DediKodu

Koca bir yaz, ne olduğunu anlamadan geride kaldı. Şimdi artanları toplama, kalanlarla yetinme, son demleri acısıyla tatlısıyla sindirme zamanı. Güneşin içimizi ısıttığı saatler, iki ayda yavaş yavaş azalıyor ama sanki Ağustos'un son haftası, son pazartesisi, sanki güneş bir günde daha erken batıyor...


Valizler her sene hafifliyor; yaz, yaşımız büyüdükçe daha da hafif geçiyor...


En buruk taraflarından biri de, daha büyük olan kışlık evlerimizde daha bireysel olan dünyamız için ön hazırlıklara başlıyor olmamız... Yazlık fotoğraflar, albümlenmek üzere dosyalanıyor; kış versiyonumuzdaki arkadaşlarla, yazın kazanılmış olan arkadaşlıkları nasıl kaynaştırırız heyecanı başlıyor...


Yerleşim tamamlandıktan sonra, kafede, yemekte yan masalarda, yazlıktan gelenlerin konuşmalarını duyuyorum, birbirlerine soruyorlar; dedikodu yok mu?..


Bu kelimenin anlamını düşündüğüm gün, hayatımdan çıkartmaya karar verdiğim gün oldu. Hatta o güne kadar yapmış olduğum bütün kınama, yargılamalar kafama sanki koca bir çekiçle çarptı.


Bir çoğunuz içinizden seviyeleri olduğunu; hafifi, eğlencelisi, yorumsuzu olabileceğini, toplumun kaçınılmaz bir getirisi olduğunu söyleyebilirsiniz. Hatta başka bir çoğunluk, olmazsa olmaz, istesek de olmaz diye düşünebilir… Bunların hepsi bahanedir; istenirse olur, hatta trend olur!.. Önce kelimenin içeriğine bakıp, hangi konuşulanın bir durum, hangi konuşulanın bir dedikodu olduğunu ayırmak lazım. İçinde "kınama" "yargılama" gibi aşağıya çeken konuşmalar, kaçınılmaz bir şekilde dedikodudur. Onu yukarıya çekmeye çalışan, esneklik katarak bir çok seçeneğe bağlayan konuşma, dedikodudan vazgeçebileceğini gösteren bir tutumdur… Bu tip konular konuşulduğunda, bilinçle yapılanın dedikodu olduğunu söyleyen, konuyu kapatan, masadan kalkan, candır…


Ben bu dedikodu meselesine otuz yaşıma bastıktan sonra takıldım. İnsanları yargılamayıp, olduğu gibi kabul edip sevmeye başladığınız gün, yanınızda olan her türlü sivri, acımasız ve "büyük" konuşmalar, bir anda ufak bir kelimenin fazlası oluyor. Çok ciddiye almaya başlıyorsunuz. Kelimeler büyüdükçe, konuşan gözünüzde küçülüyor; bir bakmışsınız ki artık bu konuşmalarla aynı masada duramıyosunuz.


Arkadaşlarınız azalıyor; yani en azından yüzeysel ve eğlence odaklı olup, dünya meselelerini konuşamadıklarınız, kendiliğinden eleniyor. Daha önce dedikodu yapmamışsanız bile, yapılan yerde durmayı, suç ortaklığı olarak görmeye başlıyorsunuz. En zevklisi de , farkında olmadan kınayan kitleyi uyandırıp, bundan vazgeçmelerini sağlamak!..


Otuz yaşımdan sonraki çevremin, dedikodudan arınmış ve yargılamayan bir çevre olmasıyla gurur duyuyorum; büyük konuşmaların büyük sonuçları ve büyük geri dönüşümleri olduğunu, bunun bir sorumluluk olduğunu ve çocuklarımıza da bu bilinci büyük bir özenle geçirmemiz gerektiğine inanıyorum…


Arınmış, empatik bir Eylül bizimle olsun!..

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.