Oyunbozan

YOL açık.



Sen her zaman göründüğün gibi mağrur ve uzaksın.


Düşüncelerim sadece merak ve sorulardan oluşuyor. Çocukken daha farklıydı her şey. Daha kolaydı. Sen daha uzak ama ulaşılması daha kolay görünürdün. Annemin dağların arkasından üç adımda benim yanıma varışı gibiydi benim sana ulaşmam.


Göz hesabım hep aynı sonucu veriyordu. Dağın eteklerinden bakınca zirveye tam üç büyük adımda ulaşırdım sana. Ablam “Madem bu kadar kolay neden yapmıyorsun?” derdi. “Zamanı var, daha çocuğum.” derdim.


Sana kavuşunca oyunların biteceğinden korkardım. Büyüdüm oyunlara devam ederek, sen hiç bir oyunda ebe olmadın. Ben hep ebe, hep arayan oldum.



Bu yüzden Oyunbozan koydum adını.



Kaç kez ayrılık yaşadık seninle. Çoğunu hatırlamıyorum. İlki hastanede idi, sanırım diğeri yaradılış anımda. Özgürlük hiç bu kadar tutsak hissettirmemiştir kendini.



Büyük bir günah işlemiş olmalıyım.



Neden çocukluğuma, seni sevinçle aradığım o günlere geri dönmüyorum ki? Başka bir arayıştı o. Senin varlığını hissederdim. Sadece bir oyun olduğunu düşünürdüm görünmezliğinin.


Gülümsediğini hissederdim. Mutlu olduğumda, mutlu olduğunu. Rüzgârın sen olduğunu düşünürdüm. Senin sesini onda dinlerdim. Bir yerlerde şimdi benim güvende olduğumu biliyor, o yüzden içi rahat derdim.



Oyunbozandın sen. Hiç ebe olmadın. Hep kaçtın ben hep kovaladım. Bu yüzden kızgınlığım arttı sana, büyüdükçe yaşım.



Beni çok seviyorsan neden terk ettin ki?



Çok mu kırdım seni?



Oradasın zirvede tüm gizeminle duruyorsun. Yanına ulaşmak istiyorum. Gözlerinin içine bakmak ve sana yeniden:

"MERHABA" demek istiyorum.



OYUNBOZAN’A



Yol-a-çık.



Yıllar önce bir kaç kez o dağ evinde buluştuk seninle. Tüm med cezirlerinde bana koştun geldin. Sevecen hayal ediyordun beni, o yüzden yaşlı bir adam olarak çıkıyordum karşına.



Yaradılış anında hiç unutmam, herkes gibi sen de iddialıydın. Aslında orda kuruyorduk oyunu.


Her giden, hayatını, seçimlerinin sorumluluğunu alacağına, ne olursa olsun sevgimizde ayrılık olmayacağına söz veriyordu.



Sen çocukken daha kolaydı sana ulaşmam, daha nefesim üzerinde olurdu. Yeni ayrıldığımız için seçimlerinin nedenini biliyordun derin düzeyde.



Hiç üç adımda gelmene gerek yoktu. Ben zaten oradaydım; atacağın ilk adımdan da önce durduğun noktadaydım.



Sonra nerden çıkardıysan ayrı olduğumuzu, seni terk ettiğim sonucuna vardın. Oyunlar oynamaya başladın. Oyunu sen kuruyordun. Senin kuralların olsun istiyordun, olmayınca adımı “oyunbozan” koyuyordun.



Evet çocukken daha kolaydı her şey. Bir şekilde ya rüzgârda ya güneşte ya toprağın yağmur sonrası kokusunda hissediyordun beni.



Ne zaman karar verdin artık rüzgâr ile seninle konuşmadığıma?



Ne zaman bıraktın beni? Oysa o gün yaradılış anında sevinç içindeydin. Mutluydun.



“Bak unutacaksın, emin misin?” diye sormuştum.



“Hatırlarım” demiştin. “Merak etme. ”



“Ama bak herkes gibi sen de unuttun. ”



Çocukken kolaydı her şey, ellerinden tutmam daha kolaydı. Bazen misket olarak düşerdim avuçlarına bazen kaybettiğin oyunlar sonrası o kirli yanağından çamura bulanmış gözyaşın olarak. Görmen daha kolaydı; ağaçları, nehirleri, kuşları.



Her şeyi; seni tamamlayan her şeyi.



Zirveden aşağı inmek, yolu keşfetmek senin kararındı. Başka yollar denemek, tamamlamak için dağın eteklerinde yarım kalmış bir şeyleri.



Kimden ayrıydın ki sen, benden mi yoksa kendinden mi?



Ruhunu arıyorsun. O mağrur ve ulaşılmaz olan ben değilim, sensin.



Ve öyle gördükçe beni, benden uzağa gidiyorsun.



Tam bir oyunbozansın sen, kendini reddediyorsun. Bana mal etme tüm seçimlerini.



Bir günah işlemiş olduğunu düşünüyorsun. Ceza görmeyi bekleyen günahkârlar gibisin. Oysa ben kimseyi cezalandırmam. Hatırlar mısın bilmem! Sorgulamıştın beni, benim görüş alanımın seninkiyle uyuşmadığı bir yerde.


O gül yüzlü orada, o gün tam da olması gereken yerdeydi ve yapması gereken şeyi yapıyordu. Sen bilmezdin ama ben biliyordum. Sen benim gibi bilmeyi seçtin. Sen seçtin! Sen!



Çocukken kendini duyardın. Rüzgârda duyduğun ses içinden akan nehrin mükemmelliğiydi.



Rüzgârı dinle... Rüzgârı dinle...



Zirvede değil. Dağın eteklerinde o dağ evinde bekliyorum seni. Kutlama için. Birlikte zirveye yola çıkmaya başlamak için. Ama önce beni kalbine al. Sevgimi kabul et. Cenneti içine al. Ben yolculuğunda hep yanındayım.



Ve unutma çocuğum;



Sana cenneti vaat etmiyorum. Çünkü CENNET sensin.



Aşk’la..



* Işık Elçi’nin “Tanrıdan Geleni Söyle” romanından alınmıştır.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.