“Turgut Uyar” sokağı…

New York’taki hayatım 10 günlük oldu.



Sizi temin ederim: bu ilk ve son günleri sayışım.



Ortalıkta tombul matematik gibi dolaşan annelere benzemek istemem. Hani sorarsın da, senin bir anlık boşluğundan faydalanır ve bir tonton evladına bir sana bakıp ‘19 aylık’ı kitler ya. 12’nin katlarından da değil, elinde süklüm püklüm bir 7 ayla bakarsın etrafına, sormasaydın derler adama.


10 günlük bir hayat. Çok taze.

Şehrin metrosunu ve haritalarını çözdüm gitti. Metroda ‘Help meeee’ diye bağırarak koştuğum, polislerin beni kovaladığı kabuslarım geride kaldı.


Sokaklar, kahveciler, kitapçılar, bakkallar, manavlar, marketler sıfırdan arkadaşlarım. Mevsim bahara dönerken sanki dolu yağıyor kafama.


Ev, çıkıp geldiğimiz evlerin 6’da biri. Hayır, diğerleri de çok büyük değildi.


Lakin bu çok küçük. Marketten tost ekmeği alırsın da ilk en tepedeki kavruk, yamuk dilimi sona bırakırsın, evimiz o tepedeki kavruk dilim. Eşyalarımız az, bardaklarımızın sayısı bizim kadar, tabaklar desen öyle işte. Güliver’in evinde boya var da bir süre Yedi Cüceler’de misafir kalacağız gibi. Buraya tonla kitabımızı arkamızda bırakıp gelmişiz, kitaplıkta 10 bilemedin 15 kitap. Şu koca hayattan bize bakan 10 bilemedin 12 tişört.

Şimdi. Şikâyetçi olduğumu sananlar varsa…


Bir saniye bile yormasın kendinizi. Meğer hafif gelmenin, küçülmenin hikmeti de binmiş bavula. Hayatım küçülürken, sesim bile küçülürken…


Artık hayatımda 74 yaşındaki Bayan Sandra var. Yan apartmanımızın altındaki mahalle postanesi onun. 74 yıldır bu sokaktan çıkmamış. Çok sigara içmiş vakti zamanında, sesi zor çıksa da, anlatıyor tatlı tatlı. Boyu tezgaha zor ulaşıyor. ‘Siz ve ben herhalde bu şehrin en minik insanlarıyız’ deyince, gülüyor. ‘Büyürken içtiğimiz sütler yaramadı desene’ Sırf bana hikayeler anlatsın diye bir pul bahanesiyle dalıyorum her sabah dükkanına.


Sokaklar, caddeler, parklar benim. Her şeyin ama her şeyin parayla ölçüldüğü bir ülkede, parklarda önlerinde “İsteyenlere bedava şaka”, “Parasız tavsiye verilir”, “Bedava sarılırım” yazan insanlarla yan yanayım. Biraz güneş açtı mı yerlerini alıyorlar. Kimisinin önünde kuyruk. “Sen kimsin de bana tavsiye vereceksin?” diyen yok. İsteyene her konuda tavsiye veren kız pek ciddi, elinde bir kâğıt kalem notlar tutuyor. Sonra da başlıyor anlatmaya. “Bak bence…” Not alma sırası çaresizlikten parka koşanda. Şaka yapan çocuğun şakaları Hüsnü Kuruntu seviyesinde, gülsen bir dert, gülmesen kırgınlık olur, hiç gerek var mı, hazır güneş de açmışken?


Belki de en güzeli böyle. “Teşekkürler, çok komikti” İsteyene parasız sarılan öyle bir sarılıyor ki kızlar, erkekler, yaşlılar, evsizler önce bir sarsılıyor, sonra kahkahalar parka doluyor.


Esnaf geveze. Muhakkak dün aldığın ekmek güzel miydi, kuşkonmazları hemen hallettin mi, hani balık yiyecektiniz ne oldu bulabildin mi diye soruyor.


Bütün sorular ortak bir yalnızlığı yok etmek üzere geliyor. Kahveni içerken yan masana oturan kadın, dışarıda bıraktığı köpeğinin aslında kızının olduğunu anlatıyor. Meğer küçükken kızı köpek istemiş, kadın da demiş ki kızına, ‘Tam 15 gün saat 6.45’te kalkacaksın, hayali bir tasmayla köpeğini gezdireceksin.


Bunu yapabilirsen alacağız sana onu!’ Ne kadını tanıyorum, ne kızını. ‘Eee?’ ‘E’si, dolaştırdı, aldık, geldiği günden beri ben de çok seviyorum, kızımdan çok ben dolaştırsam da…


Ama baksana tek gözünü kaybetti, katarakt oldu genç yaşında, şimdi tüyleriyle gözünü kapatıyor. Rahmetli Bergen’e benziyor. Çekinecek değilim ya, erken ölümlere de alışacak değilim hayatımın herhangi bir diliminde, gözlerim dolduysa al kanıtı. Gösteriyorum fotoğrafını, ‘Bakın bana kimi hatırlattı?’ ‘Gerçekten benziyor. Kimdi bu?’ ‘Çalar mısın bana bir tane şarkısını?’ ‘Ne oldu da yüzü böyle oldu?’ ‘Sevgilisi kezzap attı…’ ‘Ah… Var mı biyografisi?’


Yok. Biz sevmeyiz biyografi. Unutmaya programlanmış beyinlerimiz. Toz tutmaz, kir tutmaz, hafızalar gıcır. Kadınla ben kahvelerimizin sonuna geliyoruz, herkesin işi gücü var, belki bir daha karşılaşırız da ayaküstü konuşulacak mesele mi bu? Kirli çamaşırlarımız bunlar bizim, ortalığa mı dökeyim? Sokaklarımıza, kütüphanelerimize sizinkiler gibi isimler vermeyiz.


İşte barajdır, viyadüktür devlet erkanı kendi ismini verir, duble yollardan resmi gazetelerle geçeriz mi diyeyim. Neyse diyorum, ben röportaja, siz Bergen’e iyi bakın.


Bir işaret gibi Change.org’dan gelen e-mail. Konu kısmında yazan: İstanbul’da, Turgut Uyar Sokağı. Arzu Akgün başlatmış kampanyayı. İmzalarsanız kampanya Fatih Belediyesi’ne ulaşacak. Olur ya, belki de verilir İstanbul’da Turgut Uyar’ın adı Edirnekapı’da bir sokağa? Uyar gençliğini, ilk aşklarını, dizelerini emanet etmiş o sokaklara. Belki ünlü Arz-ı Hal’ini de bir akşamüstü kaldırıma çöküp yazdıysa. Hani şu: “Ben de günahkâr kullarındanım Allah’ım” diye başlayanı. ‘Bir "Kulhuvallahi" bilirim dualardan, Bir de "Yarabbi şükür" demeyi doyunca, Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca, Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan. Ben de günahkar kullarındanım Allah’ım!’ diye devam edeni. Ardından şu itiraflarla süreni: ‘Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım! Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun. Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.


İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini. Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun. Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!’ Korkarmış küs kalmaktan, devam etmiş Arz-ı Hal’e: ‘Yazdıklarıma sakın darılma Allahım! Meleklerin sana bunları söylemezler. Artık, pek yarattığın gibi değil dünya İnsanlar hem sabuna karıştı, hem suya: Ne olursun hoşuna gitmediyse eğer, Yazdıklarıma sakın darılma Allahım! Sana bir şey soracağım, affet, Allahım! Beş vakit kızlar doluyor camilerine, Beyaz yaşmaklı, beyaz tenli masum kızlar...


Benim bir defa görüşte yüreğim sızlar; Sen tutulmadın mı, içlerinden birine? Sana bir şey soracağım, affet, Allah’ım! Kıt kanaat sere serpe yollar boyunca sen, bizim için hala o ezeli sırsın. Sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın...


Herkesin kederi, gailesi boyunca. İşte insanlar bu minval üzere, Allahım!


İmzanız gerek. Daha güzel sokaklarda yaşlanabilmemiz için. Hem bir Turgut Uyar’ları olmadığı halde insanların saçları bile güzel beyazlıyor burada.


Converter regex mismatch: #link#http://www.change.org/tr/kampanyalar/fatih-belediyesi-edirnekapı-da-bir-sokağın-adı-turgut-uyar-sokağı-olsun#

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.