5 yıl önce, 5 yıl sonra…

Ada’ya yaklaşırken vapur, sessizliğe baktım. O sessizliği sevdim, içinden bir parça huzur aldım, kalbime koydum. Denizden gelip, akıntıları ardımda bıraktım. İskelenin ucunda, yeni uzayan saçlarını düzelterek karşı yokuştan inen ince, uzun adamı bekledim. Geldi. Gülümsedi. Hayatımda en uzun sürecek, en tanıdık gülümseme olduğunu o an henüz bilmiyordum.


16 Ağustos 2009–16 Ağustos 2013. 5 yıl önce, 5 yıl sonra, bugün!


Bugünkü MorPencere, sana, sevgili sevdiğime, hayatımın anlarının fotoğraf ustasına özel… Aşk, hiçbir zaman sığınılacak bir liman, yağmurdan kaçmak için altına gizlendiğim bir çatı olmamıştı benim için, 5 yıl öncesine kadar. İnsanın çok iyi tanıdığı, çok dost olduğu, çok sevdiği birine bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de âşık olması pek olacak bir iş değil belki ama mucizelere inanmamı sağlayan gerçekler varsa, biri de sensin sevgili sevdiğim!


Çok taşlı dikenli, bol yokuşlu, ama bir o kadar da ışıklı, çiçekli, sürprizlerle dolu bir yoldan geliyoruz biz seninle. Acının, sıkıntının, yokluğun ve varoluş çabasının içinde bir yerde, hayatımda en çok konuştuğum ve en çok dinlediğim insanın yanında geçip giden 5 yıla bakınca, zamanın aslında geçip tükenmeyen, sadece artan bir şey olduğunu düşünüyorum. Bundan sonra seçtiğimiz yol bizi nereye götürürse götürsün, umurumda olan tek şey seninle yan yana büyümeye devam etmek!


Baharda “İmza: Karın” kitabını ilk kez eline alıp, sana yazdığım mektubu okuduktan sonra, “Sen bizi bir kitaba yazdırdın, demek ki sonsuz olduk biz artık!” demiştin. Bu yüzden aşağıdaki mektup hayatımız boyunca becerip de yapabildiğim en büyük sürpriz olarak kalmaya devam edecek…


Aşkın sadece soluksuz sevmek değil, hayata tutunmak için çaba harcamak, birbirini anlamak için hatalara tahammül etmek, sevmek için birbirine emek vermek, yaşarken sadece kendini değil, ötekini de düşünmek olduğunu seninle birlikte direnirken öğrendiğim son 5 yılın her iyi ve kötü günü için teşekkür ederim. Hayatını her ne pahasına olursa olsun benimle paylaşmayı seçtiğin için, başımıza ne gelirse gelsin sen olmaktan asla vazgeçmediğin için, beni tüm zor naletliklerime, seni bazen nefessiz bırakan hiperaktifliğime rağmen kendimden bile daha çok sevdiğin için daha da çok severim seni…


Nazım Ustam der ki:

En güzel deniz:


Henüz gidilmemiş olanıdır.


En güzel çocuk:


Henüz büyümedi.


En güzel günlerimiz:


Henüz yaşamadıklarımız.


Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:


Henüz söylememiş olduğum sözdür...

Daha çok sözümüz, daha çok denizimiz, büyütecek yeni mucizelerimiz olsun yeni beş yıllarımızda! 10+5 yıl sonra kalabalıklar içinde el ele, omuz omuza haykırmaya devam edelim, hiç vazgeçmeyelim birbirimizden:

Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam!



5 yıl önce… 5 yıl sonra…

“…. Diyorum, bir şeye karşı koymaktır günümüzde aşk / Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.”

edip cansever



Sevgili sevdiğim,



Birbirimizin hayatına upuzun 15 yıldır süresiz sayısız an sığdırdığımız için belki de, bu mektubu tam da şimdi yazabilmek, hem sana derin bir teşekkür, hem de yaşama dair sonsuz bir şükür!



Ne zaman sana kelimelerimle seslenmek istesem, önce dönüp yıllar öncesinden bugüne, fotoğraflarımıza bakıyorum. O fotoğraflardaki keskin yaşanmışlık ve “bir olma” hali, doğru kelimelerle buluşmamı sağlıyor. Bazen insanın hayatında bir an gelir, varmak istediği liman ufukta gözükür. Öylece durup, ufka bakarsın. Benim gibi uzun yıllar boyunca deli deniz akıntılarında tek başına savrulmuş biri için, bu çok garip his! Seni yanımda, arkamda, bir adım ötemde, dibimde bulduğum andan beri, varmayı hayal ettiğim limana yavaş yavaş yaklaştığımı hissediyorum. Her fonografımızda gördüğüm o belli belirsiz ufuk çizgisini bu yüzden çok seviyorum.



Çok eski yıllardan birinde bir gece, benim yaptığım organizasyonun senin çektiğin fonograflarına beraber bakıp seçerken, bana dönüp “belki de birbirimizden sürekli bir şeyler öğrendiğimiz için bu kadar dostuz” demiştin, hiç unutmadım.



Yıllar öncesinden bugüne dek, galiba en iyi becerdiğimiz şey, her an birlikte ve birbirimizden hayatı öğrenmek oldu. Biz önce insan olarak birbirimize değer vermeyi, hayatı paylaşan arkadaşlar olmayı ve verimli bir iş arkadaşlığı yaratmayı öğrendik. Zaman geçtikçe, arkadaşlığımız ve işimizdeki ekipdaşlığımız, derin bir dostluğa dönüştü. En çok tartıştığımız anlarda bile, bizi birbirimizden daha iyi tanıyan başka birileri olmadığını bildik. Öncelikle birbirimizin zor gününde yanında yöresinde, her zaman bir adım ardında durmayı, hayatın en eğlenceli anını da, en kara gününü de birlikte paylaşmayı öğrendik. Gönül rahatlığı ile diyorum ki, biz aslında birlikte “büyüdük”. Her zaman birbirimizin sığınacak limanı, en acımasız eleştirmeni, en sağlam kayası, yaşadığımız komik veya trajik her ne ise, en içten paylaşanı olduk.



Biz, “biz”e çok emek verdik, artık birbirimizin hayat yoldaşı olmayı, küçük bir aile kurmayı öğreniyorsak, bugünümüze gelene kadar verdiğimiz emeğin değeri çok büyük. Sevgi gerçekten emek ise, biz en güzel fotoğrafıyız seninle… Birbirimize duyduğumuz sevgi ve saygıda, hayata ve birbirimize verdiğimiz emeğin çok büyük payı var!



10 yıllık dostluğumuzun üzerine eklediğimiz 5 yıllık hayat yoldaşlığımız sayesinde, içim çok rahat ve huzurlu artık. Ruhumun fırtınası dindi. Hayatta beni tüm defolarımla ve eksiklerimle seven, dönüp kalabalıklar içinde bana baktığında veya dokunduğunda içimin en derinini titreten adamı severek, O’nun aşkıyla hayatımı sürdürüyorum, nefesimin en gerçek anlamı olan oğlumu O’nunla birlikte büyütüyorum işte, bundan daha güzel, daha anlamlı, daha derin, daha çok sevinilesi ne olabilir ki?



Dibe vurduğumuz uçurum günlerimize, gerçek huzura ulaşmak için ettiğimiz en şiddetli kavgalarımıza, yolumuzu kesmek, bizi yok etmek için dayatılan toplumsal dogmalara rağmen, hala beraber elele ufka doğru yürüyorsak, ezber bozan tarafta rol almayı tercih ettiğimiz içindir. Yaşadığımız toplumun, bizi dünyaya getiren ailemizin, yıllar içinde seçerek, eleyerek hayatımızın gerçek ailesi haline getirdiğimiz dostlarımızın iyi veya kötü dokunuşlarının etkisini istediğimiz gibi şekillendirdiğimiz ve hayatımızı sadece kendi dilediğimiz gibi sürdürdüğümüz bir evredeyiz artık.



Sen,



“gelmesi boşluk dolduran değil, gitmesi boşluk yaratan…”adamım, ruh eşim, iyi günde kötü günde diğer yarım’sın.



Dostluğumuz, hayatı paylaşma sevincimiz, aşkımız ise son nefesimize kadar, bizim!


İmza: Karın, sayfa 230

Destek Yayınları, Mayıs 2013 Yayına Hazırlayan: Banu Özkan Tozluyurt

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.