Herkesin birbirini tanıdığı küçük bir kasabada geçiyor hikaye. Bütün heyecanların, sevinçlerin, küçük dertlerin taşındığı istasyon meydanında. Meydana bakan üç mekan çok hareketli. Nefis kurabiye ve tatlılar yapan Nevin Hanım'ın pastanesi buluşma noktası. Mis kokulu rengarenk buketleriyle çiçekçi dükkanı, kasabalının neredeyse uğrak yeri. Civar kasaba ve illerden trenlerle gelenlerle lunapark her zaman cıvıl cıvıl. Film Mehmet'in işlettiği sinema salonu hep kalabalık. Bu sinema salonunda küçük bir orkestranın ses verdiği sessiz filmler gösteriliyor. Ama günlerden bir gün orkestranın şehir merkezindeki alışveriş merkezinden teklif almasıyla işler değişiyor. Orkestra üyeleri, teklifi kabul etmeye mecbur edildikleri için çaresizler. Kasabalılara hüzünlü bir biçimde veda ediyorlar.


İstasyonda Vals, insanın içini ısıtan bir hikaye. Okurken hiç değilse bir süreliğine gidip o kasabaya yerleşme arzusu duyuyor insan. Elinden düşürmediği ses kayıt cihazına sadece meydanın, rüzgarın değil hayatın sesini dolduran Armağan'ı görmek istiyor. Adeta büyülenmiş bir halde film izleyen Karaca'yla, Bebek Amca ve torunu Yunus'la, Berber Burhan'la, Film Mehmet'le, Nevin Hanım'la ve orkestra üyeleriyle tanışmak istiyor. Burcu Aktaş'ın kelimeleriyle bu derece gerçeğe dönüşmüş, dokunma hissi uyandıran bir roman. Sayfalar ilerlerken göz okşayan çizimler Mehmet Güreli'ye ait. Yazar, yönetmen ve ressam Güreli'nin çizimleri hikayenin ruhunu taşıyor. Kitabı okurken sık sık şu geçti aklımdan: "İstasyon'da Vals keşke film olsa ve bu filmi Mehmet Güreli çekse."


"Çarpık Ev" ve "Durmayalım Düşeriz" kitaplarının da yazarı Burcu Aktaş ile İstasyonda Vals üzerinesohbet ettik. Konu "insan neden çocuk kitabı yazar?"a kadar uzandı.


“Cinsiyet, yaş gözetmeden ters köşelerden yürümek keyifli geliyor”


- İstasyonda Vals'i yazmanda neler etkili oldu? Bir olaydan, filmden vb. bir şeyden aldığın ilhamla mı yola çıktın?


İstasyonda Vals hızla yaşanan değişim ve biriktirmek fikrine takılmam ile başladı. Dünya hızla değişiyor özellikle fiziksel olarak. Üstelik saklamak istediklerimizi bile elimizden alacak kadar gaddar bir biçimde… Biriktirmenin buna karşı bir “çözüm” bir “direniş” olduğunu düşünüyorum. Biriktirmeyi becerince umutlu yaşamak mümkün oluyor. Bu yüzden İstasyon Meydanı gibi bir “hayal istasyon” kurdum. Bir gülüş, bir film, bir ses, bir resim, oturduğunuz bir iskemle, yürüdüğünüz bir yol, aileden kalma bir iş, bir cümle… Bana göre, tüm bunları biriktirmek hafızamızı diri tutuyor ve değişirken gaddar davranan dünyaya karşı sağlam durabilmemizi sağlıyor. Bunları biriktirmezsek bir bakıyoruz ki yok olmuşlar. O da sürekli bir ayrılık hali yaşamamıza sebep oluyor. Kitabın içinde geçen filmler ise en sevdiğim filmlerden. Hikâyeme katkı sağlayacaklarını düşündüğüm için onca film içinden onları seçtim…





- Kitabı ne kadar sürede yazdın?


Hikâyeyi oluşturmam, atmosferin içinde vakit geçirmem, masabaşı mesaisi, çizimleri derken bir yılı buldu.


- Yazarken yaşadığın, bu romanın konu olduğunda hep hatırlayacağın bir şeyler var mı?


Mehmet Güreli ile ortak bir iş yapmanın mutluluğunu hep hatırlayacağım sanırım.


-Roman kahramanlarının isimlerini belirlerken aklından neler geçti?


Kulağıma hoş gelen isimleri seçiyorum. Bir de cinsiyet, yaş gözetmeyerek ters köşelerden yürümek keyifli geliyor bana. Balerin Naci ve Bebek Amca böyle doğdu mesela.



- Soranlara İstasyonda Vals'i şöyle tarif ediyorum: çok eğlenceli, neşeli, insanın içini ısıtan bir kitap. Çocuklara çok yakın değilim, esasen çocuk kitaplarıyla da ilgilenmiyorum. Ama İstasyonda Vals'i yüzümde tebessümle, gerçekten severek okudum. Sen bu durumu nasıl yorumlarsın?


Önce kendi adıma sevinirim. Çocuk romanlarının yaşı olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Sen bunu söyleyince bir kere daha emin oldum. Sanırım bunu hikâyeyi sevmiş olmana da bağlayabilirim. Ne mutlu bana.



- Kitabı neden Mehmet Güreli'nin resimlemesini istedin? bu konuyla ilgili anlatabileceğin bir anekdot var mı?


Mehmet Güreli ile kim çalışmak istemez ki… Ben kitabı resimlemesini istedim ama iyi ki o da bunu kabul etti. Onun resimleri sayesinde romanın anlamına başka anlamlar eklendiğini düşünüyorum. Metni yukarıya taşıyan resimler benim için Mehmet Güreli’ninkiler.





“Çocuk romanlarının yaşı olduğuna hiçbir zaman inanmadım”


- Neden çocuk kitabı yazıyorsun?


Çocuk edebiyatının imkânlarına bayılıyorum. Sunduğu alt metin zenginliği ve çokboyutlu düşünme biçimi beni etkiliyor. Yaşım kaç olursa olsun çocuk kitaplarından hep destek aldım ve hâlâ alıyorum. Bakış açımı onlarla genişletmeye çalışıyorum. Dolayısıyla anlatmak istediğim hikâyeyi hayranlık duyduğum, etkilendiğim bir alanda yazmak istiyorum.



- Ne zaman çocuk kitabı yazmaya karar verdin?


Aslında bunun tam bir karar anı yok. Aklımda hikâyeler döndürüyordum, onları yazmak için oturduğumda da baktım ki çocuk edebiyatının imkânlarını kullanmışım. Yıllardır çocuk edebiyatının takipçisiyim. Bu alan üzerine çalışıyorum, yazdığım ilk kitabın (Çarpık Ev) çocuk kitabı olması dolayısıyla benim için sürpriz olmadı.



-Kimi yazar kalabalıklara karışarak yazar, kimi odasına çekilir etrafındakilere dünyayı dar eder. Sen roman yazarken nasıl bir ruh halinde oluyorsun? Romanlarını yazmak için seçtiğin bir yer veya yerler var mı?


Yazarken insan ve ortam sesi duymayı sevenlerdenim ben. Evde masamda yazdığım da oluyor ama çoğunlukla çay bahçesinde yazıyorum. Üç kitabımı da Moda Çay Bahçesi’nde yazdım. Kendi işimle ilgilenirken akan bir gündelik hayatın olduğunu hissetmek yaptığım işi kibirden uzak tutmamı sağlıyor.





- Çocuk romanı yazmak çocuklarla ilişkilerini nasıl etkiledi?


Çocuklarla ilişkim herhangi biriyle olduğu gibiydi ve hâlâ öyle devam ediyor. Ama önemli bir fark var tabii… Bir okur ilişkisi eklendi. O da yazarlığın en güzel yanlarından. Şunu not düşmek isterim. Bir çocuk romanı yazmak için çocuklarla ilişkinin herkesten çok daha iyi olması, anne olmak ya da eğitimci olmak gibi gereklilikler yok. Çoğu zaman bu üç şeyle çok ilintini olduğu düşünülüyor. Oysaki alakası yok.



- Okurlarınla diyaloğun nasıl? Daha çok yazıyorlar mı telefonla mı arıyorlar? En çok neler soruyorlar? Bu diyaloglarda, karşılaşmalarda seni en çok neler şaşırtıyor? En çok neler hoşuna gidiyor?


En çok kitabı tartışmaları hoşuma gidiyor. Net görebiliyor, önyargılarına yenik düşmüyorlar. Hayallerinin peşinden gitmesini biliyorlar. Hayal güçlerini geriye atmadıkları için düşünme biçimleri derinlikli oluyor. Bu yüzden onlarla buluştuğumda her şeyden önce iyi hissediyorum. Bir okur olarak ne kadar özenli olduklarını görüyorum. Eleştirideki objektif tavırlarını çok takdir ediyorum. Meraklarını dizginlememelerinden çok etkileniyorum. Ama teke tek karşı karşıya gelmenin en kıymetli yanı, bir yetişkin tarafından “büyük” öğretilmişliklere boğulmayan ve zapturapt altına alınmayan bir çocukla konuşabilme fırsatı.


Röportaj: Perihan Özcan

Manşet fotoğrafı: Muhsin Akgün

Resimler: Mehmet Güreli

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.