Kendini sevmek, kendine güvenmek, kendin olabilmek...


Yeterince tekrar edersek yabancılaşırız ya bazı kelimelere, bu seri için de aynı kayıp söz konusu sanırım. “Kaybolan anlamı yeniden bulmak” üzerine, bu yazı.


Şu “çocukluk” dediğimiz, çok uzun zaman oldu diye de unuttuk zannettiğimiz dönem var ya, kendimce pek unutamadığımı itiraf edeyim.


Unutulmuşluk kisvesi altında, başıma gelen iyi kötü herşeyi özenle saklayıp, 35 yaşımda hala karşıma çıkarı çıkarıveren çocukluğum, bir de hayatı bir çocukla paylaşınca gündemden inmeyen bir uğraş benim için.


Bu, tavuk yumurta bağlamında, önce kendimle mi, kızımla mı başladı bilmiyorum. Hadi başlangıcını, hayata yeni gelmiş birinin sorumluluğu ve ona hayatını mutlu, üretken ve yaratıcı bir şekilde yaşayabilmesi için nasıl destek olmalı sorusunu sayalım. Yine benden çok uzağa gitmiyor konu, kendi sıkıntılarım, yıllardır uğraşıp durduğum kendini sevmek, kendin olabilmeye bağlanıyor konu.


İçimdeki dışımdaki onca çocukla çalışma sürecinde ne buldun derseniz (yaş ortalamalarının pek yüksek olmadığını belirteyim, kendinden bir haber dışarının sünger gibi emildiği dönem var ya hani, pedegojinin odak noktası, aşağı yukarı çoğu o yaşta);


İçimdeki sürü sepet Yasemin’i ayrı ayrı sevmek, oldukları gibi kabul etmekmiş mesela kendini sevmek. Koroya alınmadığı gün şarkı söyleyemediğine ikna olan ve yıllarca ne yapsa bu fikrinden caymayan küçük kıza gidip “Seviyorsan git söyle” demekmiş mesela...


Kendine güvene gelince ise durum biraz daha ilginç, onca yıl o çocuğun kendine rağmen inandığı şeyi ona tekrar edip, köstek olmayı bırakıp, onun yaptıklarını desteklemek, durduramadığı şarkıları söylerken hani şimdi çocuklarımıza yapmayı eksik etmediklerimizden; “Ne güzel gelişiyorsun, çabana hayranım, şarkı söylemeyi belli ki çok seviyorsun” diyebilmekmiş.


Aslında kırılmış merakları ve güvenlerinden dolayı, sevdiği seyleri bırakan içsel çocuklarıma bir de yıllarca onu kıranlar gibi davrandığımı farkedince hayli saşırdım. Çok içten inanmış olmalıyım. Ama sonunda varlıkları olduğu gibi kabul edilip, desteklenen Yaseminler her çocuk gibi güvenmeye başlıyormuş. Kime? Bana. Yaşasın kendine güven!


Ressam olduğumu öğrenip, ben çöpten adam bile çizemem diyenlere, peki nerede vazgeçtiniz diye sorduğumda, hepsi çocukluklarından ayrı bir hikaye anlatıyor. Benim koro maceramda olduğu gibi, onlar da bir şekilde ikna olmuşlar yapamadıklarına. Halbuki hepsi ikna oldukları o ana kadar, bir de güzel çiziyor boyuyorlarmış.


Çalışarak, severek yılmadan pratik yaparak gelişiyor her beceri. Kendine güven ve merak kırıldı mı özünde çalışmanın keyfi kaçıyor. Her yaşta kendimizi onarmamız, öğrenmemiz, gelişmemiz mümkün. Çocukluktan başlayınca çok daha çabasız tabii bu.


Kendin olabilmene izin verilen bir ortamda deneyimlemek, kendini deneyimlerken desteklenmek, aslında hayat boyu süren keyifli bir öğrenme ve gelişme için ne iyi bir yol.


Sonuçta kendi olabilen, kendini seven ve güvenen çocuklar, her yaşta ayrı güzel.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.