Eyvah, yalnız kaldım

Eskiden, tam da böyle söylerdim, başlıktaki gibi: “Eyvah, yalnız kaldım” Evde yalnız kaldığımda, bir arkadaşımla buluşmak için çıkıp da gelemeyeceğini öğrendiğimde elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırır, hafiften bozulurdum.


Özgüven sorunu yaşadığımı sanmıyorum, ancak tek başıma dolaşamazdım sokakta pek. Yemek yiyemezdim. Oturup kahve içemezdim. Evdeysem de mutlaka hep birilerini arar, konuşurdum. Yaşla beraber değişiyorum. Yaş derken, büyümekten bahsediyorum. Yaşanmışlıklar, kafadaki yorgunluklar şimdi bende yalnız kaldığımda “hadi kızım dinlen, sana ayrılan süreyi güzel geçir” hissi yaratıyor.


Mesela evdeysem, yetiştirmem gereken bir yazı – iş yoksa, film izliyorum. Dizi açıyorum. Dans ediyorum. Çok yorgunsam kapatıyorum panjurları, uyuyorum. Yine çok mu yorgunum, telefonun sesini kapatıyorum, kitaba veriyorum kendimi. Okuyorum, okuyorum… Hatta bazen herkese “işim var” diyerek yapıyorum bunu. Çünkü o telefon hiç susmuyor.


Dışarıdaysam da giriyorum bir yere yemek yiyor, kahve içiyorum. Hatta bazen bilerek kendimi yalnız başıma sokağa atıyorum. Eminönü’ne gidiyorum, dolanıyorum. (Yanıma fazla para almıyorum oraya gittiğimde. Alışveriş yapmadan durmak imkansız çünkü) En çok da sahile gidiyorum kulağımda kulaklıklarımla. Kadıköy’de öyle tatlı mekanlar açıldı ki, kitabımla uğruyorum her birine.


Bundan birkaç sene önce üşenirdim. “Of şimdi oraya mı gideceğim okumak/çalışmak için?” derdim, şimdi bilakis gitmek için zaman yaratıyorum kendime.Evden çalışmanın zor yanı, yemek yediğin masada aynı zamanda iş yapmak. Çalışırken aklına bir şey gelmesi, hop onu yapmak. Bir yandan çamaşır makinesinin “bitti” sesini beklerken diğer yandan yaptığın işe konsantre olmak sanıldığı gibi kolay değil. Bu nedenle de bol bol atıyorum kendimi sokağa. Bir zamanlar yalnız bir yere gitmenin gereksiz olduğuna inanan ben, şimdi bunun için çırpınıyorum. Ayrıca madem benim işim yazmak, madem benim işim iletişim, oturduğum yerden kendimi geliştiremem. Ne kadar çok insan görürsem, ne kadar çok insan izlersem, o kadar iyi olacağını düşünüyorum. Dergi günlerinde de işimiz yoksa eğer çıkar mağazalara bakardık, dolaşırdık. (Moda dergisiydi çünkü) Hatta mağazalarla yetinmez, kadınları ilgilendiren her yeri karış karış gezer, not alırdık.


Her gün yalnız kalmak istemiyorum tabii ki, ama haftada birkaç saat bile yetiyor. Çünkü ben de yorgunum diğer herkes gibi. Üzerimizdeki sorumluluklar, beklentiler bazen “ama nasıl yetişeceğim” hissine neden oluyor. Bunu engellemek için de planlıyorum. Pazar gecesi açıyorum defterimi, gün gün yapmayı planladıklarımı, hangi işi ne zaman bitireceğimi not alıyorum. Alarm kuruyorum, kendime hatırlatmalar yapıyorum. Eksiden internette “zamanınızı planlayın” yazıları okuyunca “hadi canım sen de” derdim, işte şimdi bunu uyguluyorum. Çok faydalı oluyor. Ki buna rağmen unuttuklarım da oluyor.


Hatta bölünmemek için telefonumdaki bildirimleri de kapatıyorum. Sosyal medya benim işimin bir parçası olmasına rağmen sürekli bir yerden bildirim gelmesi, odaklanmamı bozuyor. Ben de kapadım tüm bildirimleri. WhatsApp açık, çok kafama estiğinde onu da kapatıyorum. Bir dönem “okudun da neden cevap yazmıyorsun” sitemleri yüzünden “mavi tık”ı kaldırmıştım. Okudum da o sırada mesaj yazacak durumda değildim açıklamasından daraldım çünkü. İnsanların neyi ne zaman okuduğumu bilmeleri rahatsız edici. Ya da o sırada çevrimiçi olup olmadığımı… “Baktım çevrimiçisin, yazdım ben de sana. Neden dönmedin” sorusu sinir bozuyor mesela. Eskiden “aradım dönmedin” vardı, şimdi iş diğer boyuta geçti.


Size de tavsiyem, eğer bunalıyorsanız kapatın tüm bildirimleri. Sosyal medya, e-posta, mesaj… Hepsini. Telefondan yarım saat de olsa ses çıkmaması ayrı bir rahatlık.


Bir de “yapamam” demeyin, atın kendinizi sokağa. Bunu bu kadar geç fark ettiğim için kızıyorum kendime, ama demek ki zamanı buymuş. Yalnız başına içtiğiniz kahvenin tadını çıkarın. Ya da vicdan azabı duymadan evde her şeyi kapatıp izlediğiniz filmin.


Çünkü yorgunuz. Ve üstesinden böyle gelebiliriz. Kendimize zaman ayırmazsak, kıymet vermezsek bu hayat daha da yorucu olur. Sanki bir oraya, bir buraya savruluyormuş gibi hissederiz. Hem daha önce de yazmıştım, ne zaman ki kendimle ilgileniyorum, o zaman daha iyi- sakin bir anne/eş/evlat/kardeş/arkadaş oluyorum. Bunları yapmak için evden çalışmaya da gerek yok. Sabah işe giderken, akşam dönerken yalnız kaldığınızda bile o sırada ne yapabileceğinize bakın. Arada bir evdekiler ses etmesinler diye “toplantım uzadı” diyerek bir kafece kahve içip dönemin de bir zararı yok gibi sanki…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.