza. Erkek yapar eder diye kadınsa, yapamazsın diye yetiştiriliyor. Erkeğin oturuşuna bir şey söylemezken, kadının oturuşundan bile rahatsızız. İnsanın bedenini kısıtladın mı, düşüncesini de kısıtlarsın... Kadın, bedensel olarak engellenerek başlıyor hayata. Erkek istediği kıyafeti giyerken, kadının belirli standartlarda kıyafet giyme, makyaj yapma zorunluluğu var. Tırnağının bir şekil olması gerekiyor. Erkek üstüne herhangi bir şey giyip -ki bu müthiş bir özgürlüktür- sokağa çıkabilir. Erkek isterse yapıyor, yapmazsa da beğeniliyor. Çekici bile olabiliyor. Bu kadar büyük şablon ve dayatma rol karşısında kadın bunu kabulleniyor. Küçükken tırnak boyasını sürmeyi avantaj olarak düşündükten itibaren, bu golü yemiş oluyor. Sürebilir tabii ki, ama önce doğru yolu bulacak, sonra makyaja devam edecek. Fakat makyaj, kadınsı oturuş, düşünüş dediğin şeyler ve diğerleri yan yana geliyor kadının rolünü, ana yolunu tarif ediyor. O ana yol yanlış olduğu için, bunlar sadece dış görünüş de olsa sen artık sakatlanmış oluyorsun ve sonra da dönemiyorsun.


'Önce insan sonra adam'ı bulmak

Nasıl ondan sonra dönemiyorsun?

Artık problemi orada görmüyor. Yani; şuraya ulaşırsam mutlu olacağım hedefini koymuş, inanmış, bunun için koşturuyor. Ama bence, ulaşsa bile mutlu olmaz. Öncelikle o standartlara ulaşılamaz. Mantıksız bir şeye inanarak yola çıkıyor. Ve olmuyor zaten. Gidemiyor. Tuttuğu yol da yanlış, hedef de. Bunlar yanlışken nasıl varacak ve mutlu olacak ki... Ulaşsa bile mutsuz olacağı kesin.


Ama bazıları mutlu olabiliyor. Bu sistemin içinde; bazı kadınlar, bazı dönemlerinde, çok iyi bir aile tarafından yetiştirilmişse, kendini tanıma bilme fırsatıyla karşılaşmışsa, yani bu şablonların dışında kalmışsa eğer; yanı sıra iyi bir eğitim almış, bir de "önce insan sonra adam" biriyle evlenmeyi başarmışsa; evet mutlu oluyor. Çevremde örnekleri var; eşit ilişkiler yaşıyor, birlikte karar veriyorlar. Kadın ve erkek olarak; anlaşamadıklarında boşanabilen, anlaştıkları zaman evli olmadan da yaşayabilen, çocuk doğurma sorumluluğunu tek başına alabilen insanlar, bunlar. Ama oran yüzde 10 ya da 20 düzeyinde. Yüzde 80'i mutsuz. Çünkü bu denklemler ve bu farkındalık onlarda yok.


Peki kadın bunu nasıl öğrenecek? Dizilerden mi? Ya da başka rol model mi bulmalı?

Bu rol modellerin hepsi, belirttiğim bu hatayı oluşturuyor. Bir erkek veya kadın, erkek veya kadın olarak değil, cinssiz, yani insan olarak; bir iş, uğraş, üretgenlik olarak ne yapmak istediğinin adını koymalı. Sonra o konuda cinsiyetsiz olarak ilerlemeli. Bu ikisini başardığında zaten kadın-erkek eşitliği sağlanıyor. Ardından kadın, cinsel hayatında; tıpkı erkek gibi talep edebilecek rahatlık ve anlayışta olmalı. Karşılıklı ilişkinin bir parçası olarak görmeli bunu; bir şey verme-alma denklemi olarak değil. Şu anda birçok kadın, bunu böyle kullanıyor. Bu üçünü gerçekleştirdikten sonra kadın; çocuğu yapmak zorundayım diye değil, anlam bulduğu için yapmalı.


Dizilere suç bulmayın

Yani, diziler masum...

Kesinlikle. Dizi olanı yansıtır, biraz abartarak. Seyretmiyorsan zararı olmaz. Bunlarla alakası yok. Bence kadının 'gerçek' bir mesleği olmalı. Türkiye'deki çoğu meslek yalan. Gerçek bilim adamı çok zor bulunur, gerçek yazar, sanatçı, koç da. Bizim gibi yapılarda her şeyin gerçeği azdır. Kadının gerçek bir mesleği varsa, o kadın özgürdür. Ekonomik özgürlükten bahsetmiyorum; o işin kulpu. Rol model aynı olduktan sonra ekonomik özgürlük olsa da aynı modeli uyguluyor. En zenginlerin eşlerine bakın, aynı mutsuzluğu yaşıyorlar. Mesela gerçek yazar bir kadını, erkek gemleyemez. Haddine mi? O roller dayatılabilir mi bir yazar kadına... Mümkün değil. Gerçek mesleği olan insan, kendi gemisinin kaptanıdır.



Seyreltik mutluluk

Kadın gerçek mesleğin nasıl sahibi olacak?

Öncelikle okuyacak.

Okuyamıyorsa? Geri bırakılmışsa? Okutulmamışsa? Ailesi engelse?

Yapamaz. Çok zor. Eğer o rol model bu kadar kuvvetli dayatılmışsa toplum, kültür ve din tarafından; ya bununla savaşırsın ya da matriksi kabul edersin. Kabul ettiğinde, 'seyreltik bir mutsuzluk'la yaşamaya alışmış olman gerekiyor.


Nedir bu seyreltik mutsuzluk?

Kocan, iki çocuğun var, komşulara gidip geliyorsun, dizin var, dışarıdan mutluymuşsun gibi gözüküyor, fakat bir dokun, mutsuz. Çünkü aile yapısı içinde kendini, bütün potansiyeliyle idare ediyor. İdare lambası gibi.100 watt'lık bir ampül ama 1 watt'la çalışıyor. Kimse onu önemsemiyor, takmıyor, olsa da olur olmasa da.


Hayatının belli dönemlerinde idare lambası olup, sonrasında atağa geçer mi kadın?

Geçer. Ama okumuşların uyanma potansiyeli daha yüksek. Okumaktan kastım, en az lisans seviyesinde gerçek bir üniversiteyi okumak. Lise gibi değil, akşam ders çalıştım sınavından geçtim değil, gerçekten proje hazırlanılan üniversiteden bahsediyorum.


Hayatın sillesini yemek


Eğer okumamışsa bu kadınlar, o zaman nasıl uyanıyor?

Şansı çok düşük olsa da okumamışlar da uyanıyor. Hayatın sillesi dediğimiz kocası ölüyor, evden atılıyor, çocuğu sakat kalıyor, yani kullanılmamış potansiyel devreye giriyor. Kömür yakılmak zorunda kalıyor, işte oradan birey, gerçek insan, kişi doğuyor. Ama bu kullanılmazsa, Allah göstermesin tabii ki; bu 'seyreltik mutluluk' veya tersi 'seyreltik mutsuzluk'la ömrünü geçiriyor. Acınası bir durum diye düşünüyorum.


Yani harekete geçmek için hayatın sillesini yemek gerekiyor?

O zaman harekete geçiyor, yoksa geçmiyor ve geçmediği gibi kendi hayat tarzını, -benzerini ve mutsuzluğunu- kendi kızına dayatma konusunda muhteşem. Aynısını ona da yaşatmaya çalışıyor.


Kızına da yaşatınca mutlu mu oluyor?

Yoo, bildiği bir tek bu var, onu da kızına öğretiyor. Kötü niyetli değil. Ama onun da mutsuz olduğunu hep birlikte yaşayarak görüyoruz. Birbirleriyle dertleşerek bu olay sürüyor.

Yediğim önümde, yemediğim arkamda


Böyle bir annenin çocuğu kurtulabilir mi?

Bundan kurtulmanın bir tek yolu okumak, meslek sahibi olmak ve çalışmak. Maalesef kadın bu konuda yalnız. Mesela kadın destek oluşumları var. Ama bu kültürün bir parçası olmasını destekliyor ve o rolü iyice benimseyip yargılamamasını istiyor. Ve böylece o rolü içinde başka birşey bilmeyen kişiler, 'matriksin içindeki mutluluk' gibi bir mutluluk yaşıyorlar. Yani keyfim yerinde, yediğim önümde yemediğim arkamda, diye düşünüyor. Hayatını o şekilde bitiriyor.


Bu, dev bir problem. İnsanlığın büyük ayıbı. Çünkü kadının üretime, sanata, keyfe, mutluluğa girebilecek potansiyel gücünü saklı tutuyorsun. Ve bunu tasarlayan anne-babalar ve erkekler de hep birlikte, karşılarında 'gerçek' bir kadın bulamadıkları için genelde 'gerçek' kadını başka yerde arıyorlar. Ve aradıklarında da bulamadıkları için, gene başka yerde arıyorlar. O zaman da ilişki ilişki olmuyor; sekse, çıkara, çocuk doğurmaya indirgenmiş ilişkiler doğuyor.


Aslında çözüm basit. İpuçları yolda bulunur, ama yola çıkmadıysan nasıl bulacaksın? O yüzden önce, kadının yola çıkması gerekir. Kadını yola çıkartacak tek şey ise meslek. Bu nedenle koçluk eğitimi verip, kişileri meslek sahibi yapıyorum.


Yeni kurduğunuz "Türkiye'de AC" isimli derneğinizle neler hedefliyorsunuz?

Üniversite öğrencisi genç kadın ve erkeklerin kendi istekleri doğrultusunda meslek sahibi olmak için doğru hedefi koyma, bunu tariflemelerini sağlamak istiyoruz. Bir genç, eline mesleğini geçirdikten sonra, gerisi kolay.




Röportaj: Hayriye Mengüç





Ahmet Umut Tarakçı, House of Human isimli koçluk okulunun kurucu ortağı. Şirketi aracılığıyla bugüne kadar 400'e yakın koç yetiştirmiş. Genellikle şirket yöneticilerine, TÜSİAD ve Kalder'e eğitimler vermiş. İki kitabı var; "Bir Yaşam Ustalığı Mutluluk" (e-kitap) ve "Profesyonel Koçluk".


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.