Puana göre değil yeteneğe göre eğitim!

İşini severek yapan kaç kişi vardır etrafımızda?

Şu yakınışları duymayan yok gibidir:

“Doktor olacaktım ancak babam mühendis olmamı istediği için mühendis oldum.”

“Ressam olmak isterdim ancak aileden onay çıkmadı. Tercihlerimden birine yerleştirildim, ekonomi okudum, şimdi bir bankada memur olarak görev yapıyorum.”

“Bilim adamı olmak isterdim, uzayı merak ediyordum. Fen, kimya en başarılı olduğum derslerdi, ancak üniversite sınavlarında başarılı olamayınca üniversiteye gitmedim, şimdi otomobil tamircisi olarak çalışıyorum.”


İşe mutsuz giden insanlar

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, iş yerine mutsuz gitmek, hayatını devam ettirebilmek, para kazanmak için sevmediği bir işi yapmak, üstelik yıllarca midesine ağrılar girene kadar çalışmak...


Peki, bu noktaya nasıl geliyoruz? Elbette farklı sosyolojik gerekçeleri var.


Bana göre sevdiği işi yapan kişi sayısı çok az…

Bana göre bu sonucun nedeni, daha önceki yazılarımda vurguladığım gibi ‘sınav ve kazanma’ odaklı eğitim sistemi içinde öğrencilerin mutsuz bireylere dönüştürülmesi.

Çünkü yetenek ve farklılıklarına uygun bir eğitim verilmiyor, tek tip bireylere dönüşmesi hedefleniyor adeta.

Onlardan aynı zamanda, aynı çıtadan atlamaları isteniyor.

Tıpkı bir maymun, aslan, kartal ve tavşanı aynı çıtadan atlatmaya çalışmak gibi…

Doğuştan var olan yetenekleri, ilgi alanları, hayalleri, sınav ve kazanma odaklı bir eğitim sistemi içinde hapsediliyor.

Ardından çıtadan atlayamayan kaybediyor.

Sistem ‘Başarılı olamadın, seni eliyoruz’ diyor ve birey yok sayılıyor.


Kaçımıza yetenek ve ilgi alanları soruldu? Hatırlayalım, kaçımıza ilkokulda, ortaokulda, lisede neye yetenekli olduğumuz soruldu?

Ya da farklılıklarımız keşfedilmeye çalışıldı, kaçımıza “yetenek ve ilgi alanlarımızı keşfedecek” testler yapıldı?

Belki çok azımıza…

Ancak büyük bir çoğunluğun cevabı, ‘hiçbirimize’ olacaktır.

Peki çözüm nedir? Diyorum ki;

Eğitim bir ülkenin en büyük özvarlığı, zenginliğidir, bu zenginliği keşfetmek için tıpkı yeraltı kaynaklarını belirlemek için gösterdiğimiz çabanın benzerini yaparak, Türkiye’deki çocukların yetenek haritası çıkartılmalıdır.


Konusunda uzmanların hemfikir olduğu ortak bir test sistemiyle, ilkokul hatta okul öncesi dönemden yeteneklerini, ilgi alanlarını belirleyen, bilimsel geçerliliği olan ‘tanılama, ölçme, değerlendirme’ içerikli testler yapılmalı.


Sözel zekası olan bir çocuğa sayısal ağırlıklı eğitim verilmemeli.

Bu testlerle, öğrencinin sözel, sayısal, görsel, işitsel-müzikal, kişilerarası iletişim yeteneği, bedensel, kişisel-özedönük vs. yeteneklerinin olup olmadığı sorgulanmalı.

Onları tanımlayan, sonuçlayan testler yapılmalı.


Örneğin;

İletişimi kuvvetli, lider karakteri olan bir çocuğu matematikte başarılı olamadı diye merkezi sınav sisteminde başarısız kabul etmek yerine bu farklılığı desteklenecek, sözel yeteneği olan bir çocuğun sözel zekasını geliştirecek, sayısal zekası olan çocuğa sayısal yeteneğini geliştirecek eğitim verilmeli.

Görsel, işitsel yeteneği olan çocuğa sayısal ağırlıklı eğitim verilmemeli.

Buna izin verilmemeli artık.

Müziğe ilgisi olan bir çocuğa yeteneğine uygun destekleyecek bir eğitim verilmeli.

Çünkü uzmanların da doğruladığı gibi doğuştan var olan yetenekler erken yaşta keşfedilip desteklenmezse, farklılıklar bir zenginliğe dönüşmeden yok oluyor.


Yeteneklerini destekleyen eğitim stratejisi oluşturulmalı

Test yapmakla da kalmamak gerekiyor, bu testlerin ardından çocuk eğitim-öğretim sürecinde, yetenekli olduğu konuya özel eğitim almalı, desteklenmeli, geliştirilmeli, geleceğe hazırlanmalı.


Özetle, bu süreçte ilgili resmi kurumların da desteklediği araştırma-geliştirme, strateji belirleme birimleri kurulmalı.


Sürece, anne babalar, eğitimciler de dahil edilmeli, bu konuda bilinçlendirilmeliler.


Dolayısıyla; siz 8. Sınıf öğrencisine TEOG ve benzeri ortak sınavlara girmesini zorunlu bir baraj olarak göstermek yerine, hatta bu rüzgara kapılan hırslı ebeveyne dönüşüp, bir velinin sosyal medyada paylaştığı gibi günde ‘500’den fazla test’ çözdürmek yerine, yeteneğe göre eğitim verilecek resmi açıklamaların devamı gelmeli, onlara okulda, evde yeteneklerini, farklılıklarına uygun bir eğitim vermek, mutlu çocuklar, sevdiği işi yapan, işyerine mutlu giden bireyler olarak hayata hazırlamak gerekir.


Yeteneklerini yok saymak, çocukların kanatlarını kırıp 'uçamayacaksın, yürümelisin, biz böyle uygun gördük' demektir.

Uçamazsın demek, onların yeteneklerin yok sayıp, bir kuşun kanatlarını kırıp yürümesini istemekle aynı anlayıştır.

İşte bu nedenle diyorum ki; çocuğun yüksek temel yararı göz ardı edilmemeli.


Bir ülkenin en büyük zenginliği, geleceği, çocukları eğitim sistemi içinde kaybetmeden, çok hızlı ve kararlı bir şekilde, ‘sınav odaklı’ eğitim anlayışından vazgeçip, tüm okullarda bu testler yapılmalı ve ülkenin bir ‘yetenek haritası’ çıkarılmalı.





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.