Bir bağımlının itirafları!

İki haftadır çok büyük bir bağımlılığımdan kurtulmuş bulunuyorum, o da telefon takıntım.


Dışarıda gözümün önünden ayırmadığım, her an kendisiyle yapacak bir şey bulduğum, evin içinde ise kucağımda taşımaya başladığımı fark ettiğim telefonumdan sonunda ayrıldım.


Artık parmaklarımla telefonun ekranı arasında öyle bir etkileşim yaşanmıştı ki, belirli saniyeler arasında ona dokunmadıkça kendimi iyi hissetmiyordum, zihnim dağılıyordu ve her neyle uğraşıyorsam ya da nasıl bir konunun toplantısındaysam aklım uçup gidiyordu.


Vallahi abartı olarak yazmıyorum bunları, içinizde benim gibi bir sürü bağımlı vardır buna eminim, telefonun markası değişiyordur sadece.


İlk çıktığından beri markayı değil modelleri değiştirmiş biri olarak makineyle sanki dokunmadan anlaşıyordum ama artık bu durum beni fazlasıyla şişirdi.


Yazın en güzel dönemlerinde 3 gece üst üste içki içsem “Acaba alkolik mi oldum” diye tribe giren hassas bünyem nihayet bir bağımlılığını daha ortaya çıkardı ve geldiği kutusuna koyduğum gibi yeğenime gönderdim telefonu ve başka bir işletim sistemli telefonu denemeye başladım.


Evet yeni bir telefona geçmek yeni sevgilinize alışmaktan daha zormuş, kabul!


Hadi tüm numaraları aktardınız diyelim ama bu sefer de yeni telefonunuzun sosyal medya hesaplarını açmak, email kutunuzu taşımak bile bir iş. Ama o kadar sıkılmışım ki telefonumdan işletim sistemi bile farklı demeden geçiverdim Android bir telefona.


Bu halimi gören çokbilmiş arkadaşlarım “Birkaç hafta sonra dönersin nasıl olsa” diye iyi dileklerde bulunuyorlar sağ olsunlar.


Sigarayı bıraktığınızı söylediğinizde “Ben seni haftaya görürüm” diyen arkadaş zihniyetiyle aynı psikopatlıkta bu bakış açısı. Ama olsun, kimseye kulak vermezseniz işiniz daha kolay oluyor.


Ben yaptım ya herkes yapabilir, esiri olduğunuz telefondan bir an önce kurtulun.


Telefonda kaybettiğiniz o vakitlerde neler yapılmaz...


Eurovision da gitti

Türkiye’nin birçok konudaki heyecanı azalamaya başladı.


Tadı kaçan festivaller, bitirilen diziler ve şimdi de Eurovision. Sürekli yok edilen yeşil alanlarımız gibi içimizdeki heyecan da yok ediliyor ufaktan ufaktan.


Açıkçası müzikal anlamda bir yararı yok bu yarışmanın, bunu biliyoruz. Hani olsa Sertab’a yarardı zaten, birinci oldu daha ne yapsın. Ama ülke bilinirliği ve modernliği açısından önemli detaylardan biriydi.


Güzel bahaneler uyduruldu her zamanki gibi fakat onun yerine açık açık “Kriz zamanı bir de Eurovision’a para yatırmayalım, durumlar düzelsin sonra devam ederiz” dense şık olmaz mıydı?


Hem zaten doğrunun arkasından söylenecek laf da kalmazdı kimseye.


Olan/Biten



Nişantaşı süsleme konusunda tüm acemiliğini attı ve bu sene müthiş bir konseptle hayatımıza katıldı.


Abdi İpekçi Caddesi boyunca yollara sıralanan Fındıkkıran Balesi’nin askerleri harika bir ortam yaratmış.


Ortama uyum sağlayan bir hediye paketi görünümündeki Beymen binasını da atlamayın sakın.


Avea Sıra Dışı Konserler serisinin geçtiğimiz cuma gecesi konuğu Michael Nyman’dı.


Başta The Piano olmak üzere yaptığı film müziklerine bayılırdım ama konseri biraz sert geldi.


Sürekli aynı ritmin tekrarlandığı şarkıları filmin akışıyla dinlemişiz, fakat sadece orkestra olunca benzer bir tat almak imkânsızlaştı.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.