Çocuklarımızı dünyaya her birimiz farklı düşünce ve beklentilerle getiririz. Düşünce sürecimiz daha bebeğimiz vücudumuzda oluşmadan önce işlemeye başlar ve bu süreç bizi ebeveyn olarak tüm yaşantımız boyunca etkiler.


Bu sürecin başlangıcında anne baba olmaya isteyerek karar verip vermememiz, yakın çevremizin bu olaya bakış açısı, eşimizle ilişkimizin niteliği, yaşadığımız kültürün getirdiği kalıp düşünceler, kendi çocukluğumuz, yaşımız, kişilik özelliklerimiz ve hatta yaşadığımız ülkenin ideolojik yapısı… Hepsi ve daha fazlası çocuğun kişiliğinin en temel yapı taşlarını oluşturmaya başlayan özelliklerdir.

Çocuğumuzun kişilik özellikleri, o daha dünyaya gelmeden şekillenmeye başlar

Olumlu duygularımız ve olumlu yaşam koşullarımız, bir bebeğin hayata olumlu başlaması ve sağlam bir kişilik geliştirmesi için ilk ve en önemli koşuldur. Bebek, anne karnında gelişmeye başladıktan itibaren artık dış dünyanın tüm etkilerine karşı açık bir hale gelmiştir. Araştırmalar, bebeklerin ana rahmine düştükten 3–4 ay sonra tat alabildiğini, 5’inci aydan itibaren duyabildiğini gösteriyor. Annesi kendini nasıl hissediyor, babası ile annesinin ilişkileri ne düzeyde, dışarıda yüksek sesli tartışmalar oluyor mu, baba, anneye ne kadar şefkatli davranıyor, anne kendi ihtiyaçlarını ne kadar giderebiliyor, anne ve baba yakınlarıyla bebek hakkında ne konuşuyor, annenin duygusal ve sosyal yaşantısı ne kadar doyurucu… İşte bunların hepsi bebeğimizin kişilik özelliklerini oluşturmaya başladı bile.


İnsanlar hayata kendi soylarından miras bazı özelliklerle gelirler. Ancak asıl belirleyici olan bu genetik mirasın üzerine sonradan eklenenlerdir. Tüm hayatımız boyunca taşıyacağımız kişilik özelliklerimizin yüzde 70‘lere varan bir oranda 0–6 yaş döneminde oluştuğu artık araştırmalarla da doğrulanmış bir gerçek. Geri kalan ve sonradan gelişen özelliklerimiz, 0–6 yaşlarda atılan temellerin üzerinde şekillenen özelliklerdir. Yetişkin bir birey olarak bizi biz yapan temel özelliklerimiz aslında çok küçük yaşlarımızda büyük ölçüde belirlenmiştir. Çocukluktan sonraki yaşantımızda çok büyük sürprizler olmadıysa kişiliğimiz bu temeller üzerine inşa olur.


Gelişimin tüm yüzlerinin en hızlı olduğu bebeklik döneminde; çocuğumuz için yarattığımız güven ortamı, onunla olumlu iletişimimiz ve koşulsuz sevgimiz çok önemlidir. Çocuklarımızın temel güven duygusu, öncelikle 0–2 yaş döneminde tüm ihtiyaçlarını hemen ve en uygun şekilde karşılamamızla oluşur. Bebeğimiz ağladığında onu hemen kucağa almanın, çocukta şımarmaya yol açtığını söyleyen aile büyüklerinin ve çevrenin sözlerine uyup, bebek susana kadar ağlaması için yatağında tek başına bırakıyorsak, bebek, hayatında ilk önce en yakınlarına güvenmemeyi öğrenecektir. Altını kirlettiğinde, acıktığında, hastalandığında ihtiyacını anlamayan ve zamanında bu ihtiyacını gidermeyen bir ebeveyni varsa güvensizliği pekişecektir. Ya da bu ihtiyaçları giderilirken, olumsuz bir yüz ifadesi, olumsuz bir ses tonu ve çocuğu sert bir şekilde kavrayış, çocuğun öfkeli, sabırsız ve kontrolsüz bir kişilik geliştirmesine zemin hazırlayacaktır.

Meşhur 2 yaş sendromunun sebepleri

2 yaşına doğru artık çocuğun sosyalleşme ve buna paralel olarak kendini ayrı bir birey olarak ortaya koyma çabası ortaya çıkar. Bu çabayla birlikte çocukta bazı olumsuz davranışlar görülmeye başlar. İnatlaşmalar, tutturmalar, fiziksel zarar vermeler, sebepsiz yere ağlamalar ve tutarsız davranışlar, ebeveynin çocuğa hemen müdahale etmesine ve çocuğun bu davranışlarını düzeltmeye çalışmasına sebep olur. Bu esnada çocuğa karşı kullanılan tüm olumsuz sıfatlar ve tanımlamalar, zamanla çocuğun artık sürekli bu olumsuz tanımlara uygun davranmasına ve dolayısıyla buna paralel bir kişilik geliştirmesine neden olur. Daha da kötüsü, çocuk kendine atfedilen bu yakıştırmaları ne kadar çok duyarsa duyduklarına uygun davranma sıklığı da o kadar artar. Bir çocuk çevresinden sürekli, “babası gibi inatçı”, “dayısı gibi kavgacı”, “kardeşinden daha huysuz” vb. gibi kendisiyle ilgili söylenen olumsuz sözleri ve yakıştırmaları çok sık duyuyorsa işte o zaman genetik özellikleri sanki kişilik özelliklerini belirledi diye düşünürüz. Oysa bu sözlerimiz çocuğu gerçekten o kişiler gibi yapar. Bir çocuk çevresinden sürekli; “boşuna meyve vermeyin yemez”, “bir mamayı iki saatte bitiremez”, ”yemek saatleri bizim için eziyet olur” gibi sözleri duyuyorsa muhtemelen yemekle sorunu olan bir birey özelliği taşıyacaktır.


Bir çocuk aynı sıklıkta çevresinden kendisiyle ilgili olumlu tanımlamalara maruz kalıyorsa da, olumlu kişilik özellikleri geliştirecektir. Özellikle okul öncesi dönemde gelişim döneminin gereği olarak çocuk olumsuz davranışlar gösterdiğinde ebeveynin asıl tutumu, olumsuzlukları mümkün olduğu kadar görmemezlikten gelip, olumlu en küçük davranışa hemen ilgi göstermek olmalıdır. Çocuk olumlu davranışlar sergilediğinde daha çok ilgi görüyorsa olumlu davranışlarını artırmaya başlayacaktır. Çocuğumuza olumsuz tutum ve davranışlarından dolayı tepki gösterirken,“hayır”ı çok ekonomik kullanmalıyız. Çocuk gerçekten de ve sadece çok önemli ve hayati konularda ebeveyninin tepki gösterdiğini görürse, buradaki tutumun ciddiyetine daha çok inanacak ve kendini daha fazla güvende hissedecektir. Ancak ebeveyn olarak çocuğu bu yaşta, bu kadar pof poflamanın çocuğu şımartacağını düşünürsek ve çocuğu gereksiz sınırlamaya kalkışırsak hem çocuğun doğal merak duygularına ket vurmuş, hem de kendini toplum içinde ortaya koymaya çalışan çocuğu ya pasifize etmiş, ya da öfkelendirmiş olacağız. Çocukların en önemli ve etkili öğrenme yolları öncelikle anne ve babalarını izlemek, onların yaptıklarını taklit etmektir. Çocuklarımızın olumlu davranış geliştirme özelliklerini geliştirmelerini istiyorsak, aslında sadece onlara doğru model olmak yeterlidir.


Asıl olan, ebeveyn olarak çocuğumuzun yaşlarına göre gelişim özelliklerini takip ederek, bu dönemler ortaya çıkabilecek sıkıntıların geçici olduğunu bilmek, biraz sabretmek ve çocuğumuz için her koşulda bize güvenebileceği bir ortam yaratmaktır.


Bu ortamda; çocuk sorularına cevap alabiliyor, kendini doğal olarak ifade ettiğinde engellemelerle ve yargılamalarla karşılaşmıyor. Duygusal ve fiziksel şiddet görmüyor ve ebeveyniyle yeterli ten teması içinde koşulsuz sevgiye maruz kalıyorsa kendine güvenen, kendini seven, dolayısıyla çevresine de sevgi ve anlayışla yaklaşan, var olan potansiyelini de en iyi şekilde kullanan bir birey olacaktır.



Uzman Psikolog Özlem Özden Tunca

Ekol Psikolojik-Pedagojik Danışmanlık Merkezi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.