Google’a ‘alerji’ yazdığınızda Türkçe aramada 0.33 saniye içinde 2 milyon 270 bin sonuç çıkıyor. Alerji, özellikle çocuklarda, gittikçe daha sık rastlanan bir rahatsızlık. Çocuk Alerji ve Astım Akademisi Başkanı Prof. Dr. Nermin Güler’le yaşam tarzımızın doğadan kopuşuyla, şehir tarzı, aşırı hijyenik yaşamla, yediklerimizin gerçek gıda olmaktan uzaklaşmasıyla birlikte yükselen alerjik sorunlar üzerine konuştuk...


Alerjik hastalıkların son 20-30 yılda ciddi bir şekilde yükseldiğini biliyoruz. Bunu biraz açar mısınız?

Alerjik hastalıklar son 30 yılda çok hızlı yükseldi. Özellikle de Batı Avrupa, Avustralya, İngiltere, Kuzey Amerika gibi Batı tipi şehirleşmiş bölgelerde. Geleneksel hayatlar yaşayan toplumlarda çok daha az.

Endüstriyel hayatın getirisi mi alerji?

Evet. İlk artış astımda oldu. Astım epidemisi bir büyük salgın gibi dünyada hızla yayıldı. Sonra hızı kesildi çünkü önlemler alındı. İkinci büyük epidemi besin alerjilerinde oldu, onlar eskiye göre hızla artış gösteriyor. Türkiye’de ulusal bir çalışma olmadığı için rakam veremem ama yüzde 3-4-5’e doğru yükseldiğini söyleyebilirim.


Neden?

Genlerimiz değişmedi ama yaşam tarzımız değişti. Bünyemizin, bağışıklık sistemimizin çevreye verdiği tepkiler değişmeye başladı. Ve besinlerimiz değişti. Gıda teknolojisi besinlerimizi tamamen değiştirdi. Tohum, toprak değişti, hayvanların yaşantısı değişti. Onlara verilen ilave maddeler, hormonlar, kimyasal böcek ilacı, zararlılara karşı kimyevi maddeler... Şehirler kalabalıklaştıkça büyük kitlelere besin ulaştırabilmek için besinlerin dayanıklılığını artırmak gerekti.


‘Mikropsuz besin başarı kabul edildi’


Yani besinin miktarıyla daha çok ilgilenildi değil mi?

Kalitesi üzerine düşünülmedi. Mikropsuz besine ulaşmak başarı kabul edildi çünkü bundan önceki dönemlerde en büyük problem enfeksiyon hastalıklarıydı. Pastörizasyonlar, UHT teknikleri, çeşit çeşit yöntemler bulundu. Bu da bize uymadı ve bedenimize yansıdı. Aşırı hijyenik bir yaşam seçtik ve toprak mikroplarıyla karşılaşmamız azaldı.


Ve bağışıklığımız mı düştü?

Bağışıklığımız ters tarafa doğru sapkın bir şekilde alerjiye dönüşmeye başladı. Toprakla kirlenmeyen bir çocuğun bağışıklık sistemi, evde ev tozu akarlarına karşı dönmeye başladı, besinlere dönmeye başladı, en basit şeylere karşı dönmeye başladı. Yani bağışıklık sistemimizde çevre faktörleriyle bir değişim oldu. Yoksa genlerimiz öyle 1 kuşakta, 2 kuşakta değişecek şekilde değil.


‘Kuruyemiş alerjileri zor düzelir’


Alerji geçer mi?

Anafilaksi geçirdiyse biraz daha zor ama daha hafif bir vakaysa bunların çoğu, zaman içinde düzelir. Mesela 3 yaşına geldiğinde çocukların yüzde 80’inde inek sütü alerjisi kaybolur, sadece 15-20’si kalır; o da hayatın değişik dönemlerinde ya kendiliğinden ya da duyarsızlaştırma çalışmalarıyla azalabilir. Yumurta alerjisi ilk birkaç yıl içinde yüzde 50’ye iner. Kuruyemiş alerjileriyse zor düzelir.




Prof. Dr. Nermin Güler


‘Evlerde kedi köpek olsun’


“İnsan doğayla yaşamak üzere programlı. Biz bunu bozduk. Şimdi onu bulmalıyız” dediniz. Nasıl olacak bu?

Toprağa döneceğiz. Çocuklara hayatlarının ilk yıllarında asla antibiyotik vermemeye çalışacağız. Çocukların hayvanlarla bir arada olmasını istiyoruz. Evlerde kedi, köpek olsun. Ayrıca evde asla sigara içilmesin.


‘En dezavantajlı olanlar şehir içi çocukları’

Alerjiler kaça ayrılıyor?

2 alerji grubu var. Biri solunum yolu alerjileri, bunda alerjen havadan geliyor. Bunların içinde en önemlisi astım. Diğer alerjiler de gıdadan geliyor. Bunlar mide ve bağırsak sisteminin alerjik hastalıkları. Alerjinin sebep olabileceği en kötü sonuç gırtlakta şişme yani anafilaksi. Ölümcül olabilir.

Solunum alerjilerinin kaynakları neler?

En önemli 2 sebebi ev içi ve dışı hava kirliliği. En dezavantajlı olanlarsa şehir içi çocukları. Şehrin bütün pisliğini, kalabalığını, stresini çekiyorlar. Ev içi hava kirliliğinin de 3 sebebi var. Sigara, gazla yemek pişirme ve plastikler.


‘Alerjiden şüphelenmeyi gerektiren ipuçları’

Küçük çocuklarda alerjiden şüphelenmemiz için ipuçları var mı?

Tabii. İpuçlarını ilk sezecek olan kişi annedir, bakıcı kişidir. Vücutta ortaya çıkan döküntüler, kaşıntı, huzursuzluk, deriyle ilgili bulgular, yer yer yoğun kızartılar, büklüm yerlerindeki kızartılar ve ürtiker tipinde döküntüler alerjiden şüphelenmeyi gerektirir.


Uykusuzluk ve huzursuzluk?

Uykusuzluk, huzursuzluk, gaz sancıları, yemek yedikten sonra yoğun bir ağlama, geğirme... Bunlar varsa “Yedikleriyle bir sebep-sonuç ilişkisi var mı?” diye gözlem yapılmalı. Diğer bir bulgu da nefesle ilgili sorunlar. Özellikle hırıltı, hışıltı ya da uzayan, inatçı öksürükler karşımıza astımın ilk bulguları olarak da gelebilir.


‘Sağlamasını yapıyoruz’

Emzirilen bebek annesinin yediğinden alerji olabilir mi?

Emzirme süresince bebeğe geçen alerjenler değişik alerjiler yapabilir. Bunlar genellikle hafiftir. Çünkü anne sütünden işlenerek bebeğe geçer. Ne olduğu anlaşılırsa anneye diyet verilir ve gözlenir. Eğer o bulgular kaybolduysa da emin olunur.


Tespit etmenin yolu nedir?

Eliminasyon ve provokasyon. Yani şüphe ettiğimiz maddeyi vücuttan uzaklaştırmak ve 3-4 hafta gözlemek. Sağlamasını yapmak için provokasyonu var yani maruz bırakıyoruz. Yediriyoruz veya temas ettiriyoruz ve o belirti ve bulguların tekrar çıkıp çıkmadığını izliyoruz.


‘Her yaşın kendine göre farklılıkları var’

Alerjilerin yoğun görüldüğü bir yaş aralığı var mı?

Her yaşın kendine göre farklılıkları var. Besin alerjileri 0-2 yaş arasında çok sık. Astımlar ilk 2-3 aydan sonra çevre alerjenleri özellikle de virüslerle tetiklenmeye başlar. Daha büyüklerde ilaç alerjileri, ürtikerler, değişik alerjik hastalıklar çıkabiliyor. En sık alerji vakaları hayatın ilk yıllarında görülüyor. Eğer onları doğru değerlendirebilirsek geri kalan hayatında çocuk daha rahat yaşıyor.


‘Aşırı hijyenden kaçacağız’

Alerji dünyasında yeni bilgi olarak ne var?

Özellikle yurtdışı kongrelerinde yenilik, yeni ilaç bekliyoruz. Alerjinin baba ilacı 1950’lerde bulunan kortizon. Şimdilerde tip değiştiriyor, pek bir fark olmuyor. Bir de biyolojik ilaçlar var. Çok ağır vakalar mesela tüm ilaçlara direnen bir astım için. İnanılmaz pahalı, yan etkili, çok ağır vakalarda şans sunabilecek şeyler. En büyük çalışmalar şunu gösteriyor ki aşırı hijyenden kaçacağız.


Belki de gıda teknolojilerini de bir düşüneceğiz...

Antibiyotiklerle, raf ömrünü uzatan kimyasallarla, deterjanlarla yok ettiğimiz bakteri çeşitliliğimizi yeniden kazanmamız lazım. Bunun için yapılacak tek şey toprağa dönmek. İnsan doğayla yaşamak üzere programlı. Biz bunu bozduk. Şimdi onu bulmalıyız. Deterjanlardan kaçacağız. Son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki deterjanlar hücreler arasındaki bağlantıyı koparıyor. Cilt ve solunum bariyerimizi bozuyorlar. Şampuan, deterjan, ev temizleyicileri... Büyük araştırma enstitülerinde hücre düzeyinde yapılan çalışmalarda on binde bir sulandırılmış deterjan kullanılıyor ve hücreleri parçaladığı görülüyor. Bunlar çok yeni bilgiler. Temizlik önemli ama her şey pahasına değil. Her an ameliyata girecek kadar temiz ellerle olmaya gerek yok.


Röportaj: Damla Çeliktaban

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.