"Evet", sadece bir sözcükten ibaret değildir. Bir var olma, ilişki kurma hali ve merağa, büyümeye, esnek olmaya açılan bir kapıdır. Uluslararası tanınırlığa sahip bir eğitimci, nöropsikiyatrist ve çok satan yazar olan Dr. Dan Siegel böyle diyor. Siegel ve yardımcı yazar Tina Payne Bryson, bütün anne babalara çocuklarının içindeki kıvılcımı, onlara hayatları boyunca rehberlik edecek içsel bir pusulayı geliştirmek ve büyütmek için yol haritası sunan bir kitap yazmış. Kitabın adı "Evet Beyni: Çocuğunuzda Cesaret, Merak ve Esnekliği Nasıl Geliştirebilirsiniz?"


Lu Hanessian: Bu önemli bir mesaj ve kitap. Bütün ebeveynler, içsel bir istikrar ve doğruluk hissine sahip, hayal kırıklıkları ve kayıplarla baş edebilen, kendilerini tanıyan ve başkalarını, kendilerini derinden önemseyen çocuklar yetiştirmek ister. Birçok kişi bunun çok kolay olduğunu söyleyecektir. Siz, bunun "evet beyniyle" mümkün olduğunu söylüyorsunuz.


Dan Siegel: Evet, bu, "evet beyniyle" mümkün gerçekten! Ebeveynler veya bir çocuktan sorumlu olan -büyükanne, büyükbaba, bir koç veya öğretmen-, çocukların büyümesine destek olan herhangi birisi, beynin bir "evet beyni" durumuna geçebildiğini anlayınca şunu fark ediyor: Bir yetişkin olarak çocuk yetiştirmeye yetkinler ve tekrar tekrar yaratılan "evet beyni" durumları, hayatta bir olumluluk unsuru haline geliyor. "Hayır beyni" ise kendimizi tehdit altında hissettiğimizde söz konusu oluyor, kendimizi kapatıyoruz.


Lu Hanessian: Yani bir "evet beyni"; açık, esnek, tepki vermeden önce duraklayabiliyor, bardağın dolu tarafını görüyor, hatta bardağın dolu ve taşmakta olduğunu bile görüyor ancak "hayır beyni" ise...


Dan Siegel: "Hayır beyni", savaşmaya hazırlandığınız veya kaçmaya hazırlandığınız yerdir. Hatta, savaşmaya veya kaçmaya karar veremezsiniz, o zaman da kaslarınızı kasarsınız ve ne yapacağınıza karar verene kadar donakalırsınız. Bunlar, "hayır beyni"nin devreye giren tehdit durumlarıdır. Bir de bilincinizi kaybettiğiniz zaman sizi etkisizleştiren bir "hayır beyni" tehdit durumu bulunur. Bayıldığınızda, donakalmak üzere veya "savaş ya da kaç" halinde olduğunuzda devreye giren durumlara "tepki durumları" adı verilir. Örneğin, birkaç kere sertçe "Hayır" dediysem, içinizde -mizacınıza ve geçmişinize göre- bu tür bir tepkiselliğin arttığını hissedersiniz. Savaşmaya ya da bayılmaya meyledebilirdiniz. Hepimiz birbirimizden farklıyız ama bütün bu "hayır beyni" durumlarında öğrenmeye ve diğer insanlarla bağlantı kurmaya karşı kapanıyoruz. Bu, bir çocukta tekrar tekrar gerçekleştiği zaman çocuğun gelişimi engellenmiş oluyor çünkü çocuk yeni şeyler öğrenmeye ve başkalarıyla bağlanmaya artık açık olmuyor.


Lu Hanessian: Şu bahsettiğiniz "evet/hayır" egzersizini yaptığınız konferanslarda bulundum. Tekrarladığınız "Hayır"a kolektif tepki olarak insanların kendilerini korkmuş, küçük, kapalı veya katı hissetmiş olduklarını söylemeleri ve kolektif olarak, "Evet" demenin kendilerini "açık, özgür, güvende ve güven dolu" hissettirmiş olması inanılmaz. Yani bunları, çocuğumuzun bizimle ilişkiye girdiği durumlar olarak düşünürsek, ebeveynler için bu "Çocuğumla bağlantı kurduğumu hissettim" veya "Çocuğumla yakınlaşmak ve anlaşmak kolay" anlamına gelebilir. "Hayır beyni" söz konusu olduğundaysa birçok ebeveyn "Amaan, çok inatçı veya yargılayıcı" diyecektir ancak ebeveynlerin de bir "evet beyni" ve "hayır beyni" var.


Dan Siegel: Aynen öyle, Lu. Ebeveynler de bu ikisini ayırt edebildiklerinde-kitap fikri de buradan geldi- hayal kırıklığına uğradığında, sabrı taştığında, çocukları damarlarına bastığında, iş yerinde sorun yaşadığında, komşusu saçma sapan şeyler yaptığında "hayır beyninin" devreye girebildiğini ilk elden öğreniyor. Ve siz bir ebeveyn olarak bu durumdaysanız, tepkisel "hayır beyni" durumundaysanız, çocuğunuzla kavga ediyorsanız, kaçmak istiyorsanız, donup kalıyorsanız veya hatta bayılıyorsanız tüm bu tepkisel durumlar iyi, açık, anlayışlı ebeveynliği kapatır.


Bunun yerine, içinde bulunuyor olabileceğiniz "hayır beyni" durumundan bir "evet beyni" kavrayışına geçmeyi öğrenebilirsiniz. Bunun içinde de bütün bu anlattıkların var; açıklık, bir bağlantı hissi, merak. "Evet beyni"nin sinirsel devrelerine baktığınız zaman hayatın getirdiklerine yönelik pozitif bir yaklaşım var. Yaşadığınız bir güçlüğün, çökmek değil, daha fazla öğrenmek için bir fırsat olduğunu anlıyorsunuz. Bir arkadaşınız veya ailenizden biriyle yaşadığınız bir zorluğun, karşı saldırıya geçmek ve kin gütmek değil, daha yakınlaşmak için bir fırsat olduğunu öğreniyorsunuz. Bütün bu "evet beyni" yaklaşımları, birçok açıdan Carol Dweck'in "büyüme zihniyeti" veya Angela Duckworth'ün "metanet" kavramlarının, esnekliğin ve zorluklara bakıp "Bundan ne öğrenebilirim?" dediğiniz, pozitif bir zihniyette olmanın temellerini oluşturuyor.


Lu Hanessian: Kitap ebeveynlere "evet beyninin" temellerini gösteriyor. Burada BRIE kısaltması kullanılıyor: "B" denge (balance), "R" elastikiyet (resilience), "I" içgörü (insight) ve "E" empati. Bunu kısaca bir açıklar mısınız? Çünkü bunlar bir araya gelince gerçekten çok ilginç ve bilime dayanan bir kavram ortaya çıkıyor. BRIE, kendi kendisini güçlendiren, büyüme odaklı bir süreç ve bu süreci ne kadar beslersek o da bizim içimizde o kadar iyi şeyler yetiştiriyor. Entegre bir beyne neden oluyor ve bu entegrasyon da daha fazla entegrasyon yaratıyor.


"Evet beyninin" 4 elemanı:


1) Denge: Duygusal deneyimimizin bütün alanını kabul etmemize izin veren kavrayış durumu.


2) Elastikiyet: Tepkisellikten kavrayışa ve oradan dengeye geri geliş.


3) İçgörü: Kendimizi ve başkalarını anlamayı besleyen iç durumumuza dair farkındalık.


4) Empati: Diğerlerinin duygularına karşı ortaya çıkan duygulanım ve hislerimize ek olarak, bir insanın hislerini anlayabilme ve paylaşabilme becerisi.


Dan Siegel: "B", dengeyi temsil ediyor. Dengeli olmak, sahip olabileceğiniz geniş his yelpazesini, ortaya çıkan duyguları -bunlar bazen pozitif bazen negatif olabilir-, bazı şeylerin anlamlarını kabul etmek demektir. Hiçbir şeyi zorla uzaklaştırmadan, dengeli olarak, farkındalıkla ele alarak... Bu, sahip olabileceğiniz duygusal deneyim çeşitliliğini bir çeşit kavrayış durumudur. Böylece "Ben ya böyle ya da şöyleyim" demek yerine bütün bir duygu gökkuşağına açıksınızdır. Bu, yoğun duygulardan korkmak yerine duygu dalgalarında sörf yapmayı öğrenmek için beynin büyümesine izin veren bir entegrasyondur. Zihninizin gemisiyle, bedeninizin duygu deneyimleri arasından seyrederken ortaya çıkan tüm bu şeyler çok güçlü bir biçimde canlanmanızı sağlar. İşte bu, denge demektir.


Lu Hanessian: Sadece ilk harfe odaklanacak olursak: Kırmızı, yeşil ve mavi bölgeler var. Bu bölgelerle çocuklara ve ebeveynlere ne zaman aşırı veya az uyarılmış olduklarını fark etmeyi öğretiyorsunuz. Sadece bir bakıp ne zaman tepkisel olduklarını görebiliyorlar.






Dan Siegel: Yeşil bölge, deneyim bandıdır. Alçak ya da yüksek, yoğun duygular bu nehirde güzel güzel akar. Bazen bu duygular o kadar üzücü olur ki kaotik bir hal alırsınız ve kırmızı bölgeye gelirsiniz. Bazen de kapanırlar ki esnek olamazsınız, o zaman da mavi bölgedesinizdir. Yeşil bölge ortadadır, bir tolerans penceresidir. Bunun bir ebeveyn için anlamı, bir çocuk veya ergene içinde bulundukları bölgenin farkında olmalarını ve yeşil bölgelerini genişletmeyi öğretebileceğinizdir. Örneğin, hayal kırıklığı, korku veya üzüntü hatta öfke duygularını deneyimleyebilirsiniz ancak artık dengede kalabilirsiniz, yani entegresinizdir. Eskiden tepetaklak oluyordunuz ama artık bir duyguyu deneyimlerken entegre kalabilirsiniz. Örneğin, çocuğun henüz öfke veya korkuyla baş edecek becerileri yoksa, duygularıyla anda kalması ve o yeşil bölgeyi genişletmesi için bir sürü teknik veriyoruz.


Lu Hanessian: Ve böylece, çocuğumuzun tolerans penceresini dikkate alarak birlikte genişletebiliriz. Çocuğumuzla zihinsel olarak anda kalacak şekilde bu bölgeyi nasıl genişletip derinleştirebilir, kendi "evet beynimizi" de geliştirebiliriz? O esnekliği neredeyse birlikte yarattığımızı söyleyebiliriz, değil mi?


Dan Siegel: Kesinlikle. Esneklik şu şekilde düşünülebilir: "Yeşil bölgeden çıkıp kırmızı veya maviye girdiğimde dengeye nasıl geri dönebilirim?" Bir ebeveyn olarak şunu yapabilirsiniz: Çocuğunuz yeşil bölgenin dengesinin dışında, kırmızı veya mavi bölgedeyse o esnada tepkisel bir "hayır beyni" durumundadır. Siz de ne hissettiklerini anlamak için çocuklarınızla birlikte çalıştınız ve "ehlileştirmek için isimlendir" deyimiyle ifade edildiği gibi içinde bulunduğunuz durumu tanımladınız: "Çok kızgınım ve kırmızı bölgedeyim" veya "Çok korktum ve mavi bölgedeyim" gibi. Araştırmalara göre, isimlendirdiğiniz zaman tanımlama yaparak beynin çok fazla sinyal ateşlemesi veya kapanması yerine, farkında oluyorsunuz ve yeşil bölgeye doğru hareket ediyorsunuz. Bu size sihirli bir şeymiş gibi gelebilir. Bunu şu şekilde düşünebilirsiniz: Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun durumuna kendinizi ayarladığınız zaman, kendi düzensizliği içinde yalnız kalmış olan, kırmızı veya mavi bölgede bulunan çocuk sizinle bağlantı kuruyor. O zaman bu iki kişinin etkileşimi, çocuğun o anda sizi bir kaynak olarak kullanmasına ve "Kırmızıdan yeşile geri dönebilirmişim demek ki..." diye düşünmesine olanak tanıyor. Onlara biraz alan verebilirsiniz, nefeslerini hissederler, esneme hareketleri yaparlar, biraz yürüyüş yaparlar, biraz su içerler ve tekrar düzenli hale gelirler. Böylece çocuğunuza, ilk olarak, kendi durumunun farkında olmasını öğretmiş oldunuz. Yani, "hayır beyni" durumundayken nerede bulunmakta olduğunuzu bilin. Kendinize kızmaya gerek yok; sadece, nerede bulunduğunuzu bilin.


İkincisi, dengeni kaybettiğin ve "hayır beyni" durumunda olduğun zaman yeşil "evet beyni" durumuna geri gelebilirsin. Ebeveyninin sana öğrettiği teknikler var. Biraz nefes alıyorlar, biraz su içiyorlar, bir ellerini göğüslerine, diğer ellerini de karınlarına koyup nefeslerini hissediyorlar ve öğrendikleri bu beceriyi uyguluyorlar: "Hayır beyni" durumundan "evet beynine", tepkisellikten kavrayışa gitmek... Böylece onlara esneklik becerisini öğretmiş oluyorsunuz.


Lu Hanessian: Esnekliği öğretirken BRIE'nin İ'si olan içgörüyü, onlara ve kendimize olan içgörüyü de geliştiriyoruz. Yaşamanın, sevmenin ve çocuklarımızı daha dikkatli bir biçimde yetiştirmenin amaç ve yararlarından biri de içe bakabilme becerisi geliştirmek, kendimizi gözlemlemek ve ilişki içinde ve dünya üzerinde kim olduğumuzu anlamak.


Dan Siegel: Kesinlikle. Bir baba olarak ve dünya üzerindeki bir insan olarak bana göre, farkında olmayı öğrenmek, içeriye yönelik bir bakışı, kendi iç durumunun farkında olmuşu ortaya çıkarıyor; bu dünyada yalnız olmadığımızı ve çok ilişkisel canlılar olduğumuzu görmeye imkan veriyor. Böylece, kendi iç durumunuza olan içgörünüzle, B'deki "Dengede miyim?" veya "Dengemi kaybettim ve geri mi dönmeliyim?" sorusunu soruyorsunuz. Esneklik ihtiyacıyla birlikte, içgörünüz devreye giriyor ve "Şimdi yapmam gereken şey, karşımdaki kişiyle, hatta kendimle bağlantı kurmak" diyorsunuz. "Hayatın iyi olduğunu hissetmeye başlıyorum. Bazı şeyler şu an o kadar da yolunda gitmiyorsa, stresli, dengesi bozuk bir durumdaysam bile daha önce deneyimlediğim gibi dengeye geri dönebilirim" diyorsunuz. Bu derin bağlantı kurma deneyimlerini, içgörü becerileri öğretmek için kullanıyorsunuz. Durumunuzu değiştiren bu yöntemlerin daha esnek olmak için nasıl kullanılacağını öğretirsiniz.


Lu Hanessian: Ve bunlar da BRIE'nin E'si olan empatinin yapı taşları. Öğretilerinizde SNAG olarak kısalttığınız "Stimulate Neuronal Activation and Growth" ("Nöron Aktivasyonu ve Büyümesini Uyar") ifadesini çok kullanıyorsunuz. Pratiğini yaptığımız şey büyüyor. Bu durumda, empati gelişimi artırmak için bir ebeveynin, çocuklarının beynini nasıl SNAG'leyebileceğini açıklar mısınız?


Dan Siegel: Burda verilmek istenen düşünce, dikkat neredeyse, nöronal ateşleme akışının ve nöronal bağlantı büyümesinin de o yönde olacağıdır. Bunun anlamı, bir çocuğa dikkatini nereye odaklanmasına yardım ederseniz -iç durumuna veya bir başka insanın, aile üyesinin ya da sizin durumunuza empati duyması için- orada nöronal aktivasyonu uyarıyorsunuz. Çocuğunuzun entegre, güçlü yapısı olan bir beyin geliştirmesini sağlamak için sinir cerrahı olmanız gerekmiyor. Kendi beyinlerindeki bağlantıları, entegrasyon yönünde tekrar şekillendirmeleri için onlara ilham veren bir ilişki kurmanız gerekiyor.


Nöronal aktivasyonu uyardığınız yer, dikkatin gittiği yerdir. Dikkati odaklamaya yardımcı oluyorsunuz, nöral ateşleme akışı oluyor ve nöral bağlantılar büyüyor; bu, SNAG'in G'si ("büyüme"). Nöroplastisitenin güzelliği de burada. Enerji ve bilgi akışı dikkat tarafından yönlendirildiği için bu akışı paylaştığımız ilişkimiz, gerçekten çocuğumuzun beynine şekil verebilir, aktive olan devrelerdeki nöronal aktiviteyi uyarabilir, genleri devreye alıp proteinler üretebilir ve gerçekten birbirleriyle fiziksel ve anatomik bağlantılarını güçlendirebilir! Eğer ebeveynseniz, çocuğunuzun beynini nasıl SNAG'leyebilirsiniz? Bunun yanıtı "çocuğun refahı doğrultusunda" olacaktır. Peki bunu nasıl yapacaksınız? Bu da tamamen entegrasyon ve "evet beyniyle" alakalı. Nasıl bir entegre olmuş "evet beyni" durumu yaratmalısınız ki çocuğunuz sizinle büyürken tekrar eden durumlar, hayatındaki olumluluk unsurları haline gelsin? Bir durum, beynin SNAG'lenmesi sayesinde bir unsur haline gelir.


Lu Hanessian: Bir keresinde "Entegrasyon, gözle görülebilir bir iyiliktir" demiştiniz.


Dan Siegel: Kesinlikle.


Lu Hanessian: Şimdiki sorumsa sınır koymakla alakalı. "Evet beyni", tabii ki serbestlikle ilgili değil. Her şeye "evet" demekle ilgili değil. Kendi "evet beynimizi" geliştirdiğimiz zaman sınırlar koyabiliriz ve "hayır" diyebiliriz, esneklikle karşılık verebilir, samimi bir şekilde kendi seçimlerimizde durabiliriz. Başka bir deyişle, bir nevi "evet" enerjisiyle "hayır" diyebiliriz.


Dan Siegel: "Evet beyni" adlı bir kitabın en büyük sorunu, insanların "Serbest bırakan bir ebeveynlik bu" diye düşünmeleri ama bu kesinlikle bizim dediğimiz şey değil. Basit bir örnek verelim: Bir çocuk, akşam yemeğinden önde dondurma istiyor, siz de "Kesinlikle hayır! Olmaz öyle saçma şey!" diyorsunuz. Şöyle bir diyalog da söz konusu olabilir: "Yemekten önce dondurma yiyebilir miyim?", "Çıldırdın mı! Daha kaç kere böyle saçma sapan sorular soracaksın?" Şu da bir alternatif: "Yemekten önce dondurma yiyebilir miyim?", "Ben de çok acıktım ve yemekten önce dondurma kulağa çok güzel geliyor. Önce yemeğimizi yiyelim. Biliyor musun benim de canım çok vanilyalı çekti. Sonra neli alacağımıza karar verelim mi? Önce yemek yiyelim, sonra da ne zaman beraber dondurma yiyeceğimizi planlarız." İsteği duydunuz, bunu da PART diye kısaltıyorum: "İstek karşısında orada bulunuyorsunuz ("P", "present), isteğin karşısındaki hislere uyum gösteriyorsunuz ("A", attune"), bunlara katılıyorsunuz ("R", "resonate"), "Ben de dondurma isterdim, seninleyim" diyorsunuz ve güven oluşturuyorsunuz ("T", "trust"). Aslında "Hayır, dondurma yemeyeceğiz" diyorsunuz ve devam ediyorsunuz: "İsteğinin ardında yatan hisleri seviyorum, bunu istemen çok anlaşılabilir bir şey. Bu yüzden, besleyici yemeği yedikten sonra dondurma sevgimizi paylaşmanın bir yolunu bulalım." Bu örnekte, yapıyı oluşturuyorsunuz ve çocuğunuza kendi arzularını ve neyin nasıl yapılmasını istediğini ifade etmesini öğretiyorsunuz. Yapıyı oluşturuyorsunuz ve "Hayır, o şekilde olmayacak" diyorsunuz ancak "İsteğinin ardında yatan arzuyu görüyorum ve bu his, benim bile katılabileceğim bir his" mesajı veriyorsunuz. İşte bu, bir yapı oluşturarak "evet beyni" yaklaşımı sunmaktır ve "yemekten önce dondurma yemiyoruz" sınırını koymaktır.




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.