Yüreğimin götürdüğü yer batsın...

Yüreğinin götürdüğü yere gitmek çok moda ve daha da önemlisi erdem sayılıyor. Bu tür akımlara öyle gelişine kapılamıyorum, aklımda hep deli sorular.


İçimizden gelenler, nereden gelmektedir? İçinden geleni yapanlar hep mutlu mu olurlar? Bir yöne doğru gidenler bunun yürekten geldiğini nereden bilirler? Yüreğimiz götürmediğinde bizi hareket ettiren nedir? Bizi hareket ettiren bu yüreğin motivasyonu nedir, kökleri nerededir?


“Cesaret ile aptallığın semptomları aynıdır” en sevdiğim sözlerden biridir bu. Hayat bu nedenle o kadar kolay değil, hep kontekst içinde yer değiştirip duran elmalar armutlar tasnifi. Hep anlamla oynadığımız bir kör ebe. Hadi elmaları armutları bir kez daha tasnife girişelim. Birkaç tane popüler kavramı şöyle bir sirkeleyelim.


Yüreğinin sesini dinle...


Bir insanın hayatta en çok şüphe ve merak duyması gereken şey kendi yüreğidir.


Yüreğimizin götürdüğü yere gitmek özgürlük ve özgür irade çağrıştırıyor. Başkalarının ya da toplumun dediğine değil, içten gelene yönelme.


İçinizden gelen şeyleri yapmak ya da yapmamak bence o kadar da önemli değildir. Çok çok daha önemli bir şey vardır. İçinizden gelen şeylere dikkatle bakmak! Hiç dikkat ettiniz mi? O içten hep aynı şeyler geliyor olabilir.


‘Kalbimizden gelen’ yaygın olarak arzularımız anlamında kullanılıyor. Arzu olan yerde doğası gereği tatminsizlik vardır. Kalbimizin gösterdiği yöne arzularımızsa, arzuları tatmin etmek ne işe yarar? Genelde hiçbir işe. Daha biri sönmeden diğer bir arzu yüreğinizde doğar.


İçimden öyle geliyor...


O zaman gelen şeye dikkat kesil. Yüreği genelde şu üçünden birinin oyuncağıdır. Bir istek doğduğu anda ya kültürel ya evrimsel ya da kişisel koşullanmanın doğurduğu tanıdıklıktan gelir. Hadi bunlardan birine bakalım.


Tanık olana doğru gitmek özgürlük müdür? Erdem midir?


İki adamla karşılaşıyorsun. Yüreğin birine götürüyor, diğerine gitmek içinden gelmiyor. Bu her zaman doğası itibariyle doğru seçim midir? Çok şey bilmediğimiz bu konuda bildiğimiz birkaç şey var. Mesela baskıcı bir ailede büyüyen bir çocuğun sırf tanıdıklığı nedeniyle baskıcı bir partner seçebildiğini, kendi seçimlerine saygı gösteren bir partneri bu durum tanıdık olmadığı için seçmediğini biliyoruz. Tabii hemen hiç kimse bunu bu şekilde yaşamıyor. “Beni yeterince sahiplenmiyor”, “Sevildiğimi hissetmiyorum”, “Umurunda değilim”, “Bana değer vermiyor” deniyor.


Bu söylediğim her zaman doğru olmasa da sıklıkla tecrübe ettiğimiz bir durumdur.


Baskıyı sevgi ve şefkat, saygıyı umursamazlık sanan yüreğinizi takip etmek sizi pek iyi bir yere götürmeyecektir. Ama yürek sıklıkla bunu yapar.


Mutluluk içimizde...


Homosapiens kitabını okuduğumda “Hah çok yaşa!” dediğim bölümlerden biriydi bu. İnsan ıstırabına son vermek için yollara düşen Budha’nın öğretilerinin hem coğrafi olarak hem de zamansal olarak kat ettiği yolda başına gelmeyen kalmadı. Budizmin insan ıstırabına son verme arayışında meditasyonla içe dönme geleneği kapitalizme buluşunca, ‘mutluluk içimizde’ diye bir kavram ortaya çıktı. Mutluluğu içimizde köşe bucak arar olduk. Halbuki Budha’nın keşfi tam tersi yöndeydi. Mutlak mutluluk, huzur, sağlık, refah, barış arayışının ıstırabın kaynağı olduğunu görmüştü. İçimizde bulacağımız şey mutluluk değil aradığımız şeyin var olmadığının idrakiydi ve ancak o zaman ıstırabımız biterdi.

Konfor alanından çık, hayat bir macera!


Konfor alanı diye bir şey elbette var. Bu alandan yani kendi paradigmamızda sıkışıp kalmak yaşamı çok sınırlıyor ve bize sunduğu zenginliklerden nasibimizi alamıyoruz. Dikkat ettiniz mi? Bu günlerde konfor alanından çıkmak için hep bir harcama yapmak gerekiyor. Banka reklamları bize konfor alanımızdan çıkmamızı, yaşamımızı genişletmemizi söylüyor. Keza havayolu şirketleri de bu spiritüel uyanmanın en büyük destekleyicisiler. Dışarı çık, seyahat et, maceraya atıl! Timsahları gördün eve döndün şimdi ne olacak?


Bir kavram kredi kartı reklamı olduysa o kavram ilgili baya bir şüpheye düşmenin vakti zamanı gelmiş oluyor.

İyi de sen ne istiyorsun?


İnsanlar cevaplanması imkansız ve gereksiz olan bu soruya büyük mesai harcar oldular. Nöropsikolog Stan Tatkinin kulaklarını çınlatalım. “İnsanlar ne istediklerini bilirler, ne de neden istediklerini” der Stan. İyi de sen ne istiyorsun? Diye boğazlarına binilen insancıklar çaresizce muhakkak bir şeyler uydururlar.

Bildiğin sandığın şey hep başka bir şeyin gölgesi kılıfı çıkar. Üstelik istediğini istemekten başka çaren de yoktur.


Bu bilmeme hali kötü değildir. Sanıldığının aksine ne istediğini bilen bir insan olmak da erdem değildir. Yine esas özgürleştirici olan bu bilmeme halini tanımaktır. Maharaj der ki “Ne istediğini bilen bir zihin hiçbir zaman derin bir deneyim yaşayamaz”. Belirsizliğin doğurganlığı... Hedefsizliğin fırsatları vardır.


Başkası olma kendin ol


Bu da yok hükmünde bir tavsiyedir. İnsanın her zaman kendisidir. Yanıltıcı olan şudur. Başkası olma istediği de kendisi olma tecrübesine dahildir. Başkası gibi olmak isteyen birine ‘böyle olma’ demek, ironik bir şekilde kendin gibi olma demektir.


Psoas Merkez Farkındalığı çalışmasına katıldığım Liz Khoch’un dediği hep kulağıma küpe olmuştur. “Tüm bunlar sizin kültürle, koşullanmayla, genetikle örülen paradigmanızdır. Doğru ya da yanlış değildir. Sadece son derece sınırlıdır. Halbu ki dünyada sınırsız farklı şekilde sevmek, sevilmek ve olmak vardır.”


Yani acaba başkasının varoluşuna merak duymak özünde her zaman kötü bir şey midir? Kendi paradigmamızın F tipi ortamına neden bu kadar sahip çıkmalıyız? Kendimiz olmanın nesi bu kadar matah?


Acaba benim yüreğimin bilmediği başka neler var? Başka türlü var olmak mümkün mü? Benim yüreğimin sınırlarının dışında bir yaşam nasıldır? Diye meraklanmak mış gibicilik midir?


Yukarıda saydığım herhangi bir başka eylem ya da kavram özünde ya iyi ya kötü değildir. Başında da söylediğimiz gibi yaptığımız kontekst içinde elmalar armutlar tasnifi..


Yüreğinin götürmek istediği yere dikkat kesilenler, bir isteğin peşinden gitmekten çok o isteğin kendisine, geldiği yere, doğasına merak salanlar başka bir yürek bulurlar. Hayatınız bir kredi kartı reklamı değil. O yüzden lütfen yüreğinizin götürdüğü her yere gitmek yerine, kendi yüreğiniz hakkında meraklanın.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir
    CEVAPLA
  • Misafir İşte tam da bu yüzden felsefe öğrencisi oldum daha da karışayım diye sanırım
    CEVAPLA
  • Misafir Harika! Son dönem okuduğum en şahane, en samimi yazı olmuş, her daim kafası karışık olan benim hislerime tercüman olmuş, teşekkürler ❤️
    CEVAPLA
  • Misafir Bayildim! Elinize sağlik!
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.