Somon, ton balığı gerçekleri ve ucundan biraz vejetaryenlik

Geçen hafta sınavım vardı ve bayağı ders çalışmam gerekiyordu. Bir haftalığına yazı yazamadım ama sınavdan 92 aldım ve artık IIN sertifikalı bir Bütünsel Beslenme Danışmanı ve Sağlık Koçu’yum. Öncelikle bu mutluluğumu sizlerle paylaşmak istedim.


Geçen hafta vegan ton diye bir tarif öğrenip yapmıştım. Fark ettim ki bazen ton balığı tadını özlüyorum ve bu tarif tam olmasa da isteğimi karşıladı. Instagram hesabımdaki yorumlarda yazışılırken tonun ve somonun aslında bilinmeyen bazı yönleri olduğunu fark ettim ve bu konuyu yazmak istedim.


Her gün kebap yiyen bir Anteplinin vejetaryenliğe geçişi

Ben vejetaryen – pesketaryen (sadece balık yiyen vejetaryen tipi) arası gezinen biriyim. Vejetaryen olduğumu bilmeyen çok var çünkü genellikle pek propagandasını yapmam. Sonuçta tercih meselesidir ve ülkemizde et seven o kadar çok kişi var ki. Ben genellikle sağlık yönünden anlatırım.


Benim vejetaryenliğe geçiş hikayem evlendikten sonra başladı. Baba tarafım Antepli ve çocukluğumdan beri kebapla büyüdüm. Kebap en sevdiğim yemekti. Rahmetli dedem bize kendi elleriyle yapardı. Onun kebabının tadını daha sonra en iyi kebapçıda bile bulamadım. O kadar çok severdim ki, eşimle flört ederken bir hafta sonu Gaziantep’e sadece kebap yemeye gitmişliğimiz vardır. 3 öğün yer, sonra dönerdik…


Evlenene kadar tüm et çeşitleri genellikle önüme pişmiş olarak geldi. Olayın gerisini, öncesini hiç düşünmemişim. Eşim tam bir etobur ve evlendikten sonra her gün et pişirmeye başladım. Çiğ etle muhatap oldukça, elledikçe onların bir zaman bir canlı olduğunu fark ettim ve yiyememeye başladım. Çoğunuzun bildiği gibi evde de çok sevdiğim, canım köpeğim Dino var. Benim için ineğin, dananın, tavuğun Dino’dan bir farkı olmadığını anladığım gün etle ilişkim kesildi.


Yiyenlere saygım var, sonuçta Anadolu topraklarında yaşıyoruz. Eşime de hala pişiriyorum ama ben yememeyi tercih ediyorum. Kendime buna göre bir beslenme programı çıkarttım ve her şey çok yolunda gidiyor. Şayet ilginizi çekerse bana yazın lütfen, bir yazımda da bu beslenmede proteini nasıl dengelediğimi anlatırım.


Balıktan kopamamak...

Kebaptan bile vazgeçtim ama balıktan vazgeçemedim. İlk 6 ay balık yedim yani pesketaryen olmuştum. Bu balıkların çoğunu çok sağlıklı diye anlatılan somon ve kolay ulaşılan ton balığı oluşturdu. Uzun araştırmalarım sonrası balık da yememeye karar verdim. Balığı da bırakıp tamamen vejetaryen olmuştum. 3 ay balıksız durduktan sonra, av yasağı bittiği günlerde, resmen hamsi aşererek yaşıyordum. Bir gün uyandım ve eşime ‘’Çabuk beni Kadıköy’e götür, hamsi yiyeceğim’’ diye isyan ettim ve o gün sanıyorum ½ kilo hamsi yedim. İstiyordum, hem de çılgınlar gibi balık yemek istiyordum. Demek ki vücudumun ihtiyacı var dedim. Kendim pişiremiyordum ama o kış 3-4 kere balık yedim. Hala da çiftlik balığı olmamak koşulu ile çok nadir, böyle kriz geldiği zamanlarda mevsim balığı yiyorum.


Ton ve Somon'a gelirsek...

Balığı da bırakmak için araştırma yaparken çok şey öğrendim. Öncelikle en çok tükettiğim somonu terk ettim. Hani somon için dizi dizi faydalar yazılıyor ya, evet, onların hepsi doğru ama vahşi yöntemle yaşamış, avlanmış, gerçek soğuk deniz somonu bulursanız... Bunu da bırakın Türkiye’de, dünyada bile bulmak o kadar zor ki. Somon üretimi de artık büyük bir sektör ve yediğimiz, Dünya’da yenilen somonların büyük çoğunluğu çiftlik yani yetiştirme somon. Çiftlik somonları (hatta tüm çiftlik balıkları) kafeslerde yüzemeden, milyonlarcası üst üste şekilde yaşıyor. Doğal beslenmeyip insan eli ile besleniyorlar. Bir hastalık yayılırsa tüm kafes içindekiler antibiyotikleniyor ve ilaçlanıyor. Normalde doğa kuralı büyük balık küçük balığı yiyerek beslenir ama çiftliklerde durum farklı. Ton ve somon gibi balıkların çoğuna yem olarak küçük balık değil insanların endüstriyel şekilde yaptığı tahıllı, soyalı, kimyasallı yemler yediriliyor. Doğada özgür olan somon, karides yiyerek beslendiği için eti pembe oluyor. Fakat çiftlik şartlarında hazır yem ile yetişen somonun etinin rengi gri oluyor. Olsun, insanoğlu ona da çözüm buluyor ve yemlerine petrokimyasallardan üretilen “sentetik astaxanthin” ilave ediliyor. Sentetik astaxanthin, insanlar tarafından tüketilmeleri onaylanmış bir madde değil; sadece balık ve kümes hayvanı endüstrisinde yem katkı maddesi olarak kullanılabiliyor. Böylece somonumuzun eti de pembe olduğuna göre satışa çıkmaya hazır oluyor. Yani, insan eli doğada değdiği her şeyi yine bozuyor.


Bu kadar kimyasal yetişen bir balık, bu detaylar hiç düşünülmeden "çok sağlıklı" diye anlatılıyor. Eğer doğal yetişmiş, vahşi yöntemle yakalanmış somon bulursak, onu da almaya paramız yeterse, işte o sayfa sayfa anlatılan faydalarından yararlanmış oluruz. Ben tüm bu nedenlerden dolayı somonu hayatımdan çıkarttım.


Ton balığı için de aynı şartlar geçerli. Tonda bir de civa yükü var.


Sonuç olarak diyeceğim şudur ki... Marmara Denizi’nden, Karadeniz’den, Ege Denizi’nden mevsiminde avlanmış, doğal şekilde beslenip büyümüş balıklardan şaşmamak lazım. Çok şanslıyız ki etrafımız denizlerle çevrili. Alengirli işlere girmeden, kendi bildiğimiz, taze balıklarımızla beslenelim.


Denizlerde de kirlilik çok var ama artık o kadar detayına girmeyeceğim. Yoksa geçen haftaki yazımda anlattığım gibi yaşamak, beslenmek imkânsızlaşır...


Herkese sağlıklı, mutlu, şekersiz günler dilerim.

www.semasumeli.com

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Teşekkürler bilgilendirdiniz çok haklısınız size katılıyorum ayrıca tebrikler
    CEVAPLA
  • Misafir Somon yemeyi çok uzun zaman önce bıraktık biz de.. sadece yaşadığımız ülkede 'wild salmon' diye dondurulmus olarak satilanlarda yiyoruz.. Turkiye balik acisindan cok sansli bence, mevsim baligi en guzeli..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.