Palandöken'de yarıyıl

Çocuklarımın yaşındayken kayak tatilleri, anneme hiç dile getirmediğim işkence tatilleriydi. Çorap üstü çorap, yünlü atlet üstü boğazlı, en üste kalın kazak, pufidik kayak montuyla kaplamalı kayak kostümü, kaymamak için uydurduğum bahanelerin yegane sebebiydi.


Her sene, hangi düzlükte kendimi yere atsam da, on kişi aldığımız ve tabii ki en arkada olduğum kayak dersinde bağırarak seslenen kayak hocamdan kurtulsam diye plan yapardım. Çoğunda başarılı olur, ikinci ya da üçüncü gün, otelden dışarı adımımı atmaz, hiç de şikayet etmezdim. Hepsi o içime sokmam gereken boğazlı kazaktandı!..


Annemin kayarken kalçasını kırdığı sene, ailece kayak yasına başladık. Ciddi bir kırık, ameliyatlar, fizik tedavi, toparlanma süreci, zaten çok meraklı olmadığımı sandığım kayak sporundan iyice soğumamı sağlamıştı.


Sonra kayak seven bir eşim oldu. Üstelik incecik giyniyordu. İçlik denilen ve hem koruyan hem terletmeyen alt-üst takım içlik-üstüne incecik polar, en üste varla yok arası hafiflikte bir mont. Çok soğuk olursa diye çorap inceliğinde bir maske ve yüzünde hissetmediği bir güneş gözlüğü!.. Kayak için giyinmek , nesil atlamıştı... Ben de kayağa bir şans daha verip, yeni nesil kıyafetlerimle ona takıldım. O günden beri kayak varsa, başka hiçbir şeyi düşünemez oldum.


Ailemin azimle kurduğu altyapı, kayak öğretmenimin uzaktan gelen "Şimdi sağa hop" sesleri, geç de olsa etkisini yirmili yaşlarımda gösterdi. Her kayak seyahatimde sabah 10'da kaymaya başlayıp, en üstlere, en dik yerlere, daha da hızlı kaymanın peşine düştüm. Spor böyle hissettirdiği sürece, yapmak için bütün yollara, dağlara, dünyaya değerdi!..


Çocuklarla kayağa gitmek, her sene beni biraz daha zorladı. Ben koşarak kendimi pistlere atmak isterken, iki saat kayacaklar diye bir sürü organizasyon yapmak, onlarla ilgilenecek birilerini bulmaya çalışmak, içeride olduklarında vicdan azabı, karda olduklarında onlarla oynamıyor, karı paylaşmıyor olmanın sıkıntısı derken kayak tatilim yine çıkmaz yıllarına geri dönmüştü!..


Geçen sene yarıyıl tatilinde, kendime ve onlara kar diyeti uyguladım. 15 gün evdeydik. Gidip ikilem yağmuruna tutulacağıma "Evde oturur işimi yapar, çocuklarla ev hayatının güzelliklerinden faydalanırız"ı denedim... Gerçekten de keyifli ve huzurlu bir yarıyıldı...


Bu sene ilk defa ablam ve iki çocuğu, ben, Leo ve Lea Palandöken'e gittik. Uçak Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan bir buçuk saatte Erzurum'a vardı. Otel bizi karşıladı. 30cm. kar, özellikle yeni başlayacak Lea için çok uygundu. Hava açık, odalar tertemiz, kayak pisti kaldığımız odadan beş adım sonraydı. Oteldeki çocuk kulübü , sonradan varlığına şükrettiğim harika iki öğretmenin gözetiminde, tam zamanlı açıktı. Kayak odası, alışık olduğunuzun dışında, geniş ve uzundu. Ufak tefek eksiği olan satış yapan dükkanın, kayak odasının içinde olması , iki taraf için de çok pratik bir fikirdi.


Artık kızlar ve erkekler olarak ikiye ayrılan kuzenler, kayak söz konusu olunca yaş ve seviyeye göre ayrıldılar. Kaymayı yarı göze aldığım bu seyahat, Leo'nun günde dört saat kayması, Lea'nın da üç saat kayıp, geri kalan zamanda çocuk kulübünde olmasıyla rahat bir seyahate dönüştü. Otelin ortamı, bir sürü çocuğun bir araya gelip kaynaşmasını sağlayan alanları; yemek saatleri dışında ablamı ve beni rahat ettirdi. 20km'lik olan pistlere gitme fırsatımı, bir sonraki Palandöken macerama sakladım. Bu, keşif ve özgürlük seyahati, yeni bir kayak kapısı açmama yaradı. Leo ve Lea'yla doya doya, dipdibe, kızakla, kayakla şömineli tatilimize doyamadık... Bundan sonra çocuklarla başka bir kayak yerine gitmem için, çok çekici sebepler olması gerekir...


Yarıyıl tatilinin öteki yarısının dopdolu geçmesini umuyorum!..

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.