Haftalık...

Sevgili Türkçe öğretmenim Aysel Kaplan, mekânı cennet olsun, “Mutlaka günlük tut Belgin” demişti. Onunla tanıştığımda henüz orta iki öğrencisiydim. Denizli’nin Sarayköy ilçesine, babamın bilmem kaçıncı, benim üçüncü kez çıkan tayinimizle gerçekleşmişti bu buluşma.


Özallı yıllardı. Ve Türkçe öğretmenim gerek politik tavrı gerekse kimliği nedeniyle bazı amcalar tarafından sevilmiyordu. Ama öğretmenimin kimliği beni ilgilendirmiyordu! Ben onun dediğini yaptım; yıllarca günlük tuttum.


Gazetecilik dönemimde bıraktığım bu alışkanlığıma, ev kadınlığına adım atınca yeniden döndüm. İyi ki de dönmüşüm. Dün gece, bu hafta doldurduğum sayfaları çevirirken bakın nelerle karşılaştım. Sevgili öğretmenimin anısına...


Monolog:

Çamaşır makinesine her ne kadar ayrı ayrı yerleştirsem de yıkandıktan sonra çarşaf ve yastık kılıflarının neden nevresimin içinden çıktığını ve nevresimin de nasıl öyle maharetle kendine dolandığını anlayamıyorum. Bunlar neye, nasıl muhalefet ediyor, onu hiç anlamıyorum.

Oyun:

Oğlum yeni bir oyun buldu. Bir oyuncağını koltuğun altına fırlatıyor, sonra paçamdan çekiştire çekiştire beni olay mahalline götürüyor. Elimden asılıp yere çökmemi sağlıyor, sonra da parmağıyla işaret edip, ‘ıııı’ diye ses çıkarıyor. Döne döne aynı oyunu oynuyoruz. Döne döne...


Kabus:

Kapı çalıyor. Açıyorum. Bir adam, “Benim özel yetkilerim var” diyor. “İyi” diyorum; “Sen ver bana onları, zaten kim verdi ki sana bu yetkileri?” Aptal aptal bakıp, “Sen” diyor. Hatırlamıyorum. “Al bunları, benim işime yaramıyor artık” diyor. Uyanmışım. Bu ne şimdi? Korkuyorum.


Meraktayım:

Karşı apartmanda benden azcık daha olgun bir ev kadını var. Her iki günde pervazlarını, onbeş günde bir camlarını siler. Havalar ısındı, mutfak balkonunun kapısı açık artık. Her akşam bulaşıklardan sonra; dolaplarını, yerlerini buz gibi yapıyor. Acaba temizlik manyağı mı, yoksa başındaki adamın ‘temizlik’ takıntısından mı?

Diyalog:

Ben: Hayatım oğlanı biraz dolaştırsana... Yarım saat sonra gelin ama.

Kocam: Tamam, saat tutarım.

Ben: Köşede tasması olmayan bir köpek var, her geçişimizde kuyruk sallıyor ona da şu ekmeği versene.

Kocam: Bir bekçi köpeğimiz olursa, ona tasma takamazsın, biliyorsun değil mi?

Ben: Bekçi köpeği mi, hani kucak köpeği istiyordun sen?

Kocam: Mesleki olarak sana ters diye düşündüm.

Ben: İyi düşünmüşsün, teşekkür ederim.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.