Çalışmak dediğin...

Son ajans maceramdı. Küçük ve oldukça basık ofisinin kapısına "Çalışmak özgürleştirir" yazısını iğnelemişti. "Gel, gel bak ne yaptım" diye beni çağırdı. Hava mevsim normallerinin üzerinde seyrediyordu, ofisi dışarıdan da sıcaktı. "Neden yaptın ki bunu, deli misin?" diye sorunca, "iş hayatını savunanlar için" demişti.


Çalışmak özgürleştirir, oldukça çirkin metal bir yazı. Nerede asılı olduğunu söylemenin gereği yok. İş arkadaşımın patrona bir nevi kapak yazısı olarak düşündüğü bu sevimsiz yazı bugünlerde aklıma sık sık geliyor.


Çalışmak özgürleştirir mi?


Sanmıyorum.


Belki, atalet mülkün temelidir diye düşünen biri olduğum için çalışmanın özgürleştirdiği konusunda oldukça şüpheliyim.


Evet, ekonomik özgürlük, maddiyat günümüzde önemli… Hatta hatta bazılarına göre en önemlisi.


Ama gerçekten mi?


Plazalara hapsedilmiş köleler gibi değil miyiz?


Üzerimize giydiğimiz havalı kıyafetlerle "cool" göründüğümüzü düşünürken, ekonomik özgürlük önemli derken, penceresiz ofislere hapsedilmiş, yapay havalandırmalı, yapay tatlandırıcı yapay hayatlar yaşamıyor muyuz?


6 sene önce bir plazada çalışırken, ofisinin kafeteryasının bir cephesi akıl ve sinir hastalıkları hastanesine, bir cephesi de mezarlığa bakarken "arkadaş napıyoruz biz burada?" diye düşünürdüm.


Dünyaya çarpmak üzere olan göktaşından sanki sadece bizim ofisin haberi varmışçasına gecemiz gündüzümüz birbirine karışmışken, ben föylerin arasında boğulurken, metro istasyonunda ışığı görmüştüm. O ışığın trenin ışığı olduğunu söylememe herhalde gerek yok. Ama bir süre sonra ajans maceralarına son verdim.


Eskilerin tabiri ile serbest çalışan biriyim ben. Atalet mülkün temeli, insanın doğasıdır diyorum. Ekonomik özgürlüğüm kısıtlı da olsa, sevdiğim, istediğim işlerde çalışma yılı olarak seçtiğim bir yıl yaşıyorum.


Çalışmak özgürleştirmez ki diyorum.


Şu güzel bahar havasında açılmayan pencerelerinden bulutlara bakıp hayal kuranları görüyorum. Havalı takım elbiselerin içinde hüzünlü gözler görüyorum.


Elbette ki işi bırakın, çalışmak kötüdür demiyorum. Ama çalışma hayatını biraz daha eğlenceli kılmak elimizde diyorum. Bu öğlen bir müzik açın mesela, sesi kısık olsun ama açın. Her zaman yemek yediğiniz yerde değil, başka yerde yiyin mesela. Akşam servise binmeyin, yürüyün ve havayı içinize çekin mesela.


Hayat değerli ve kısa. Hayattan zevk almak bizim elimizde.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.