Doğum öncesi ve sonrası, hastane süreci, evdeki ilk günler zordur. Her kafadan bir ses çıkar, çiçeği burnunda anne ne yapacağını şaşırır. Ancak artık yeni annelerin bir başucu kitabı var. Üstelik kitap çıkalı henüz bir hafta olmamışken gördüğü ilgi bu alanda büyük bir boşluğu kapattığının da kanıtı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şirin Seçkin, “0-1- BAŞLA!” adlı kitabında bebek bakımına dair ihtiyaç duyulacak her türlü bilgiyi 2 buçuk yıllık bir çalışmayla derlemiş. Kitapta, bebeğin ilk haftası, psikolojisi, ilk sokağa çıkma, bebek için oda ısısı, gaz çıkarma, banyo, ilk yıllarda sık karşılaşılan sorunlar, sağlık kontrolleri, anne sütü, besin ve vitaminler, ilk 1 yıl sık görülen hastalıklar ve enfeksiyonlar, kardeş kıskançlığı, evcil hayvanlarla iletişim, doğum sonrası cinsellik, doğum kontrolü ve kilo verme gibi birbirinden farklı alanlarda bilgiye ulaşmak mümkün.


Her annenin ihtiyacı olabilecek genel bilgileri toparlayan Dr. Şirin Seçkin ile yeni kitabını konuştuk.


Anneler artık daha bilinçli, her şeyi araştırıyor ve organik besinleri bulmaya çalışıyor. Peki onlara gelene kadar titizlenilmesi gereken başka konular var mı?

Çoğu anne çocuğunun her şeyi yolunda gidiyor mu, hastalığı var mı diye merak ediyor. Bazı anneler kendi doktorunu hastaneye getirmeyi teklif ediyor ama böyle bir şeye lüzum yok. Çünkü hastanede çalışan çocuk doktorları, taburcu olana kadar her gün bebeği muayene ediyor, ebeler de süt verme ve bebek bakımıyla ilgili bilgi veriyorlar.


Yeni doğanda başka nelere dikkat etmeli?

Bebeklerin neredeyse yüzde 50’sinden fazlasında hastanede sarılık oluyor. Pek çok anne bunu karaciğer bozukluğu ve enfeksiyon gibi algılayıp endişeleniyor. Aslında küçük bir fototerapiyle bebek hemen iyileşiyor. Bir de bebek doğar doğmaz sünnet olsun mu, olmasın mı konusu var. Bu aslında aileye kalmış bir durum. Bebekken de uygun, ileriki yaşlarda da... Bebekken yaralar çabuk iyileşiyor. Ancak dünyaya yeni adapte olmaya çalıştığı bir dönemde de buna gerek var mı, bilmiyorum.


Peki annenin sütü gelmemesi gibi bir şey söz konusu mu?

Süt dediğimiz şey zaten bir haftadan önce gelmiyor, onu bilmek gerekiyor. Genellikle aile büyükleri çok fazla müdahale ediyor. Anneanneler, teyzeler, komşular, “Senin sütün yok’’ diyebiliyor. Oysa ilk bir kaç gün vücut ağız sütü ya da çene sütü dediğimiz bir süt üretiyor. O çok değerli bir süt. İlk birkaç gün anneye önerilebilecek şey, sık sık o sütü vermesi. “Sütüm yok” diye mamaya geçmemek lazım. Psikolojik olarak “Sütüm var” diye inansın. Çünkü sütün olmamasının bir numaralı nedeni de “Sütüm yok” denmesi.




Hastanede dikkat edilmesi gereken şey, anneyle bebeği aynı odada tutmak. Bu, çok iyi bir şey. Bebek ve anne birbirine hemen alışıyor. Anne bu süreçte bir sorun tespit ettiğinde ise hemen doktora, hemşireye sorabiliyor. Bebek ve anne aynı odada kalmadığında ise eve dönünce ilk birkaç gün bocalama oluyor.


Kitapta bir de “Bebeğe Saygı” diye bir bölüm var. O ne demek?

Bebeklerin algısı bizim tahmin ettiğimizin çok ötesinde açık. Daha anne karnındayken bile bir sürü şeyi duyuyor, hatırlıyor. Anne karnındayken anne ve babasının sesini tanıyor. Doğar doğmaz ilk 24 saatte annesini tanıyor. Babayı tanıması da en geç bir haftada oluyor ki aslında bu da inanılmaz gelişmiş bir zihin olduğunu gösteriyor. Eve geldiğinde ise onu bir misafir gibi “Bak bu bizim köpeğimiz, hav hav yapabilir, sakın korkma” demek, odaları gezdirmek çok etkili. Böylece evdeki tedirginliği daha kısa sürüyor, çabuk adapte oluyor. Anne taburcu olduğunda telaşlı değil mümkün olduğunca doğal karşılamak gerekiyor. “Ses yapmayın”, “Zil çalmayın”, “Gürültü olmasın”, “Çıt çıkmasın”, “Misafir gelmesin” gibi önlemlerle hayatı bebeğe göre ayarlamanıza gerek yok. Bize gelen, bizimle yaşayacak yeni bir misafir gibi yaklaşmalısınız ona. Bebek geldi diye yaşam tarzımızı değiştirmek yerine bebeği yaşam tarzımıza katmayı araştırmalıyız.


‘Bebeği yanınızda götürün’


Bizim kültürümüzde bebek geldiğinde hayat bir süreliğine duruyor. Oysa yurtdışında anneler bebekleriyle seyahatlere bile gidebiliyor...

Aynen, yurtdışında insanların yaptığı gibi bebeğinizle yürüyüşe çıkabilir, kuaföre gideceğiniz zaman yanınızda götürebilirsiniz. O da böylece kendini güvende hisseder. Bebeğe oyuncak bebek değil birey gibi davranmak gerekiyor. “Bebeğe saygı” derken mesela onu ürkütmeden önce konuşarak “Bak şimdi bezini değiştireceğim” ya da “Bak şimdi banyo saati” diye söylemek ya da ani hareketler yapmadan sakin bir şekilde konuşmak en doğrusu.


Kadınlar eşlerini bebek bakımı konusunda nasıl yönlendirmeli? İş bölümü nasıl olmalı?

Günümüzde geleneksel annebaba yapısı değişiyor. Artık babanın da anneye yardım etmesi gerekiyor. Kadın, bebeğin bezini “Babası yapamaz” diye kendi üstlenmemeli. Anne “Ben şimdi 2 saat kuaföre gidiyorum. Sen bakacaksın, işte sütü de burada” diyebilmeli. Şunu unutmamak lazım ki, hiç kimse doğuştan anne baba değil. Hata yaparak öğreniliyor. Babayı da bu sürece mutlaka dâhil etmek gerekiyor. Gece bir iki sefer baba uyanıp bebekle ilgilenebilir. Babanın çocukla bebekliğinden itibaren ilgilenmesi de ileride daha kaliteli bir baba-çocuk ilişkisinin gelişmesine neden oluyor. Babanın bebeğe karşı seyirci kalmaması gerekiyor.


Hep en çok merak edilen konudur anne sütü. Sizce anne bebeğini ne kadar emzirmeli?

Bebek bırakana kadar verilmeli. Hiçbir anne de şu baskıya maruz kalmamalı: “Ne bu böyle aylarca emziriyorsun?” Bebek ne kadar ihtiyacı varsa o kadar emecek ve eninde sonunda bırakacak. Annenin sütü varsa ilk 6 ayı yalnızca anne sütü versin. 2 yaşına kadar emse de sorun yok.


Peki bebeğe su verilmeli mi?

Eğer yeterli anne sütü varsa ekstra su vermeye gerek yok. Ama bazen mesela bebeğin ateşi varsa yeterli sıvı içtiğine emin olmamız gerekiyor. İshal, kabız, öksürük, diş çıkartırken ekstra su vermek etkili oluyor. “Anne ‘Ben şimdi 2 saat kuaföre gidiyorum. Sen bakacaksın, işte sütü de burada’ diyebilmeli. Şunu unutmamak lazım ki, hiç kimse doğuştan anne baba değil.” “Bebeklerin algısı bizim tahmin ettiğimizin çok ötesinde açık... Doğar doğmaz ilk 24 saatte annesini tanıyor. Babayı tanıması da en geç bir haftada oluyor.”


Çalışan kadınların en büyük sorunu da dadı. Kitapta böyle de bir bölüm var. Siz neler önerirsiniz?

Annenin imkânı varsa doğumdan önce 1-2 ay dadı ile çalışmak, ne beklediğini güzelce anlatmak etkili olur. Dadının sevgi dolu, şevkatli olması çok önemli.

Ev düzeniyle ilgili şeyleri sonradan öğrenebilir ama önceliği hep çocuk olmalı. Dadıya da zaman vermeli tabii.


Evcil hayvan sahipleri bazen bebekleri doğduğunda onları vermeyi seçiyor. Sizin ise bu konudaki görüşleriniz tam zıttı...

Hayvanların hastalıkları ile bebeklerinki çok farklı. Aksine evde bir hayvanla büyümek çocuk açısından büyükavantaj. Öncelikli olarak alerjiler ileride bir miktar daha azalıyor. Mecburen bağışıklık sistemi daha kuvvetli oluyor. Çünkü köpek onu yalıyor, eli ağzına götürüyor, emekliyor. Hepimizin evleri aşırı derecede temiz. Aslında biz insan olarak o kadar evrimleşmedik. Mağara ve topraktan steril, tozsuz evlere girdik. Çocuğun bir miktar toprak bakterileriyle karşılaşabilmesinin bir yolu da hayvanlar oluyor. Evdeki hayvanı kıskandırmamak için onunla da ilgilenmek lâzım.


“Bebeklerin ellerinden öpmek çok iyi bir şey değil” diyorsunuz.

Mikroplar en çok el ve ağız yoluyla bulaşıyor. Ensesinden, kafasından öpmek daha iyi.


Bebeği çok fazla kucakta tutmak iyi bir şey mi?

Kesinlikle. Özellikle ilk 4 ay bebeğin ona gereksinimi var. O kadar çaresiz ki, yeterli derecede kucağa alınmış bebekler ilerde daha özgüvenli bireyler haline geliyor.


İdeal anne olma yaşı nedir?

Anne çok istediği zaman ve o olgunluktaysa olabilir, ancak ben çocuk annelere karşıyım. Annenin eğitimini tamamlamış ve hayata karşı “Ben ne istiyorum?” gibi sorulara karar verebilmiş olgunlukta olması daha sağlıklı.


Nil Karaibrahimgil “Çocuk da yaparım kariyer de” diye şarkı yaptı ama kendi anne olduktan sonra da bunun aslında ne kadar zor olduğunu anladığını söyledi. Siz de sanırım aynı görüştesiniz...

Evet, kadın isterse yapamayacağı şey yok ancak artık o anneden kendisine hiçbir hayır gelmez. Kadının kendine de vakit ayırması gerekir. Benim kadınlara tavsiyem, iyi baba olabilecek adamlarla evlensinler! Yabancı babalar tek başlarına bebeğin altını değiştiriyor, mamasını yediriyor, aşıya getiriyor. Onlar da üst düzey çalışan insanlar. Ancak eşlerinin görevlerini paylaşıyorlar. Erkeklerin kadınların evdeki işlerini paylaşabilmesi önemli. Öbür türlü kadın her yere yetişeceğim derken ruhsal ve bedensel olarak yoruluyor.


‘Yazın çok giydirmeyin’


Yazın bebekleri nasıl giydirmeliyiz?

Kendimiz gibi düşünmeliyiz. Evler çok sıcaksa mümkün olduğunca ince giydirmeliyiz. Aksi halde isilik oluyorlar, huzursuz olup sürekli ağlıyorlar. Pişik, egzama olabiliyor terlediği için. Ev sıcaksa mutlaka pencere, kapı açıp evi serinletmeye çalışacağız. Klima varsa çalışabilir ama bebeğin üzerine üflemeyecek. Bebek yaz aylarında her gün yıkanabilir. Ancak kıyafetlerini yıkarken her defasında şampuan, sabun kullanmanıza gerek yok.


Yazın bebeklerin beslenmesi nasıl olmalı?

Anne sütü alıyorsa buna devam edebilirler. Yazın bebeklerin iştahı azalır. Sıcaklarda sindirim sistemi çok yavaş çalışıyor, ekstra terliyorsun. Serinleten; kavun, salatalık, şeftali, yoğurt gibi hafif ve midede uzun süre kalmayan sulu gıdalar vermek gerekiyor. Geleneksel olarak bizim kültürümüzde fazla yedirmeyi ve fazla giydirmeyi çok önemsiyoruz. Oysa çocukla oynamak, beraber vakit geçirmek ve kucağa almak daha ön planda olmalı. ‘Dadıya zaman verin, köpeği uzaklaştırmayın!’ Bebekleri nasıl sevmeliyiz?

Röportaj: Ekin Türkantos

Fotoğraflar: Akıncan Abadan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.