Suret

"Bir ruh gibi izlerim, geçerim zamanın içinden"*


"Rüya ile gerçek, geçmiş ile gelecek, beden ve ruh, yaşam ve ölüm kol koladır. Bazı insanların yazgısında iki dünyalı olmak vardır. Onlar yaşamı dinlemeyi bilirler."


Sonra uyandım. Gördüğüm rüyanın söylediği cümle beni bir daha uyutmadı. Korktum, ellerim karıncalandı. Bazı deliliklerim vardır benim, yaşadıklarımı sonradan rüya zannederim. Rüyadan uyandıran cümleler, boğazıma sarılan eller gibidir. Sarılan eller... Bazı eller sarılmayı bırakalı çok olduğundandır korkak ve korkusuzum. Zaman büküldü. Neredeyim? Gözlerimin altına yerleşen yara hırçın çıktı. Geçmesini istiyorum. "Git!" diyorum ona "Git, niye buldun beni? Git!" "Emin misin?" diyor bana "Gitmemi istiyor musun? Hiç bulmasaydım seni... Böyle mi diyorsun?" Meryem Ana'nın şefkatli sesi duyuluyor odada, beyaz bir ışık huzmesinden konuşuyor: "Yara izin bir kapı, Abrela Puerta aç kapıyı."**


Kapının eşiğinde durup bekliyorum. Elim uzanıyor tokmağına, edebimden çalacağım tokmağı, illa edebimden. Kapıyı çalmayı bırakmak istiyorum. İç ses konuşuyor: "Abrela Puerta aç kapıyı, gir içeri."


Tam adım atacağım sırada kapının üzerinde bir yazı görüyorum. "Önce saçlarını kes, toprağa göm." Kapının yanında bir makas beliriyor. Ellerim makasa uzanıyor, izliyorum. Ellerim kesmeye başlıyor, izliyorum. Ellerim saçlarımı kesmeyi bitirene dek izliyorum. Gözlerim bir kadının kıvırcık saçlarını kısacık kesen elleri izliyor. Bu eller kimin? Bu saçlar kimin?


Kapının üzerinde yeni bir yazı beliriyor. "Saçları toprağa göm, olacakları izle. İzle!" Söyleneni yapıyorum. Kapının eşiğindeki toprağı ellerimle kazıyorum. Saçlarımı avuç avuç alıp toprakla buluşturuyorum. Avuç avuç alıp... Üzerine toprak örtüyorum. Saçlarımı bağrında saklayan toprağın başında oturuyorum. Başımda kalan saçları okşuyor ellerim. Meryem Ana'nın şefkatli ana elleri okşuyor saçlarımı. Gözlerim sulanıyor. Göz pınarlarımdan bir nehir akıyor toprağa, saçlarımın can suyu... Gün ağarırken her bir saç telim bir tütün fidesine dönüşüyor. Fideler hızla büyüyor, yaprakları irileşiyor. Dolgun ve diri yapraklar... Gözlerim kapının eşiğinde büyüyen tütün yapraklarını izliyor. Her şey çok hızlı. Kapıda bir yazı daha beliriyor. "Gün ağarmadan topla yaprakları, ipe diz, güneşin altında kuruyacaklar." "Hiç tütün dizmedim." diyor dudaklarım lakin ellerim bu bilgiye sahipmiş gibi çıt çıt çıt topluyor yaprakları. Ve diziyor ipe, tık tık tık. "Döndüm daldan kopan kuru yaprağa, seher yeli dağıt beni, kır beni."***


Ben tütün yapraklarını dizerken ayın şavkı vuruyor yüzüme. Gözlerim yüzümü izlemeye koyuluyor. Eski ve tanıdık bir sûret görüyor gözlerim. Bu sûret kimin?


Tütünleri dizdiğim ipi kapının sağ ve sol tokmağına bağlıyorum. Son düğümle birlikte kapının kilidi açılıyor. Yüz yıldır açılmamış gibi tozlu ve ürkütücü bir ses: kraşh.


İç ses konuşuyor: "Abrela Puerta, gir içeri." Eşikteki toprağın üzerinden bir adım atıyorum, ikinci adımımla birlikte içerideyim. Üzerimde siyah bir elbise beliriyor, yüzümü ise gözlerimin altına dek örten siyah bir peçe kapatıyor. Burası sağlı sollu sarı gaz lambasıyla aydınlatılmış bir koridor. Gün doğumunda günahları için af dileyen insanların sesini duyuyorum. Sesleri yürüdüğüm koridora ulaşıyor. Bir yandan onları dinlerken yürümeye devam ediyorum. "Yürüyebildiğim için Tanrı'ya şükür." Yaşadığım odanın kapısını buluyorum, açıyorum. İçeride sade bir yatak, yerde sade bir kilim, masanın üzerinde, üzerinde eller ve gözler çizilmiş birkaç kâğıt, birkaç kurşun kalem görüyorum. Kapının arkasında askılıkta asılmış siyah elbiseler duruyor, görüyorum.


"Yaşayabildiğim için Tanrı'ya şükür."


Gün doğuyor, kapının önünde çocuklar toplanıyor. Seslerini duyar duymaz kapıyı açıyorum. Hepsi parlayan gözlerle yüzüme bakıyor. "Hadi güne başlayalım." Kahvaltıları, oyunları, dersleri, yemekleri, banyoları, uykuları...


"Bir işim olduğu için Tanrı'ya şükür."


Gece yarısı odama dönüyorum. Yüzümdeki peçeyi duvara asıyorum. Siyah elbiseyi üzerimden çıkarıyorum. Yatağın karşı duvarındaki aynaya bakıyorum. Yaklaşıyorum aynaya, yüzüme bakıyorum. Bu yüz kimin, bir bilinmez. Tahta bir sandalyem var, oturuyorum. Ve masanın üzerinde duran kağıtlardan birine çizmeye başlıyorum. Bir sûret çiziyorum. Görmek ve görünmek isteyen... Bir beden çiziyorum hemen yanındaki kağıda, detaylandıramadığım ve tanımadığım bir beden. Başıma bir ağrı giriyor. "İn cin uykudayken hamam tenha olur." diyorum. Hamam tenha. Göbek taşına oturup bir tas su dökünüyorum. O vakit gözlerimin altı pullanmaya başlıyor. "Gördün mü? Gördün!" Ah... Duvarlar konuşuyor: "Hâlâ ararlar, yine ararlar."


Giyindiğim gibi kapıya koşuyorum. "Yeter!" diyorum "Aç kapıyı!"


Kapının üzerinde bir yazı beliriyor: "Bu defa bu kadar yeter, sen yine geleceksin."


Kapının açılmasıyla birlikte toprak eşikten atlıyorum. Peçe ve elbise kapının arkasında kalıyor. "Bir daha siyah giymeyeceğime yemin ederim." Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum. Toprak yollar, dağların üzerinde taştan evler, kırlangıçlar... Koşuyorum; buğday başakları dolu tarlalar, ayçiçekleri, boz dağlar... Koşuyorum; yedi tepesi bina dolu bir şehir, trafik ışıkları, koşmaya çalışan insanlar... Koşuyorum; bir deniz kenarı, ayaklarımın altını yakan kum, bahçesinde karadut yaşayan kiremit çatılı evler.


Evlerden birinin üçüncü katına çıkıyorum. Çift kişilik geniş yatağın bir ucuna kıvrılıyorum. Yatağın karşısında bir ayna var. Kısacık saçlı bir kadın, şefkatli bakışlarıyla yüzüme bakıyor. Ne kadar şefkatli bir kadın. Gülümsüyor. Ne güzel gülümsüyor. Seviniyorum. Ellerimi aynaya uzatıyorum, seviyorum aynadaki sûreti. Aynanın içinden bir el uzanıyor. Parmak uçlarıyla gözlerimin altındaki yaraya dokunuyor, yumuşacık... Ne güzel dokunuyor. Gözlerini görüyorum, kirpiklerini, geniş alnını, gamzelerini, sivri çenesini. "Görüyorum seni güzel, ne güzel olmuşsun görülmeyi görülmeyi." Seviniyor kadın, gülüşü şenleniyor. Karşılıklı gülüşüyoruz. Bir o, bir ben. Çın çın çınlıyor sesimiz. Hoş bir sada bırakıyoruz ağaran güne, seher vaktine. Yaram iyileşiyor. Yaram iyileşiyor. Yaram iyileşiyor. Uykuya dalıyorum. Rüyamda annem kulağıma fısıldadı. Sonra uyandım: "Hâlâ ararlar, yine ararlar."


Bazı insanlar yaşarken izler kendini. Sabahın seheri onları da anlatır.



*


** Abrela Puerta, Clarissa Pinkola Estes

*** Leylim Ley, Sabahattin Ali




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bazı insanlar yazmak için yaratılmıştır. Daim olun
    CEVAPLA
  • Misafir Yüreğine sağlık güzel anne
    CEVAPLA
  • Misafir Çok beğendim. Yüreğine ve kalemine sağlık.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.