Bir uğultudur gidiyor ortalıkta, herkes konuşuyor siz de duyuyorsunuz değil mi? Artık kulaklarımızı tırmalamaya başladı bu sesler. İnsanlar, işi gücü bırakmış kendilerini anlatıyorlar karşılarındakine. “Ben” diye başlıyorlar, “ben” diye bitiriyorlar sözcüklerini. Ben olabilmek mühim, ben olabilmek aynı zamanda kolay, herkes de bir ben var çünkü.


Kimileri hala nezaketi elinde tutuyor, usul usul dinliyor ya da dinler gibi yapıyor. Ayıbı hala unutmamışlar. Aileden miras ayıp… Sıkı sıkı öğretilmiş nezaketli olmaları… Gülümsemeyi de ihmal etmiyorlar arada. Oysa bakıyoruz, görüyoruz ama duymuyoruz. Duymak istemiyoruz aslında. Yorulduk belki de. Hiç biri tanıdık gelmiyor bize. Yabancı bu ifadeler. En tanıdıklarımızdan bile yabancılaşıyoruz gitgide.


Bir yerlere gitme peşindeyiz, özlem içindeyiz gitmelere. Yalnız, bir başına, kimsesiz gibi gitmek değil de kaçmak aslında hepimizin istediği, her şeyi bırakıp... Taşımakta zorlanacağımız, çekiştirdiğimiz tekerlekli valizin içi giysiden çok anı dolu.


Tıkıştırmışız içine azıcık mutluluk, çokça hüznü. Kaçtığımız yerde bırakamayız ki valizi, neler yaşadık neler gördük, nelerle kandırıldık, kimleri değseler de değmeseler de sevdik. Belki de terk ettik ya da edildik, şimdi bu valizin içine yerleştirdik hepsini intizamlı intizamlı. Sahip olduğumuz bir tek anılarımız kaldı çünkü. Düşlediğimiz yere gitmeden çizdik orayı.


Herkesin hayalindeki cennet ya da kurtarılmış bölgesi. İpini koparanın giremeyeceği bir yer. Tüm kirliliklerden, hayal kırıklıklarından, riyadan uzakta, tüm masumiyetiyle yaşanacak bir yer. Kuşlar, böcekler, rengarenk ağaçlar arasında, genelde meyve ağaçları olmalı; portakal, limon, kiraz, nar hepsini ellerimizle doldurmalıyız sepetlerimize. Çamlarımızı da unutmamalı, yuvarlak, üçgen, iğneli iğneli. Kışın kar yağdığında zor taşımalı dallar karları. Evlerimiz olmalı bu koca bahçede bizleri barındıran. Köpeğimiz yok sanmayın, kulaklarını dikmiş etrafımızda dolanan köpeğimiz, ancak bir yabancı geçtiğinde hırlamalı. Tavuk kümesi isteyen yok mu? Yumurtaları taze yemeliyiz istediğimizde. Ve sabah kalkmak için yarışacağımız bir horoz ötmeli her sabah, tavuklara da göz-kulak olur, sahiplenir ne de olsa. Rüzgar, güneş, yağmur, kar hepsi bereketli orada.


Esirgemeyecek kendini bizden, doyasıya yaşayacağız mevsimleri. Pür dikkat kesileceğiz doğanın sesine.


Bu umutla geçirmiyor muyuz seneleri? Hayata, üzerimize yüklediklerine kızsak da, ağır gelse de bu yükler sırtımıza, bak sabırdayım az kaldı, git işine ben de gideceğim der gibi değil miyiz hepimiz? Bu gerçekleşebilecek bir hayal zamanı geldiğinde.


Şimdi tıkayalım kulaklarımızı, isteyen ben desin, isteyen zikrettiği yalanlarla bizi incitsin, yaralasın, bir gün susacaklar nasılsa, dinleyecek kimse kalmadığında. Bir avuç masumiyetini, hayallerini kaybetmemiş temiz yürekli insan harikalar dünyasına gittiğinde...




Yazı: Yeşim Tijen

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.