Kuzineyi de kurduk sonunda!

Bizim buralarda kış pek öyle davetsiz misafir havasında çat kapı gelmiyor. Alıştıra alıştıra, arada güneşle bol bol kemiklerimizi ısıta ısıta, kendini, evini, mutfağını, gardırobunu hazırlaman için bolca zaman bırakarak geliyor. Güneş ortadan çekildi mi havayı kaplayan odun kokusu hafta hafta biraz daha artarak sarıyor sokakları. Kimse sobacıyı bir elden sıkıştırmıyor. O da usul usul, yormadan, yorulmadan gidip kuruyor evlerin sobalarını. Çok üşüyenler ilk fırtınada, soğuğa dayanıklılar derece anca 10’un altına düşünce veriyorlar odunları sobaya. Öyle ya, güneşi gördü mü denize giren bir dolu insan var hala buralarda.

On bir yaşımda vedalaşmıştım sobayla. Kendisine aşk ve özlem beyanında bulunduğum yıllar boyunca, hiçbir eziyetini çekmeyip sadece sefasını sürdüğüm için bu kadar güzel hatırladığımı söyleyip duran annemin haklılık yapını kabul etsem de gönül ferman dinlemiyor. Mantık kapılarının gönül işlerine kapalı olduğunu öğrenebildik en azından. Odun ateşinin sıcaklığını, sobanın kestane kebaplı davetkârlığını almış bir kere bünye. Ne de olsa en çok iz bırakan şeyler özleniyor hep şu hayatta.

Geçenlerde Güven Eken’in bir cümlesine denk geldim. “Bir kez soba ateşiyle ısınmaya alıştığında, seni artık başka hiçbir teknoloji ısıtamaz. Ne dışını, ne içini...” Galiba biraz da bu demek istediğim. Diğer tüm araçlarla beden bir şekilde ısınabiliyor da, hem dışını hem içini ısıtabilen yok. Marifeti burda işte bizim eski dostun. Isınmak topyekûn bir mesele. Teknoloji hep madde üzerinden çalışıyor. Maddeyi geliştiriyor, ilerletiyor, daha konforlu, kullanışlı, kolay hale getiriyor da, maddelerin kalbe giden bağını es geçiyor. Hâlbuki biz gönül bağı denen şeyi de arayan yaratıklarız. En azından bazılarımız.

İşte o gönül bağı ipinin ucundan tuta tuta yirmi üç yıl sonra geldik yine sobalı bir hikayenin kapısına. Bir olmazsa olmazım vardı, sobanın bir de kuzinesi olacaktı. O yirmi üç yıl boyunca “bir gün yine sobalı bir evim olsa keşke” hayali birçok ekmeğin mayası oldu, patates közledi, börekler tepsiledi. Ağır ağır pişen her şeyin lezzeti bir başka olur diyerek yaz ortasından beri yerini hazır ettiğim kuzineyi geçen hafta makamına kuruverdik. Ben zaten mutlu ama en sonunda duvarları ısınan ev bile daha bir mutlu.

Bu sene yeni yıla girerken Füruzan’ın o çok sevdiğim öyküsü “Gecenin Öteki Yüzü”nü soba başında okuyacağım. Hikayenin diğer demirbaşlarından karı bu coğrafyada bulmam mümkün değil. Ama bu durumlarda söylenen pek münasip bir cümle vardır: “Allah’tan belanı mı istiyorsun evladım?” Yok istemiyorum. Sadece teşekkür ediyorum.

Ben yazıyı yazarken mayalanan ekmeğin az sonra kuzinede pişerken ki kokusu da bulaşsın yazıya. Ekmek kokusu iyidir, güzeldir, yirmi üç yıldır mayalanan ekmeğin kokusu daha da bir güzeldir. Hayal etmek, gerçeği daha bir tatlı kıldığı için bile çok güzel.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ekmeğin kokusu buraya kadar geldi yazınız çok hoşuma gitti eskilere gittim geldim deniz
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.